‘Etik değer’ son zamanların en moda sözlerinden biri oldu...
   Etik değer nedir?..
   Doğruluk, hakkaniyet, tarafsızlık, sorumluluk?..
   Peki doğruluk, ya da hakkaniyet sorgulamasında akla ilk gelen hangi kurumlardır?..
   Siyaset, adalet, polis, medya...
   Bunların hangisi ‘en doğruyu’ uygulayandır?..
   Bunların ‘hakkaniyetle’ ilgili kriterleri ve yapabildikleri nedir?..
   Kurumların dışında, yöneticilerin, çalışanların, sıradan vatandaşların kaç tanesi sorumluluklarının bilincindedir?..
   Hakkaniyete göre hareket eden, doğrudan yana olan ve gerektiğinde dik durabilen kaç insan vardır?.. 
   ‘Etik değer’ üzerine sayısız konferanslar düzenlendi, bildiriler dağıtıldı...
   Bunları dikkatle incelediğimizde, önemli bir kısmının bu tür tartışmalardan uzak durması gerekenler olduğunu gördük...
   Değerleri ayaklar altına alan, her türlü yalan ve yanlışla saldıraya geçebilenlerin, etik değerler üzerine konuşma, ya da görüş belirtme hakları var mıdır?..
   Bu konuda işin ucu dönüp dolaşıp yine siyasete dokunur...
   Çünkü; ülkemizde en önemli değerlerin dahi ayaklar altına alınmasının temelinde kötü siyaset vardır...
    Örneğin; ihalesiz mal alımıyla devleti milyonlarca lira zarara uğratan bir siyasiye hesap sorma bu ülkede ‘etik değerlere’ aykırı bir hareket olarak nitelendirilebiyor.....
   Bir kısım insan, böylesi bir durumda üzerindeki yeleğin bir siyasi partiye ait olmasından dolayı, hesap sorma noktasından uzaklaşarak, yolsuzlukla suçlananların yanında yer alabilmektir...
   Daha da önemlisi suçlanan taraf, suçlamaları çürütecek bilgi ve belgelerle ortaya çıkmak yerine, suçlayanları veya iddia sahiplerini yaralamak için akıl almaz yöntemlere başvurabilmektedir...
   Bunlardan bir tanesi belden aşağı vuruştur...
   Bir diğeri, işinden etmek, susturmaktır...
   Küçük ülkemizde bilgili, görgülü, çalışkan ve fedakar insan bulmanın zorluklarını bir kenra bırakıp, en değerlileri bile zaman zaman yok eden veya bir süreliğine etkisizleştiren siyasiler vardır...
   Toplumun her geçen gün ‘etik değerlerden’ uzaklaşması, maddi şeylere daha çok önem vermesi ve ‘sevginin’ anlamını yitirmesinin temelinde yine kötü siyasetin olduğu inkar edilemez...
   Kötü siyaset yüzünden, bir avuçluk ülkede dostluklar ve arkadaşlıklar sorumsuzca harcanabiliyor...
   Kişisel çıkarlar ön plana geçiyor ve böylesi bir durum moralsizliği, güvensizliği de beraberinde getiriyor...
   Ayrıca yalanı da...
   Yalana dayalı siyaset yapmak...
   Yalana dayalı görüş ve düşünce belirtmek...
   Yalana dayalı konuşma yapmak, yazmak...
   Yalana dayalı ‘dostluk ilişkilerine’ girişmek...
   Şahsi çıkarlar söz konusu olduğunda ‘dostlukları’ bir anda yok edebilmek...
   Gerektiğinde kardeşi, kardeşe kırdırabilmek...
   Baba ile evladını karşı karşıya getirmek...
   Yüz kişilik köyü, kamplara bölmek...
   Tümü kötü siyasetin sonucudur...
   Üst düzey yönetimde bulunan siyasilerin topluma kötü örnek olmalarından dolayı, sıradan vatandaşlar arasındaki ilişkilerin de ne hallere düştüğünü görebiliyoruz...
   Toplum olarak mutsuzluğumuzun temelinde de güvensizlik vardır...   
   Artık ‘gerçek ve güvenilir dost’ bulmak hiç de kolay değildir...
   “Ben buldum” diyorsanız, ona sarılın ve bu güzelliği korumasını bilin...



(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)