KÜRT meselesi çözülmesin diyen yok, çözümü istemeyen de yok. Kavga, “çözüm”ün nasıl olacağı konusundaki keskin görüş farklarından çıkıyor.

Dünkü Meclis müzakerelerinde bunu bir kere daha gördük. MHP ile BDP arasında ortalama bir mutabakat noktası bulmak mümkün mü? CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun söylemi bölgede CHP’ye oy getirecekse iyi; ama o da sert eleştiriler ötesinde “Bizim çözüm politikamız şöyle” demedi.

Gültan Kışanak’ın konuşması en ‘içten’ olanıydı çünkü içindeki bütün etnik milliyetçi öfkeyi, kini ortaya koydu. PKK’nın yaptığı katliamlar bir kenara, PKK’nın ‘infaz’ ettiği Kürtler hakkında bile tek eleştiri, tek taziye cümlesi sarf etmeyen, sarf edemeyen BDP’lilerden zaten ölçülü bir yaklaşım beklemek gerçekçi olmazdı. Örgüt gibi onlar da bu faciayı “ajitasyon” aracı olarak kullanıyorlar.

Sorunun çözümündeki zorluk da algıların, duyguların ve fikirlerin bu kadar zıtlaşmış olmasından, ortalama yol bulmanın müşküllüğünden kaynaklıyor.

Terörist zannetmek...

Devletin durup dururken 35 sivili öldürmesi için bir sebep düşünülemez. “Kürtlere gözdağı vermek” sözü demagoji ve tahriktir. Kuzey Irak’a yapılan hava harekâtlarında sivillere zarar vermemek için azami dikkat gösterildi. PKK’nın ‘sivil hedefler bombalandı’ diye ileri sürdüğü iddia, 4 Eylül 2011 günlü Taraf’ta yayınlanan belgelerle yalanlandı. Dağda eli silahlı militanları bile askerler ikna ederek teslim almaya çalışıyor. Devlet “gözdağı verme”nin geri tepen bir yöntem olduğunu anlamıştır.

Kendi vatandaşlarını, çoğu korucu ailesinden gençleri niye bombalasın! Terörist zannederek elbette...

Ben baştan beri böyle düşünüyordum, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın bu konudaki izahlarını da ikna edici buldum. O şartlarda, o görüntüler karşısında, katırlarla gelen kafileyi, önceki terörist girişleri gibi, “normal bir insan”ın yine terörist topluluğu sanması zihni bir alışkanlığın sonucudur.

Ancak bu değerlendirmeyi yapacak olan güvenlik birimleri “normal insan”ın ötesinde dikkate ve teknik donanıma sahip olmak durumundadır. Hukuken önemli olan bu açıdan “dikkat” ve “teknik donanım” eksikliği gibi faktörler varsa onu tespit etmek ve cezalandırmaktır.

Demokratikleşme ve silah

Bunun soruşturularak sorumluların cezalandırılması makul ve insaf sahibi vatandaşlarımız içindir; benzer hataların tekerrürünü caydırmak içindir. Yoksa hiçbir teknik, hukuki hatta bilimsel izah taşkın siyasi tutkular üzerinde etkili olmaz.

Sorun, Türkiye’de duyguların bölünmüş olmasıdır.

En azından BDP’ye oy veren 2 milyon seçmen Kışanak’ı coşkuyla izlemiştir.

Bu noktada Beşir Atalay’ın bahsettiği “demokratikleşme” önem kazanıyor. Devletin, hükümetin, siyasi sistemin Kürt vatandaşlarımızı kucaklayıcı, sıcak yaklaşımlar sergilemesi gereğini önemle vurgulamak isterim.

Ayrıca yazacağım ama şimdi kısaca belirteyim: PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak politikalar her “açılım”dan daha öncelikli olmalıdır. PKK silahlı varlığını ve totaliter baskısını sürdürdüğü müddetçe, “demokratik açılım” yapmanız  sorunu çözmeyecek, hatta kabartacaktır. Nitekim son “açılım”ı PKK silahla sabote etti ve işte sorun daha gergin haldedir.

Çözüm arayışı bütüncül bir paket olarak düşünülmeli, pakette mutlaka “PKK’nın silah bırakması” da bulunmalıdır.