Fenerbahçeli olmak büyük şans; Bedri Baykam bile olsan seni alkışlamaya hazır kafadan 25 - 30 milyon insan var.

Fenerbahçeli olmaktan daha büyük bir şans var: Nazlı Ilıcak olmak!

Niye mi?

Niye olacak, bir hafta "Re re re, ra ra ra, gassaray gassaray cim bom bom" diye stüdyoyu inletiyorsun, bir hafta sonra Fenerbahçe formasıyla arzı endam ediyorsun.

Nerden baksan 40 – 50 milyon taraftar arkanda; yürü be kim tutar seni.

Halbuki...

Hıncal Uluç'un "Çatladıkapıspor"u taraftarı olduktan sonra değil Nazlı Ilıcak, Aristo olsan kimse seni dinlemez.

Futboldan anlayanların futbolumuzu getirdiği yer ortada.

Biraz da anlamayanlar konuşsun, belki daha az "tarafgir" olurlar diyeceğim ama onlar da, "dakka birde" işi kaptılar.

Anında tribünlere konuşmaya başladılar yani.

Ahmet Altan da böylesi ortamda şövalye arıyor.

Bulursa bize de söylesin; "liberaline" de razıyız, "ulusalcısına" da; yeter ki haklıya haklı, haksıza haksız demeyi becersin.

Mehmet Akif o meşhur şiirinde, "Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım. / Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım..." demiş ya, valla geçtim hakkın kaldırılmasından, çiğnenmesin yeter.

28 Şubat'ın en ufunetli günlerinde, çiğnenmeyi göze alarak hakkın ve haklının yanında duran yiğit kalemlerden biri de Nazlı Ilıcak'tı.

Nedendir bilinmez, son günlerde bir hayli tuhaflaştı.

Günahı vebali boynuna, belki de "kırmızı mürekkep" bulamıyordur.

Bilirsiniz, şöyle bir kırmızı mürekkep "fıkrası" vardır:

Soğuk savaş döneminde Doğu Almanyalı bir muhalif Sibirya'ya sürgün edilmeden evvel arkadaşlarıyla şifreli haberleşmeye karar verirler: Mavi mürekkepli kalemle mektup yazarsa yazdığı her şey doğru, kırmızı mürekkepli kalemle yazarsa yalan bellenecektir.

Gel zaman git zaman, Sibirya'daki sürgün muhaliften arkadaşlarına mavi mürekkepli bir mektup ulaşır. Yaşadığı koşulları yere göğe sığdıramıyordur. "Opera, bale, tiyatro dahil burada her şey mevcut" der, "ne ararsak rahatlıkla bulabiliyoruz, sadece kırmızı mürekkep bulunamıyor."

İmdi, Canan Barlas'a sözü vermenin tam vaktidir: "Nazlı Ilıcak düşmüş durumda insanlara çok acırmış. Bu neden ile şimdi medya patronlarına, askerlere acıyormuş. Ama kocasını ve oğlunu batırmış olup, kendisini kovmuş olsalar da, onlara çok acırmış.(...) Ben bu müthiş patronlar yüzünden hem sağlığımı, hem mesleğimi kaybettim. (...) Sonuçta meğer Nazlı Ilıcak ile beraber o yollarda yürümemişiz. Onun çok farklı dünyaları varmış bizim anlayamadığımız. Oysa onu yol arkadaşımız sanıyordum..." (16. 05.2012, Haber X)

Biraz önce, "Fenerbahçeli olmaktan daha büyük bir şans var: Nazlı Ilıcak olmak!" dediğimde, eminim birçoğunuz "Nazlı Ilıcak olunmaz, Nazlı Ilıcak doğulur" demişsinizdir.

Canan Barlas'ın mezkur yazısı, Nazlı Ilıcak'ın olunabilecek bir şey olduğunu gösteriyor. (E tabii kırmızı mürekkep bulma sorunu yoksa.)

Mesela dün sana, eşine, oğluna gadredenlerin bugün yanında durursan, "Nazlı Ilıcaklık yapıyorsun" demektir.

Demirel'in en meşhur sözü şudur: "Dün dündür, bugün de bugün."

Nazlı Ilıcak, 28 Şubat'ın mihmandarı mesabesindeki Demirel'i "28 Şubat'ın demokratı" ilan ettiğine göre, mahut sözün açtığı yoldan ilerliyor galiba.

Ne diyeyim, hayırlı yolculuklar diliyorum.

Biliyorum, bu yazıyı okursa babam yine çok kızacak.

Rahmetli Kemal Ilıcak'ın Tercüman'ından beri yazılarını müthiş bir beğeniyle okuduğu "hanımefendiye" oğlunun zerre miskali laf dokundurmasını istemediğini daha evvel yazmıştım.

Aslında ben de "hanımefendiyi" seviyorum ama o beni hiç sevmiyor.

Buna da çok üzülüyorum Şinasi, bildiğin gibi değil.

NOT: KCK iddianamesini okumadım. Şayet "Ahmet Hakan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ı telefonla arıyor ve önerilerde bulunuyordu..." ifadesine yer verilmişse, çok ayıp, çok utanç verici bir andıçtan söz edebiliriz. Hakikatin hatırı adına bunu dercetmek zorundayım.

(Yeni Şafak'tan alınmıştır)