TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nde emir komuta zincirinin yakın gelecekte radikal biçimde kırılıp değişeceğini bilmeliyiz. Bu değişim sonucunda belki de generali olmayan bir orduya sahip olacağız. İdeolojik hazırlığımızı yapıp askerliği geleneksel algılama biçimimizden ve hiyerarşiyi hemen kabul eden alışkanlıklarımızdan değişim zamanı gelince kolaylıkla çıkabilmeliyiz. Yeni global düzenin kuruluşunu izlemeye çalışan benim gibi bir gazetecinin her gün şaşkınlık içinde kalmaması mümkün değil. Çünkü değişimler o kadar hızlı ve büyük ki, izlemeyi bir gün bile aksattığınızda, işin ucunu kaçırdığınızda olan biteni anlamanız imkânsız. Bu süreçte ülkeler, devletler ve aklınıza gelebilecek her kurum ve kuruluş değişime uğrayacak. Çünkü herkesin ve her işin dünya ölçeğinde birbirine bağlantılı olduğu, bir ülkenin en ücra köşesinde bile yapılan bir işin etkisinin hemen dünyanın öbür ucunda hissedileceği bir dünya oluşmakta.

EMİR KOMUTA HİYERARŞİSİ BİTİYOR

Bu süreçte değişime direnmeye çalışanlar tasfiye olacak. Hayatta kalmanın yolu, dünya ölçeğinde dinamikleri iyi kavrayıp lokal şartlar içinde buna en iyi uyum sağlamanızı gerektirecek enerji ve kararlılığı göstermek. Bu değişim çalışma koşullarını, sendikaları, iş yapma anlayışını ve en köklü devlet kuruluşunu olduğu kadar katiyen değişmez denilen orduların yapısını da değiştirecek. Yeni koşullara her kurumu ve zihniyetiyle uyum sağlamaya çalışan ABD Silahlı Kuvvetleri’nde çok ilginç bir zihniyet değişimi yaşanıyor. Bu durum NATO kanalıyla Avrupa’yı ve tabii ki Türkiye’yi de etkileyecek ve Çin de şu aralar güçlendirmeye çalıştığı ordusuna ABD’den kopya edeceği bu modeli büyük ihtimalle uygulayacak. Anlayacağınız bu yeni ordu anlayışı da hızlı bir şekilde globalleşecek, Türkiye’nin bunun dışında kalma şansı hiç yok. Üstelik kalması için bir neden de yok; çünkü bu yeni ordu anlayışı sanki Türkiye’nin koşulları göz önüne alınarak oluşturulmuş gibi, yani yeni anlayış bize de çok uyuyor. Amerikan ordusu, yeni yaklaşımı Afganistan ve Irak’ta karşılaşılan sorunları inceleyerek formüle etmiş. O ülkelerde ordunun karşı karşıya kaldığı düşman düzenli bir ordu değil. Olmadığı için de düzenli bir orduyla savaşta uygulanan stratejiler, yöntemler, istihbarat toplama biçimleri artık geçerli değil. Bu nedenle oralarda eskiden olduğu gibi komutanların, kiminle savaşılacağını net bilip ona uygun emirler verebilmesinin imkânı yok. Oralarda her an farklı koşullara uygun farklı kararlar alıp uygulamak gerekiyor ve bunu en iyi bilenler de sürekli sahada olup insanlarla temas içindeki erler. O orduda erler, savaş koşulları ve ne yapılabileceği hakkında generallerden çok daha bilgililer. O yüzden kararları onlara bırakmak gerekiyor. Amerikan ordusu o koşullardaki tıkanıklığı çözmek için savaşan erlere yeni silahlar değil, küçük güçlü bilgisayarlar vermiş. Ve her erin koşullar hakkında topladığı istihbaratı sürekli analiz etmesini ve arkadaşlarıyla paylaşmasını istemiş. Herkes elindeki analizi yapılmış istihbaratı arkadaşlarıyla paylaşınca ortaya çok daha net bir düşman hedefi ve savaş stratejisi çıktığı görülmüş. Bu durum asimetrik savaşın da bir gereği olarak tespit edilmiş ve kurallara yazılmış. Sürekli hareket halinde olan ve halkın arasına karışan düşmanla, emir komuta zincirinin kırılması ve hiyerarşilerin bozulması sonucunda ortaya çıkarılan güçlü yatay ordu yapısıyla mücadele edilmiş ve bu modelle oralarda düşmana karşı çok daha başarılı olunduğu ortaya çıkarılmış. Amerikan ordusu, bizim gibi Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ortamına göre örgütlenmişti ama yeni global düzende savaşlar artık asimetrik nitelikte. ABD ordusunun Afganistan ve Irak’ta karşılaştığı koşullar birçok ülke için de geçerli.

PKK’YA KARŞI MÜCADELE

TSK’nın PKK ile mücadelesindeki koşulların, ABD ordusunun Afganistan’daki savaşının koşullarına benzediği söylenebilir. Bu yüzden ben, yeni global düzende orduların benimsemek zorunda kalacağı bu hiyerarşisiz ordu modelini Türkiye’nin çok daha rahat biçimde benimseyebileceğini düşünüyorum. Generaller tabii ki kalacak yeni düzenin ordusunda, ama onlar klasik bağırıp çağırıp sert emirler veren ve bunlara tartışmasız uyulmasını bekleyen eski düzenin generallerinden daha çok bir ordu CEO’su olarak çalışacaklar. Profesyonel orduya geçilmesinin bu modelin uygulanmasını daha da kolaylaştıracağı kesindir. Milli Eğitim Bakanlığı nasıl ki FATİH Projesi’nde öğrencilere tabletler dağıtıyorsa, yakın gelecekte Milli Savunma Bakanlığı da savaşacak askerlere silah yanında bir de tablet dağıtmak zorunda kalacak.

Bugün çok heyecanlıyım

DAHA önce de birçok kitabım yayınlandı ama bu sefer her defasından daha fazla heyecanlıyım. Çünkü bu defa kitaba çok fazla emek sarf edildi; ben yazma tarafında, Destek Yayınları’ndaki arkadaşlar da kitabın üretiminde çok uğraştık. Sonuçta çok değişik tasarımlı ve gördüğünüz zaman farkı hemen anlayacağınız bir kitap çıktı ortaya. Dün kitabı ilk defa elime aldım ve elektronik dünyada ne olursa olsun kitaba dokunmaktan katiyen vazgeçemeyeceğimi düşündüm. Bu başka bir keyifti. “İçimdeki Budala”yı okumanın da aynı şekilde çok keyifli olacağını umuyorum.

Watergate

ÜNİVERSİTEYE yeni başlamış ve Amerika’ya alışmaya çabalarken her gün baktığım New York Times Gazetesi’nde Watergate olayı hep manşet olmaya başladı. Sonra yıllar içinde bu olay çok incelendi, hakkında çok konuşuldu. Filmi de çok güzeldi. Şimdi yıllar sonra Thomas Mallon, olayı tekrar ele alıp yepyeni bir yaklaşım getirdiği “WATERGATE” adlı kitabını yayınlamış. Tabii ki hemen ısmarladım, mart ayı içinde elimde olur.

Cem Yılmaz

RANA ile benim evlilik yıldönümümüz 10 Mart’ta. Cem Yılmaz’ın da 10 Mart’ta evlenmesi aramızda bir kozmik bağlantının olduğunun göstergesi. İnşallah Cem’in sonu benim gibi olmaz, o evliliğinde çok daha az çeker. İnşallah aramızdaki kozmik bağlantı, karılarımızın da benzemesi sonucunu doğurmaz.

(HaberTürk)