Bir değişiklik var hayatın mecrasında...

Bir süredir fark ediyorum, fakat adını koymak için beklemek gerektiğini düşünüyorum...

Ancak önceki gece yarısı, geçmişte çok yakından bildiğim bir televizyon programını seyrederken, hayatın Fenerbahçe lehine inanılmaz bir şekilde değiştiğini görüyorum...

Fenerbahçe Asbaşkanı Cihan Kamer, Aziz Yıldırım’ın avukatı ile birlikte saatlerce konuşuyorlar programda...

Ortama hakimler...

Duruma hakimler...

Programın kendisine hakimler...

***
Belli ki köprülerin altından çok sular akmış...

Hayat değişmiş, güçler değişmiş, yeni rüzgarlar esmiş, yeni fırtınalar yeni dünyalar meydana getirmiş...

Çok fazla tasvire gerek yok...

Hayat hızla Fenerbahçe’den yana değişmeye başlamış...

Suçların ve suçluların üzerine gitmek bir meslek görevidir elbet...

Fakat insanları paçavraya çevirmeden ve onurlarıyla oynamadan olması gerek...

Yıllar önce Erol Aksoy, “Bazen girmediğiniz haberle, yapmadığınız şeyle bir şey yapmış olursunuz” demişti...

Televizyon programında olmamanın, televizyon programında olmaktan daha değerli olduğunu anladığım günleri yaşıyorum şimdi...

Ne mutlu bana...

*****
EN BÜYÜK HAZİNELER İÇİMİZDE BULUNANLARDIR...

“Pek çoğumuz dikkatimizi dışardaki bir maceradan, içsel bir yolculuğa doğru yönlendirdik...

Birçokları için insanın yolculuğu içsel bir yolculuk haline gelmiştir...

Kalıcı başarının kapısının dışarı değil, içeri doğru açıldığını kavradık...

En büyük hazineler içimizde bulunanlardır...

Evrensel bir toplum olarak, şimdilerde ruhumuzun kişisel gelişim gibi aktivitilere daha fazla zaman ayırmak, daha sevgi dolu ve şefkatli olmak ve bir (manevi) miras bırakmak gibi ihtiyaçlar hakkında daha fazla düşünmeye başladık...

Başarı önemlidir...

Fakat yaptığın işin anlamlı olması çok daha iyidir...

Robin Sharma...”

***
Etrafımda herkesin birbiriyle kıran kırana hesaplaştığı günleri yaşıyorum...

Herkes korkuyor...

Bazısı bugünden...

Bazısı gelecekten...

Bazısı ise geçmişinden...

Korku insanları daha da şiddetlendiriyor...

Başına bir şey gelmesin diye korku duyduğu şeye yönelik korkutacak hamleler yapıyor, yine korku yoluyla sindirmeye uğraşıyor...

Enerjinin, birbirini yok etmeye yönelik bir şiddet içinde, şiddetin yeni şiddetleri çoğalttığı, herkesin bir aidiyet peşinde bulduğu bir sacağın altına sığınmaya çalıştığı günleri yaşıyoruz...

Ne güçlüler, ne güçsüzler, ne mağdurlar, ne mağrurlar muaf değil bu birbirini yok etmeye yönelik yoğun enerji bombardımanından...

***
Bu satırları yazarken, küçük kızımın bana doğru koştuğunu görüyorum...

Uzun zamandır bana söyleyegeldiği bir repliği tekrarlıyor:

- “Baba beni bırakma ne olur?..”

Öyle söylediğinde babasının onu çok seveceğini kucağına alıp, sarılarak sırtını okşayacağını ve kafasını babasının omzuna dayayacağını biliyor...

Sonra babasını yumuşatıp, kendisine mümkün olduğunca az verilmeye çalışılan çikolatadan bir tane daha alabileceğini hissediyor...

***
2.5 yaşındaki küçük kızım sevgi göstererek, basasındaki şefkat hissini uyandıracağını ve istediklerini sevgi yoluyla yaptıracağını biliyor...

İnsanlar ise karşılarına korku salarak, “Sen bana onu yaparsan ben de sana bunu yaparım” diye tehditler savurarak, karşısındakini korkuyla yönetmeye çalışarak, ördükleri ego duvarlarının gerisinde sipere yatarak, hayatı mutlu yaşayabileceklerini zannediyorlar ...

Küçük kızım uzun zamandır ağlayarak ve ciyaklayarak çikolatayı alamayacağını fark ediyor...

Onun yerine “Baba beni bırakma ne olursun” diyerek koşa koşa kucağıma geliyor...

Bir süre kafasını omzuma yaslıyor...

“Seni seviyorum baba” dedikten sonra uzanamadığı çikolata kutusunun yanına giderek beni süzerek, sessizce bekliyor...

Bu sevgi pınarı karşısında her seferinde kalkıp şefkatle ona bir çikolata veriyorum...

***
Ego duvarlarını yükseklere örerek, karşılarındakilere sürekli ateş açanlar fark etmiyorlar ki, öldürseler de o ölümlerin üzerinden yeni ve mutlu hayatlar inşa edemeyecekler...

Silahla yaşamayı seçtikleri için, bir gün yine silahlı birileriyle karşışacaklar...

Silahlar hiç susmayacak, hep birileri birilerini öldürecek...

Bir gün pes edene ve bir daha birbirlerini öldürmemeye ant içene kadar...

Robin Sharma, “Başarı önemlidir” diyor, “Fakat yaptığın şeyin anlamlı olması çok daha iyidir... En büyük hazineler içimizde bulunanlardır...”

Çikolatasına da kavuştu işte...

Koşarak mutlu bir şekilde gidiyor şimdi DVD’sini seyretmeye...

(VATAN)