Bu ülkede şekillenecek yeni gelecek, biraz da Kürt siyasetçilerinin etrafında gelişecek olan tartışmalara bağlı...

Kemal Burkay’ın Türkiye’ye gelişiyle birlikte bir tartışma alevlenmişti. İlk tepkiler Kürtlerden çok, Türkler arasından çıktı. “Burkay’ın bir devlet projesi olduğu” teması, yoğun şekilde işlendi ve tartışmalar giderek derinleşti.
Burkay’ın başından beri silahlı mücadele, PKK ve Öcalan konusunda belli değerlendirmeleri var... PKK ve Öcalan’ın bir devlet projesi olduğu yönündeki görüşleri tartışma yaratmayı sürdürecek.

Orhan Miroğlu, Burkay’dan farklı olarak, uzun yıllar BDP geleneği içinde siyaset yapmış bir isim. (Kendisi, DEP, HADEP yöneticiliğinde bulundu. Taraf gazetesi yazarlığına başlayınca örgütle ilişkisini kesti.) Miroğlu da bir süredir PKK’nın ‘silahlı eylem çizgisi’ne sert eleştiriler yöneltiyor. Ümit Fırat, Muhsin Kızılkaya, İbrahim Güçlü gibi ‘bağımsız’ duruşlu Kürt aydınları da benzer eleştiriler yapıyorlar.
Tabii, PKK’nin (kendi içindeki ve dışındaki) eleştirel Kürt aydınlarına yönelik suikastlari, bu tartışmaya farklı bir boyut katıyor. Birkaç yıl önce Hikmet Fidan’ın, PKK çizgisinden ayrıldığı için öldürüldüğü Kürtler içinde sır değil.

Burkay ve Miroğlu gibi isimler ile PKK’lılar arasındaki tartışmaya, zaman zaman BDP’liler de katılıyor. PKK’nın muhalif Kürtlere sert davrandığını, özellikle kendi içinden ayrılanlara karşı son derece acımasız olabildiğini hepimiz biliyoruz.
Birkaç ay önce, PKK çevrelerinden Orhan Miroğlu’na gelen tehditlere karşı aydınlar bir bildiri imzalayarak kendisine arka çıktıklarını ve ‘siyasi ayrılıklarda şiddet kullanımı’nı mahkum ettiklerini açıklamışlardı.

Kemal Burkay’ın TBMM Araştırma Komisyonu’nda yaptığı değerlendirmeler PKK tarafından sert ve tehditkar ifadelerle karşılık buldu, bulmaya devam ediyor. Bazı BDP’li milletvekilleri de Burkay’ı suçladılar. Şurası açık: Elinde silah bulunduranların tehditkar bir dil kullanması, tartışma ortamını zehirliyor. TBMM Araştırma Komisyonu’na değerlendirmelerde bulunanlardan (Ala Rizgari hareketinin eski lideri) İbrahim Güçlü’nün, Burkay ve Öcalan sorununa yönelik uzun değerlendirmesinden bazı satırları aktarıyorum:
“ PKK’nın bu hakaret ve tehditlerine sessiz kalmak; düşünce ve ifade özgürlüğünü öldürmek; PKK’nın düşünce farklılıklarına sahip olan ve PKK’yı eleştiren; Kürt ulusal hareketinin, ulusal düşüncelerin geliştirilmesinde kararlı ve üretken olan Kürt siyasetçilerine, aydınlarına yönelik sistematik olarak sürdürdüğü imha edici uygulamalarına peyandelik yapmak anlamına gelir.
PKK, 1989 yılında Ben, Burkay, Orhan Kotan başta olmak üzere birçok Kürt aydını ve siyasetçisine yönelik tetikçiler harekete geçirdi, 2005 yılında benim de içinde bulunduğum onlarca Kürt aydını ve siyasetçisini; yakın tarihte de Ümit Fırat, Orhan Miroğlu, Şivan, Muhsin Kızılkaya, Emre Uslu’yu ölümle tehdit etti.

Kemal Burkay tecrübeli bir Kürt aydını ve siyasetçisi olarak PKK gerçeğine uygun inandırıcı açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalar, PKK’nın iç yüzünü deşifre etmeye yönelik açıklamalardır. PKK, kendi gerçeğinin ve gerçek yüzünün ortaya çıkmaması için Burkay’ı tehdit ediyor”.
Tehdit edilenlerden Orhan Miroğlu ise daha sakin bir değerlendirmeyi tercih ediyor: “ PKK’nın bundan sonra da Kürtlerin ve Türklerin hayatında olacağına inanıyorum...ama bu haliyle bunun imkansız olduğunu düşünüyorum...Bu geleceği elde etmek değişimi kabul etmek ve silahları gömmekten geçiyor...Bu yenilenmenin BDP’nin iç dinamikleri yoluyla sağlanabileceğini sanmıyorum. Çünkü elinde silah tutanlar, her zaman sivil hareketin ne yapması gerektiğine de karar verdiler.”
Bu ülkede ve bu coğrafyada şekillenecek olan yeni gelecek, biraz da Kürt aydınları ve siyasetçilerinin etrafında gelişecek olan tartışmalara bağlı... Tartışma, çözüm isteyen Türkleri de ilgilendiriyor.