Yanlış ya da yanıltılmış istihbaratla 35 gencecik fidanın toprağa düşürülmesi, terör örgütleriyle istihbarat arasındaki ilişkileri bir kez daha masaya getirdi.

Son 30 yıllık dünya tarihine baktığımızda terör örgütleriyle istihbarat örgütlerinin enteresan ilişkiler içinde olduğunu görüyoruz. Başta, belki ideolojik gayelerle hareket eden, ideal hedefleri olan ve sesini duyurmak için şiddetten başka bir yol bulamayanlar, teröre başvurdu. Bu durumun kendilerince açıklanabilir bir tarafı vardı. Ancak bir müddet sonra istihbarat teşkilatları, terör örgütlerini tam kontrollerine aldı. Aslında, onları kontrol eden yapıları sadece istihbarat örgütleriyle sınırlandırmak da doğru değil. 'Devlet ile ilişkili derin yapılar' ifadesi daha kapsayıcı olacaktır.

Geçtiğimiz haftalarda, Neo-Nazi terör örgütü içinde Alman gizli servisinin o kadar çok elemanı olduğu ortaya çıktı ki; neredeyse örgüt, istihbarat elemanlarından müteşekkil bile sayılabilirdi. Bugün gelinen noktada terör örgütleri müesses nizama yapılmış aşı görevi görüyor. Terörün meydana getirdiği panik havası, herkesi derin yapıların arkasında daha sıkı saf tutmaya zorluyor.

Bildiğiniz şeyler ama yine de hatırlamakta fayda var. Bush döneminde ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra neler olduğuna bir bakalım. ABD, bu terör eylemini gerekçe göstererek Afganistan'a sonra da Irak'a girdi. El Kaide denen ve ne olduğu hâlâ tam olarak tanımlanmamış terör örgütünün varlığı yüzünden dünyadaki bütün coğrafyalarda Müslümanlar zan altında kaldı. 'İslam'ın sadece öldürmeye yönelmiş bir din olduğu' algısı ortaya çıkartıldı. Güvenlik bahanesiyle özel hayatların tam içine kadar girilmesine kimse ses edemedi.

Bununla birlikte El Kaide kılıklı bombalı eylemler, ne ABD'yi ne de başka bir devleti zaafa uğrattı. Ama bu eylemler sayesinde o devletler bütün dünyayı daha iyi kontrol edebilme imkânına kavuştu. İslam'ın gerçek mesajını yok eden, koskoca bir dini, üzerinde bombalar taşıyan intihar bombacılarına indirgeyen bu olaylardan gerçekte kimin kârlı çıktığına iyi bakmak lazım. Bugüne kadar terörle yola getirilmiş, dize getirilmiş bir devlet ya da rejimin olduğunu ben bilmiyorum.

Türkiye'de de teröre ne zaman üç boyutlu baksak onu müesses nizamın isteklerine hizmet ederken bulduk. Hiç unutmamak gerekir ki; 12 Eylül darbesi, terör olayları gerekçe gösterilerek yapıldı. Türkiye'deki bütün herkesin haklı talepleri de 'faili meçhul' denen bir kavramla sürekli baskı altında tutuldu. Müesses nizamın en büyük mağdurlarından birisi olan Kürtlerin bütün haklı talepleri terör gerekçesiyle bastırıldı. PKK terörü, Kürtleri canından, malından ve kültürel haklarından ettiği gibi, bugün bütün Türkiye'nin en doğal, en hayati taleplerinin bastırılması için kullanılıyor.

Terörle gerçekten mücadele edildiğinde onu yerle bir etmek mümkün. Bu durum, sadece son üç ayda yapılanlara bakılarak gözlemlenebilir. Dolayısıyla terörle mücadele etmek isteyenler, işe başlarken önce geçmişte bu mücadeleyi yaptığını söyleyenlerin niyetine bakmalı ve onların kim olduğunu iyi anlamalı.

35 gencecik fidanın toprağa düşmesine sebep olan olayla bir kez daha görüyoruz ki; PKK kılıklı terörün, devletle ilişkisini kesmeden, bu sıkıntıdan kurtulamayacağız. Kürtlerin talepleri, istekleri mutlaka karşılanmalı, kültürel hakları tabii ki verilmeli. Bu başka bir şey. Ancak PKK terörü bitirilmek isteniyorsa, önce devlet içindeki ağabeylerini ortadan kaldırmak, hatta tamamen temizlemek gerekiyor.