28 Şubat'ta tankları caddelerde dolaştırıp, seçilmiş hükümeti ve onun üzerinden halkı silahla tehdit edip darbe yapan "bir general" tutuklanıp cezaevine konuldu.

Bunun adı "karşı" darbedir. Sivil görevleri ile savcılar ve yargıçlar marifetiyle yapıldığı için bu karşı darbe, aynı zamanda "sivil darbe"dir. Darbedir; çünkü bu tutuklama ile "zor" devreye girmektedir. Hükümeti devirmek için üzerinizdeki üniformayı zırh gibi kullanmak, ülke savunması için elde tutulan tankları sokağa çıkartmak gayrimeşrû bir şiddet idi. Hükümet bu şiddet gösterisi ile "darp" edildiği için buna "silahlı" veya "askerî" darbe denmektedir. Yargıçlar da, adamın bileğine kelepçe takarken, demir parmaklıklar arkasına atarken, darp etmeye hazır duran meşru bir gücü devreye sokuyor. Devreye giren bu güç, devletin zor kullanma ayrıcalığına dayandığı için yegâne meşru güç.

12 Eylül darbesi, darbelerle hesaplaşma teşebbüsü. Ama 28 Şubat soruşturması tam olarak bir "sivil darbe". Başarıya ulaşmış, geniş ve kalıcı etkiler bırakmış bir darbeyi ve izlerini ortadan silip, demokrasiyi ve hukuku hâkim kılmayı hedef alan bir karşı darbe.

Başbakan Erdoğan'ın Tekirdağ'da partisinin kongresinde söyledikleri, bu karşı darbenin ince ayarlarını barındırıyor. TBMM'nin iradesini savunuyor. "Bu ülkeye ağır bedeller ödetenler, bu ülkenin evlatlarına zulmedenler"in "gün gelip hukuk önünde vereceği hesabı" hatırlatarak, yürütülen soruşturmaya atıfta bulunuyor. "Türkiye artık sabah erken kalkanın darbe yapabileceği bir ülke asla ve asla değildir." diye, fikrinin kuytu bir köşesinde darbe niyeti bulunanları hizaya çekiyor.

Darbeler dönemi kapanıyor. Yeni bir dönem başlıyor. Bu şiddetli sivil darbe ile demokrasi ve hukukun yerinden oynayan taşları yerli yerine oturuyor. Başbakan, "Biz malûl bir demokrasi devraldık ama gençlere güçlü bir demokrasi emanet ediyoruz." diyor. Yeni, güçlü ve kalıcı bir demokrasi dönemini haber veriyor.

28 Şubat döneminde, Genelkurmay Karargâhı'nda Batı Çalışma Grubu marifetiyle, halkı koyun sürüsü yerine koyan psikolojik operasyonlar icra edildi. Üniversiteler, meslek örgütleri ve medya marifetiyle toplum manipüle edildi. Türkiye esir alındı. Geri, ilkel ve zorba bir devlet iktidarı ortaya çıktı. Bugün ne tür rezaletlerin organize edildiğini bilmeyen kalmadı. Dikkat edin: Sivil darbeye kimse itiraz etmiyor. Hatta toplumdan geniş kapsamlı bir onay ve destek geliyor. 28 Şubatçıları savunan ve destekleyen bir Allah'ın kulu bile yok.

"Şu laiklik bir tehlikeye girse de, biz de ağız tadıyla darbe yapsak" mantığı bugün sonuna kadar deşifre edildi. Öyle ki, "durumdan vazife çıkartmak" denen şeyin, "olmayan laikliğe yönelik tehdidi görünür kılmak" adına tehdit, şantaj ve kumpasla psikolojik harekât yürütmek olduğunu bilmeyen kalmadı. Allah'a şükür, İslâm ülkelerine en gerçek haliyle laiklik ihraç eden bir hükümet işbaşında iken kimse aksini düşünemez. Nitekim, 28 Şubat laikliğin bahane edildiği çıplak bir güç gösterisi idi. Yalçın Doğan gibi laik hassasiyeti ile tanınan gazetecilerin darbecilerden gelen baskılarla görevlerine son verilmesi, ordu içinde cuntalar savaşının başlaması laikliğin değil, faşizmin gelişini haber vermişti.

"Orduya sadakat şerefimizdir" sloganını, İstanbul'un bütün askerî kışlalarına yazdıran general, bugün darbe zanlısı olarak cezaevinde yatıyor. Bu sloganın, Nazi Almanya'sından aşırma olması, Nazi kasaturalarında bu sözün yer alması 28 Şubat darbesinin faşist bir darbe olduğunu göstermeye yeterli. Toplum sindirildi. Silahlı güç her şeyi esir aldı. Milyonlarca insan fişlendi. İnsan hakları ihlalleri sistematik bir şekilde kamu gücü eşliğinde yapıldı. O gün sindirilen demokrasinin güçleri bugün devlet iktidarını kullanıyor. O gün zorba talimatlara muhatap olan yargıçlar bugün o talimatları -hem de yazılı olarak- gönderenleri yargılıyor. Toplum bu hesaplaşmaya onay veriyor. Aydınlar el birliği ile bu yargılamayı destekliyor. 28 Şubat'ın darmadağın ettiği hukuk toparlanıyor. Demokrasi egemen oluyor. 28 Şubat'takinin benzeri bir keyfîliğin ve zorbalığın artık bir daha yaşanmayacağına inanç güçleniyor. Halkın iradesi, vurduğu yerden ses getiriyor. Etrafa nizam veriyor.

Öyleyse bunun adı ne? Alın size en gerçeğinden bir "sivil darbe".

ZAMAN