Türkiye uluslararası alandaki aktif kimliğini pekiştirecek çeşitli uluslararası konferanslara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. İlki geçen yıl düzenlenen ve 2.'si dün İstanbul'da başlayan Dünya Politik Forumu, Davos toplantılarına paralel olarak geliştirilen tartışma platformlarından birisi. Hemen ardından da haziran ayında yine İstanbul'da yapılacak olan Dünya Ekonomik Forumu devreye girecek. Küresel krizden sürdürülebilir büyümeye, kadınların statüsünden Arap Baharı'nın ekonomik etkilerine uzanan birçok konu masaya yatırılacak.

Türkiye'nin başlattığı bu inisiyatifler zenginleri biraraya getiren klasik zirvelerden farklı olarak dünyanın her yerinden, toplumun her kesiminden katılımcıların bir araya gelmesiyle oluşuyor.
Arap Baharı'nın simgelerinden olan iki gözünü kaybetmiş Ahmet Harara da konuşmacı, Panama'nın eski Başkanı Martin Torrijos da; Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanları da konuşmacı, tüm dünyadan katılan profesörler işadamları da. Kısaca çok renkli ve zengin bir ortam söz konusu.
Ben de forumun eğitim ile ilgili bölümünün konuşmacısıydım. Tunus, ABD ve Irak'tan gelen katılımcılarla 'Daha İyi Bir Gelecek, Daha İyi Bir Eğitim' başlığı altında eğitim sektöründe ortaya çıkan yeni ihtiyaçları tartıştık. Söylediklerim özetle şöyle:


1-
Sanayi sonrası uygarlığın dijitalleşme evresine girdiğimiz bu yeni dönemde, insan ile bilgi arasındaki ilişkinin yapısı tümden değişmiş durumda. Aşırı malumat ile yüklenen bu yeni insan tipine artık eğitim adı altında yeni bilgiler yüklemeye çalışmanın manası yok. Aksine, zaten okul dışında da bir tek tuşla ulaşabildiği, uğraşmadan edinebildiği bir sürü bilgi arasından seçim yapmayı, analiz edebilmeyi, bilgiyi olumlu amaçlar için kullanmayı, bilgi ile değerler arasındaki ilişkiyi kurabilmeyi öğretmek esas. Yani öğretmenlerin bundan sonraki temel hedefi kitaptaki bilgiyi öğrenciye bire bir aktarmak değil, onu eleştirmeyi, işlevselleştirmeyi, ona değer kazandırmayı öğretmek olmalı. Zira bilgi edinim anlamında eğitimin temel mecrası artık okul olmaktan çıkmış durumda. Televizyon kanalları, internet siteleri, sosyal medya araçları, 'ulu yüce kutsal google', bilgisayar programları, oyunlar vs. Artık çocukların, gençlerin birçok farklı mecradan öğrenme imkanları var. Okul başka bir şeye dönüşüyor, ama ne? Bunu tespit edip pozisyon almak ve insan ile bilgi arasındaki bu yeni ilişkide 'okul'u doğru konumlandırmak gerekiyor.


2-
Eğitim ile meslek arasındaki ilişkinin de yeniden tasarlanması gerekiyor. Şu anda okul sıralarını dolduran birçok öğrenci henüz icat bile edilmemiş mesleklerde çalışacaklarını bilmiyor. Mesleki eğitim adı altında verilen bilgiler daha okuldan mezun olmadan eskimeye mahkum. Sanayi toplumunda bozulanı tamir etme, çalışmayanı çalıştırabilme üzerine kurgulanmış olan ve 'dayanıklılık' esasına kutsamış meslek anlayışları önemini yitirmeye başlamış durumda. İnsanlar tamir edilmiş bir telefon değil, yeni bir telefon istiyor. Bozulanı atıp yenisini almanın daha düşük maliyetli ve daha tercih edilebilir olduğu bir döneme doğru geçişteyiz. Bu, küresel anlamda bir değer devrimine işaret ediyor. Bu bakımdan mesleki eğitimlerin fütüristlerin de katkısıyla yeniden düzenlenmesi ve yeni değer ortamına adapte edilmesi gerekiyor.


3-
Üniversitelerin de yeni döneme adapte olmaları şart. Bugün hala geçerli olan felsefe Humboldt'un 1800'lerde başlattığı devrimsel dönüşümün ürünü. Nitekim sanayi uygarlığı öncesinde sadece eldeki bilgiyi bir sonraki nesile aktaran, 'öğretici nakil' esas iken; sanayi toplumunda işin içerisine 'araştırma'nın da sokulmasıyla üniversiteler bilgi üreten, geliştiren kurumlar niteliğine kavuştu. Bu gerçekten de en üst eğitim kurumu olan üniversiteler açısından büyük bir sıçramaydı. 'Öğretim ve araştırmanın birliği' ilkesi geçerli kılınmıştı. Oysa bugün bu da yeterli gelmiyor. 'Yaratıcı tasarım' ve 'değer geliştirme' üniversitelerin gelişim yolunu açabilecek alternatifler olarak gözüküyor. Bu bakımdan eğitim konusunun geleceğe dönük ve stratejik olarak ele alınması gerekiyor.

(Akşam gazetesinden alınmıştır)