Bize ilelebet unutma ve unutturmaya ihanetini yaşatmaya çalışan Ergenekon gibi yapıların kurduğu tuzağa düşmemek adına, öncellikle Hizbullah adına cinayet işleyen JİTEM elemanları Murat Demir ve Murat İpek’lerin itiraflarını unutmamak ve tarihe not düşmek lazım.

Diyarbakır Dicle Üniversitesinde meydana gelen tatsız olaylardan sonra başta medyamız olmak üzere pek çok kesim geçmişi yok sayarak sanki inançlı gençlerle inançsız gençler arasında bir kavga yaşanmış gibi yazıp durdular.
 
Kimi de BDP’li öğrencilerle Hizbullahçı öğrenciler arasında çatışma yaşandı diye çarşaf çarşaf manşet attı. Aynı görüntüleri televizyonlarda gözümüzün içine soka soka tekrar tekrar verdiler.
 
Oysaki Diyarbakır ve Diyarbakır halkını tanıyanlar şunu çok iyi biliyorlar ki; BDP tabanı da dindar, bu taban, BDP ve PKK yöneticilerinin bütün abuk-subuk politikalarına rağmen şimdiye kadar Peygamber efendimiz (a.s)’a karşı saygısızlıkları olmadığı gibi dine karşı bir tavırda almamışlardır.
 
Hele hele Peygamber(a.s) efendimizin Kutlu Doğum etkinliklerine karşı çıkmışlar demek kelimenin tam anlamıyla saflıktır.
 
Buna karşın PKK ve BDP politikalarına şiddetle karşı çıkan, kendini dindar Kürtler olarak tanımlayan kesiminde BDP’nin toplumsal tabanına karşı bir kavgaları olmamıştır.
 
O halde Dicle Üniversitesinde yaşananlar neyin nesi oluyor?
 
Barış sürecinde durup dururken neden bu tür gerginlikler ve çatışmalar oldu?
 
Kavga gerçekten Hizbullah ve PKK çatışması mı yoksa derin devletin dehlizlerinde uyuyan JİTEM gibi yapıların uyanması mıdır?
 
Önce şu hatırlatmayı yapayım. Daha önce defalarca Lübnan Hizbullah yöneticileri “bizim kesinlikle Türkiye’deki Hizbullah’la hiçbir ilgimiz, alakamız yoktur.”diye açıklama yaptılar.
 
İkincisi Diyarbakır’daki olayları anlamak için kesinlikle OHAL dönemine gitmek ve o dönemden ders almak lazım. O günkü cunta rejiminin uygulamalarından biri de bir taraftan Kürd’ü Kürd’e kırdırmak, Türk ve Kürt çocuklarını birbirine boğazlatmak, savaş rantını yükseltmek için gençlerin dağa gitmesini hızlandırmak, PKK’yle savaşıyormuş gibi yapmak ama aynı zamanda PKK’nin lider kadrosunun ipini de eline almaktı.
 
-Ki nitekim daha önce Öcalan’ın bu konudaki açık itirafları olmuş ve Ergenekonun PKK’nin içine sızdığını ve yönlendirdiğini kabul etmiştir.
 
Cunta rejimi bu kirli ve kanlı oyununu çok iyi bir şekilde oynadı.
 
Bu kirli oyunlarından biri de kuşkusuz gerçek Hizbullah’la ilgisi olmayan ama Hizbullah adı altında JİTEM’i kurmak, JİTEM eliyle on binlerce cinayeti işletmekti. Genç, yoksul, evi yakılmış, çaresiz ve cahil Kürt çocuklarını tespit eden cunta rejimi onları birer seri katil haline getirdi.
 
Hizbullah adı altında asker ve JİTEM eliyle kurulan onlarca kampta bu çocuklara her türlü silah, savaş tekniği ve savaş psikolojisi eğitimi verildi.
Bu kamplarda ölüm listeleri hazırlandı. Bu listelerde her türlü meslek grubunda insanlar vardı. Gazeteciler, sendikacılar, öğretmenler, işadamları, avukatlar, baro başkanları ve aklınıza gelebilecek her türlü gruptan insan vardı.
 
Dolaysıyla Diyarbakır’da yaşanan olayların perde arkasını araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak hükümetin ve bütün ilgili kesimlerin görevidir.
 
Bize ilelebet unutma ve unutturmaya ihanetini yaşatmaya çalışan Ergenekon gibi yapıların kurduğu tuzağa düşmemek adına, öncellikle Hizbullah adına cinayet işleyen JİTEM elemanları Murat Demir ve Murat İpek’lerin itiraflarını unutmamak ve tarihe not düşmek lazım.
 
Yine Batman, Diyarbakır ve Gercüş’te kurulan Hizbullah kamplarında eğitim veren albayların, JİTEM kurucularının, Veli Küçüklerin, İbrahim Şahinlerin ve Arif Doğan’ların ifade ve açıklamalarını başta onların katliamına ve zulmüne maruz kalan Kürtlerin ve Türklerin de kendi hafızalarında mıh gibi çakmaları gerekir.
 
“Bin operasyon yaptım ama bunun hesabını vermem, devlet sırrıdır.”diyen Ağar’ları ve “Kürtlerin entegre edilmesi için köylerin yakılıp boşaltılması gerekir, 2025 yılına gelindiğinde Kürt nüfusunun Türk nüfusuyla eşitlenmemesi için önlem alınması gerekir” diyen MGK raporlarını tarihe not düşmek lazım.
 
MGK’nın borozanlığını yapan medyanın; Kürt halkına karşı uygulanan bütün insanlık dışı işkenceleri görmemelerini de tarihe not etmek lazım.
 
Hizbullah adına Valilere giden JİTEM’ci albayların Hizbullah için silah istediklerini, silah vermeyen Valiye “Vali bey! Vali bey! Çok tehlikeleri oynuyorsun. Yanlış yapıyorsun.”diye tehdit eden JİTEM’cileri unutmamak lazım.
 
Fatih Altaylı’nın programında “devlet bizi kullandı. Bizi birbirimize kırdırdı.”diyen JİTEM muhbirini de unutmamak lazım.
 
Şimdi Prof. Umit Özdağ gibi son derece ırkçı hocaların ifade ettiği “50 bin kişinin katili Öcalan’dır.”iddialarıyla ilgili sormak lazım:
 
Kuşkusuz PKK binlerce cinayet işlemiştir. Ancak “tüm cinayetleri PKK işlemiştir” de demek, devletin bütün cinayetlerini yok saymak demektir.
 
Şimdi: 50 bin insandan 17500 insan faili meçhul olmuştur. Bunların katili PKK’midir?
 
Bin insan gözaltında kaybolmuştur. Cenazeleri ya Dicle kenarında, ya battaniye içinde kapı önlerinde, ya Silvan yolunda ya da Lice yolunda bulunmuştur. Gözaltında kaybolan bin insanın katili kimdir?
 
Eğer gözaltındakilerin katili PKK’dir deniliyorsa, o halde devlet ve PKK birlikte mi cinayet işledi diye sormak lazım.
 
Diyarbakır’da olanlar sıradan basit olaylar değildir. “İnançlı-inançsız” gruplar arasında çatışma çıktı demek derin devletin dehlizlerine kör bakmak demektir. Orada açık organizeli ve barışı sabote etmek için derinlerin dahli vardır.

(Haberartıturk.com)