Önce Ermenileri vurmaya başladılar; kendilerinden olmayan, isyan istemeyen, Osmanlı Devleti’ne sadık Ermenileri... Amaçları, sindirmek, psikolojik üstünlüğü ele geçirmek ve ‘can güvenliği kalmamış’ Ermenileri zorla yanlarına çekerek, topyekûn isyan
başlatmaktı...

Taşnak’ın bu taktiği hiç de yabancı gelmiyor değil mi? 20. Yüzyıl’ın başında Taşnak çetelerinin yaptığını aynı yüzyılın sonuna doğru PKK tekrarlayacaktı... Onlar da kolluk kuvvetlerine saldırılarla birlikte önce Kürtleri vurmaya başladılar... Köy köy Kürt katlettiler; Pınarcık’ta, Kılıçkaya’da, İkiyaka’da, Çevrimli’de... Amaç aynıydı... Hem kendilerinden olmayanlara güçlü bir gözdağı verilecek, hem de devletin can güvenliklerini sağlayamadığı insanların kendilerinden olması sağlanacaktı... Zayıflayan devlet otoritesinin yerini almak için silaha sarılan Taşnak çetelerinin otorite kurma tarzı 80-90 yıl sonra PKK için de bir model oluşturacaktı...

Başlangıçta Ermeniler, meselâ Balkan halkları kadar milliyetçilik rüzgârlarından etkilenmiş değillerdi... Mevzi hareketlilikler yaşanmakla birlikte çoğunluk devlete sadıktı... Daha çok Rusya’nın desteklediği sınırlı bir isyan hareketi söz konusuydu...

En kritik bölge Van ve çevresiydi... Ahalinin dörtte üçü Müslüman olmasına rağmen Van’da belediye başkanlığına 1909’da Bedros Kapamacıyan adlı sevilen bir Ermeni getirildi... Bu arada Van’da çetelerin provokasyonları artarak sürüyor, büyük çapta yangınlar meydan geliyor, Ermenilere ait ev ve işyerleri yakılıyordu... İhanet içindeki Patrikhane, Belediye Başkanı Kapamacıyan’dan Ermenilerin can ve mal güvenliğinin kalmadığı şeklinde rapor etmesini, büyükelçiliklere şikayette bulunmasını zorla istiyordu...

Kapamacıyan baskıya teslim olmadı, raporunu namusluca yazdı... Yangınların Taşnak komitacıları tarafından çıkarıldığını belirtti ve devlete bağlılığını vurguladı... Bu bardağı taşıran son damlaydı ve isminin üzerine ‘kara haç’ basıldı... 10 Aralık 1912’de çarşıda öldürüldü...

Van Valisi Ali Rıza Paşa ince bir strateji uygulamış, yardımcılığına Ohannes Boyacıyan’ı, Gevaş kaymakamlığına da kardeşi Armarak’ı getirmişti... İçinde Surp Haç kilisesi olan Akdamar adası Gevaş’taydı ve Taşnak çetelerinin üs olarak kullandıkları yerlerden birisiydi... Armarak buna izin vermemekte kararlı davranınca öldürülecek, Boyacıyan ailesi Van’ı terk etmek zorunda kalacaktı...

Sanki araya karbon kağıdı konulmuş gibi, her şey ne kadar tanıdık ve bildik değil mi? 

Öldürmeler bunlarla sınırlı değildi elbette... ‘Türklere Karşı Ermeni Komitecileri’ adlı eserinde yazar Altan Deliormanlı öldürülen sadık Ermenileri; Başpapaz Vartabet’i, kandilci Onnik’i, tüccar Karagözyan’ı, avukat Haçik’i, polis Markar’ı, Uncuyan’ı, Tütüncüyan’ı, Meclis-i Ruhani üyesi Mampre’yi ve diğer yüzlerce seçkin Ermeni’yi..

Prof. Justin McCarthy de Taşnak tarafından öldürülen rahipleri, kendi katedralinde katledilen Van Ermeni Piskoposu Bogos’u, Akdamar rahibi Arsen’i, Taşnaklara haraç vermeyi reddeden ve hükûmete ihbarda bulunan başta Zamharyan olmak üzere çok sayıda Ermeni tüccarı kaydetmiştir...

Katiller çoğunlukla belliydi... Mesela Van’da Kapamacıyan’ı öldürenler de azmettirenler de yakalanmıştı... Azmettirenler arasında gazeteci Viramyan ve Taşnak’ın Van sorumlusu Manukyan da vardı... Ama hukuku hayata geçirecek kararlılık yoktu, kamu otoritesi iyice zayıflamıştı... O Manukyan ki, Ali Rıza Paşa’nın Batum’da şehit edilmesiyle ilgili olarak idama mahkûm olmuş ama 2. Meşrutiyet’in sağladığı afla salıverilmişti...
Her şey ne kadar da tanıdık ve bildik değil mi?

Ama önce günümüze ışık tutan şu tesadüfe bakın ki,  2. Meşrutiyet yeni bir düzen getirecek, askıya alınmış anayasa tekrar yürürlüğe girince her şey çok güzel olacaktı!.. İttihatçıları kurtarmak için çıkarılan af, baskılar üzerine genelleştirilecek, ‘devletin şahsına karşı’ işlenmiş ‘siyasî’ suçları işleyenler, idam cezası almış olsalar bile affedileceklerdi... Eh bu da doğaldır ki, komitacı katillere karşı mücadele veren kolluk kuvvetlerinin azmini kırarken, Taşnak ve benzeri örgütlerin cesaretini ve pervasızlığını daha da artıracaktı... Sonuç malûm: İsyan, daha çok kan, göç ve karşılıklı acılar...
Her şey ne kadar da tanıdık ve bildik değil mi?

PKK, strateji ve yöntem anlamında Taşnak’ın ayak izlerine basarak yürüdü... Biri sadık Ermenileri, diğeri sadık Kürtleri kırarak, ‘korku ve dehşet ortamı’ sağlayarak büyüdü... Devlet otoritesi zayıfladıkça, onun yerini doldurdu... ‘Rıza’dan değil, ‘can endişesi’nden beslendi... Bu apaçık gerçeği görüp, çözüme buradan başlamak yerine, iflası tarihen sabit bir yönteme yeltenmek, eğer düşüncesizlikten, bilgisizlikten ve strateji yoksunluğundan kaynaklanmıyorsa, bu ülkeye ve bu millete kötülükten başka bir şey
olamaz...

O meşhur ‘devlet aklı’ bize tam da bu zamanda lâzım!.. Tecrübeyi kuşanacak, anlık değil çağlar üstü düşünüp, o büyük hafızasının yardımıyla bu çağı doğru okuyacak, sırtlanlar dünyasında usta satranç oyuncusu titizliğinde soğukkanlı hamleler yapacak!.. 


(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)