Orta Asya eski anavatanımızdı; on altıncı yüzyıldan beri Anadolu anavatanımız oldu.

Çünkü bu tarihte ülkemizin gücü tepe noktasına ulaşmış, milletimiz, ümmetimiz değişik yerlere dağılmıştı. İçe doğru çekilme başlayınca, dışta kalanlardan başı sıkışanlar kendilerini Anadolu'ya atmanın yollarını aramaya başladılar. Kültür havzamızın insanında Anadolu öylesine bir anavatan şuuru haline gelmişti ki, Tito zamanında Yugoslavya'da yaşayan üç yüz bin Arnavut'a isterlerse Arnavutluk'a, isterlerse Türkiye'ye gidebileceklerine dair izin verilmişti. Bir tanesi bile Arnavutluk'a gitmedi; hepsi ülkemizi tercih etti. İşte bu şuurun etkisiyle kırklı yıllarda Azeriler de himaye ediliriz düşüncesiyle ülkemize sığınmışlardı. Fakat Milli Şefimiz iade etmeye kalkışınca Azerilerin; "Bizi siz öldürün, Ruslara vermeyin" feryatlarına kulak tıkamak zorunda kaldı. Teslim edilince sınırda öldürüldüler. Elbette Milli Şef de yürek taşıyordu; ama ülkemizin Sovyet Rusya karşısında direnebileceğine ihtimal vermiyordu. Allah'a şükür, her türlü tökezlemelere rağmen ciddi mesafeler aldık. Elli yıl önce Cengiz Dağcı'nın cenazesi kimin umurunda olurdu; adının ağza alınmasından korkulurdu.

Ülkemizin çocukları bilmelidirler ki, beraberlik bizi güçlü hale getirir. Ancak güçlü bir devletin vatandaşı olmakla şamar oğlanlığından kurtuluruz. Şunu unutmayalım ki iki süper gücün birbirini dengelemesiyle dünyada düzen kurulur. Çok istisnai hallerde tek süper gücün hakimiyeti teessüs eder; o takdirde muhalifler başka çare görmedikleri için terör ortalığı sarar. Bazen de, Birinci, İkinci Dünya savaşlarından önce olduğu üzere çeşitli şartların bir araya gelmesiyle ikiden çok süper güç oluşur. Devletler insanlardan farklıdır; vicdan, izan, haya gibi kavramlar kişide iç denetimi oluşturur; nefsinin hoyratlaşmasının önüne geçer. Fakat devletlerin böyle iç denetim mekanizmaları bulunmadığından güçlendikçe güçlenmek isterler. İki dünya savaşında olduğu gibi insanlığı kana boyarlar. Kartal Meydan Muharebesi'nde yenilince, Kırım ve havalisini Rusya'ya, Eflak-Boğdan'ı Avusturya'ya bırakmakla süper güç hüviyetini kaybettik. Bizim yerimize Rusya, İngiltere'nin karşısında süper güç oldu. O tarihten beri yeryüzünü Türk ve Müslüman kanı sulamaktadır. Kanuni döneminde yaşasaydık Çeçenlere, Boşnaklara, Filistinlilere bu zulümler yapılabilir miydi?

Aklımızdan çıkarmayalım ki küçük devletler ve bölge devletleri süper güçlerin gölgesinde hayat hakkı ararlar. Süper güçler geleceklerini teminat altına almak için, kendilerinin dışında bir medeniyetin oluşmasına izin vermezler. Son dönem tarihimize dikkat edince, bunu çok belirgin şekilde görebiliyoruz. Tabii bu durumun uzun sürmesi halinde ruh kökümüzden kopmakla başımıza püsküllü belaların açılacağı, idraki olanlar için meçhul değildir. Ülkemizi yönetenler, dünyada yalnız bir millet olduğumuzu, bize kimsenin acımayacağını bilmelidirler; fakat aynı zamanda vicdanımızdan gelen sesi, güzellikleri beşeri ve tabii iklimlere yansıtmanın varlığımızı teminat altına alacağını da zihinlerinde saklı tutmalıdırlar.

Ülkemiz son yıllarda ciddi hamleler yapmaktadır. Hatırdan çıkarmayalım ki maddi hamleler kültürle beslenmeyince, ateşe dönüşüp bizi yakar. Kültürümüzün gelişmesinde kültür ve sanat adamlarının etkisi önemli olacağı için onlara milletçe sahip çıkmalıyız. Cengiz Dağcı ömrünü gurbette geçirmek zorunda kalmıştır. Londra'da hayata gözlerini yuman Dağcı'nın, doğduğu yerde toprağa verilmesi önemli bir olaydır. Bu işin kolay olmadığı açıktır. Zor da olsa bize yakışanı, onu doğduğu topraklara kavuşturmaktı.

Bizlere düşen bu görevin ifasında çabalarından dolayı Sayın Davutoğlu'na milletçe teşekkür borçluyuz. Elbette Ukrayna devletinin gösterdiği insanlık örneğini de unutmamalıyız. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay da, cenazeye katılan diğer zevat da her türlü takdire layıktırlar.

Dağcı, kalemiyle milletimize hizmet etti; Allahu alem, eserleriyle amel defteri açık kalacaktır. Böyle önemli insanların mezarları da toplumun yönlenmesinde etkili olur. Her sabah bir türbenin önünden geçenle, bir işret yerinin önünden geçen bir değildir. İnsan, karşılaştığıyla ruhi alışveriş içine girer. Konya'nın metafizik ikliminde Mevlânâ'nın, diğer büyük zatların payını kim inkâr edebilir? Cengiz Dağcı'nın mezarı da yarınki Kırım'ı oluşturacak temel taşlarından biri olacaktır.