Tarihin akışının inanılmaz bir hız kazandığı, krizlerin, devrimlerin ve çöküşlerin birbiri ardına geldiği bir dönemde hareketsiz kalarak gelişmeleri izlemek sağlıklı bir politika olamaz. Çevrenin akışkan olduğu böyle dönemlerde politika üretmenin önkoşulu esneme ve adaptasyon kabiliyetine sahip olmaktır. Zira akışkanlık çevresel şartları, aktörlerin davranışlarını, beklentileri, riskleri ve fırsatları da dönüştürecektir.

Eğer bu dönüşüm yeni bir düzenin habercisi ise, buna uygun bir konumlanma seçmek politika üretiminin ilk hedefi olmalıdır. Ahmet Davutoğlu'nun dün Meclis'te yaptığı konuşmaya referansla 'Ortadoğu'da yeni bir düzenin kurulduğu ve Türkiye'nin bunun öncüsü olmaya devam edeceği' iddiasından hareket edersek, belirli ilkelere atıfta bulunmak ve belli risklerin altını çizmek gerekecektir. Özetle...


1-
İlk olarak benim de çok benimsediğim bir ilkenin zorluklarına değinelim. 'Türkiye rejimlerden değil, halklardan yanadır' şiarı bizi sokakların kahramanı yapsa da bölgedeki devlet yönetimleri ve rejimler açısından bir tehdit haline dönüştürme potansiyelini taşır. Yani Türkiye, eğer bu iddiayı Ortadoğu'daki ilişkilerini belirleyecek genel bir ilke haline taşırsa (ki taşımalıdır) devletten devlete ilişkilerde zorlanabilir. Zira tüm bölge, rejimlerin halklar üzerinde kurduğu baskı üzerinden şekillenen siyasetler tarafından yönetilmektedir. Bölge demokratik değildir, ancak sokaklardan yükselen talep, demokrasidir. Gelinen noktada halihazırda devletten devlete çok iyi ilişkiler içinde olduğumuz birçok rejimle önümüzdeki dönemde Suriye benzeri durumlar yaşayabileceğimiz göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi yönde bir tavır alınması, yani halkların değil rejimlerin yanında yer alınması halinde ise risk ters yönden geçerlidir. Sokakların rejimleri devirmesi ihtimali söz konusu olduğunda Türkiye'nin politikası da çökmüş olacaktır.


2-
Türkiye geldiğimiz noktada yalnızca bir devlet olmaktan çok daha öte bir noktaya taşınmıştır. Türkiye artık bir fikir, bir idealdir ve kanımca Arap baharını tetikleyen bir ilham kaynağıdır. 'Başaran bir ülke' konumuna gelmiş bir model olarak, bölgede tüm halkların kendisinden bazı beklentiler içinde olması doğaldır. Sokaklar Türkiye'yi bir idealin somutlaşmış hali olarak gördüğü müddetçe Türkiye istese de istemese de bölgedeki problemlerin tarafı olmak durumunda kalacaktır. Bu ise bir kapasite-beklenti dengesizliğine yol açabilir. Arap sokağının gözündeki 'her şeye muktedir Türkiye' imajının, beklentilerin karşılanmadığı noktada 'kokmaz bulaşmaz Türkiye' haline dönüşmesi bölgede edindiğimiz psikolojik üstünlüğün kırılması anlamına gelecektir. İmaj ve 'algısal gerçekliğin', gerçeğin de önüne geçtiği böylesi bir zaman diliminde bu kimliksiz, kişiliksiz kalmakla eşanlamlıdır. Bu bakımdan güçlü bir imaj iyidir ama inandırıcılığı kaybettirecek bir beklenti patlamasına da yol açmamasına dikkat etmek, ayakları yere sağlam basmak gereklidir.


3-
Türkiye'nin pozisyonunun 3. yolda olması gerektiği ve bir tür 'dengenin dengeleyicisi' rolünü oynaması gerektiğini daha önce de çeşitli vesilelerle belirtmiştim. Burada kritik nokta Suriye'deki gibi olayla, yani halkına karşı silah kullanan bir rejimle muhatap olunduğunda, 3. yolun nasıl belirleneceğidir. Türkiye, 'Suriye rejimine başka bir sebeple değil, sadece halkına silah kullandığı için karşı olduğunu' daha net ifade etmelidir. Zira Türkiye bu rejim Şer Ekseni olarak ilan edildiğinde, Suriye halkının ABD bombardımanına uğramamasını sağlamak için sorumluluk almış, Esad'ı sahiplenmiştir. Bugün yapılan yine aynı halkı koruma çabasıdır, lakin bu sefer kendi devletine karşı. Bu tavrın iç tutarlılığı vardır, ancak o halkın bir başka kurtarıcı(!) tarafından mağdur edilmesini engellemek kaydıyla. Suriye'nin, Irak'ın kurtarıldığı gibi kurtarılmaması için çaba göstermek de 3.yolun işlevidir. Suriye'de Nusayri rejimin devrilmesi ve Sünni bir rejimin kurulması halinde, yeni rejimden Nusayrilere, Hıristiyanlara ya da Dürzilere yönelebilecek bir tehdidin karşısında olmak da bu yolun gereğidir. Ahmet Davutoğlu'nun dün Meclis'te yaptığı konuşma bu bakımdan önemlidir.
 

(Akşam gazetesinden alınmıştır)