AK Parti bir taban hareketi ise yeni bir lider çıkartıp yoluna devam edebilir. Değilse, Erdoğan sonrası tufan demektir.


AK Parti nedir?
Başında kim olduğuna aldırmadan yoluna devam edebilen bir taban hareketi mi, yoksa lideri Başbakan Tayyip Erdoğan’ın büyüsüne kapılmış kitlelerin oluşturduğu dönemsel bir siyasi parti mi?

Bu basit sorunun cevabı şu yüzden önemli. Eğer bir taban hareketi ise Tayyip Erdoğan ne yaparsa yapsın Ak Parti ileride içeriden ya da dışarıdan yeni bir lider çıkartıp yoluna devam edebilir.

Yok hayır eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel liderlik karizmasına kapılmış kitlelerin hareketi ise Tayyip Erdoğan’dan sonrası tufan demektir.
Lider Tayyip Erdoğan’a biat etmiş kitlelerin zamane partisi ise Erdoğan orada durduğu sürece onun işaret ettiği kadrolar Ak Parti’nin lider kadrolarının önünde yürüyecek anlamına gelir. Yakın siyaset tarihimizde partilerin başta sorduğumuz sorunun gölgesinde iki ayrı yolda hareket ettiğini görüyoruz. Mesela MHP ve daha çok CHP, kadro hareketlerinin devamıdır. Bu yüzden partinin başından Deniz gitmiş Kemal gelmiş çok da fark etmez. Lider değil delegeleri elinde tutan kişi daha dönemlidir. Bakınız; Önder Sav!

Elbette örgütlü kitlelerin meydanları doldurduğu dönemlerde CHP ve MHP gibi partiler iktidar koltuğuna daha rahat kendi liderlerini oturtabiliyorlardı ama o günler de geçti cancağızım.

Bu tür kadro partileri Türk siyasetinde uzun soluklu olsalar da son yıllarda ‘karizmatik lidersizlik’ hiç bir zaman bu partileri iktidara alternatif haline getiremedi

Türk siyaseti biraz da dünyada gelişen medya teknolojileri ile beraber liderlerin kutsandığı demokratik arenalara dönüştü.
Adnan Menderes’i çıkarttığınızda Demokrat Parti’den geriye neredeyse bir şey kalmaması bu yüzden normaldi. Turgut Özal’sız bir Anap, taşıma suyla, icazetle, emanetle siyaset gemisini yürütemedi.
2014’te sıra Recep Tayyip Erdoğan deneyinde!



Abdullah Gül’ün zor tercihi

Şimdi merak edilen önümüzdeki günlerde Abdullah Gül’ün siyasi seçiminin ne olacağı. Mesela 2007 ile 2014’ü kıyaslayan ve tavrını Tayyip Erdoğan’dan yana koyan Ak Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’e sorarsanız bunu sormak bile araya nifak sokmak. Oysa Çelik önemli bir şeyin farkında değil. Sadece Tayyip Erdoğan’ın yükselen karizmasına değil Abdullah Gül’ün hedeflerine baktığınızda da zamanla çok şeyin değiştiğini görüyorsunuz.
Siyaset bir değişim sanatıdır.

Halkın nabzını tutmak onların isteklerine doğru zamanda kulak vermek ve aksiyon almak gerekmektedir. Siyaset mezarlığı bunu yanlış okuyan ve yanlış zamanda yanlış çıkış yapan lider adayları ile doludur. Bakınız; Abdüllatif Şener! Biraz daha geriye bakalım; Erkan Mumcu.
Abdullah Gül ileride Tayyip Erdoğan’a rağmen AK Parti içinde yeni bir huruç harekâtına girişir mi?
Anlattığım perspektiften bakınca çok zor.

Zira o da bilir ki Ak Parti bir Recep Tayyip Erdoğan partisidir.
Sonuçta Tayyip Erdoğan’ın dediği olur! Peki Tayyip Erdoğan’a rağmen Ak Parti’den ayrılıp alternatif zeminlerde -ki bu zeminler hiç de kendisine yabancı diyarlar değil- yeni yoldaşlar ile yeni bir harekete girişebilir mi?
Bana sorarsanız olabilir.

Ancak bu en az Abdullah Gül kadar cemaatin de siyasi arenada kendisine ne kadar güvendiğine bağlı bir olasılık.
Zira işin ucunda her iki taraf için de Dimayata, pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var! Siyaset aynı zamanda bir risk alma sanatıdır.
Bakınız; Recep Tayyip Erdoğan!


Cemaat var siyasi lider yok!


Fethullah Gülen kendisine inananlar ile başta Türkiye olmak üzere dünyada çok önemli bir network yarattı. Eğitim sistemi ile birbirlerini tanıyan, dini bağlarla birbirine bağlanan, ortak çıkarlarla örgütlenen bu network hem ruhani hem ticari hem de siyasi olarak yıllar içinde canla başla çalışarak serpildi. Kendi kadrolarını oluşturdu. Bugün medyadan ticarete, eğitimden bürokrasiye ve elbette siyasete ciddi bir ‘potansiyellerinin olması’ sır değil. Gelin görün ki cemaatin lideri Fethullah Gülen hiçbir zaman aktif siyasete gönül indirmedi. Yine de bu eşyanın doğası gereği cemaatin siyasetten uzak durduğu anlamına da gelmedi. Gün oldu Bülent Ecevit ile el sıkışıldı, gün oldu AK Parti’nin tercihleri desteklendi.

Fakat hiç kimse cemaati doğrudan temsilen bir siyasi parti içinde yer almadı. Ne olursa olsun cemaat kadroları açıktan siyasete girmedi.
Türkiye siyasetinde uzun bir süredir önemli bir aktör olan Gülen Cemaati mensupları gördüğüm kadarıyla şu aralar zor bir tercih içindeler. Cemaate gönül veren insanlar düne kadar AK Parti’yi ve Başbakan Erdoğan’ı kendilerine yakın görüyorlardı. Ancak en son MİT krizi ile başlayan süreçte her iki taraf karşılıklı olarak bu güven ilişkisinin bozulduğunu düşünüyor. Elbette açıktan hiç kimsenin bunu itiraf ettiği yok. İşin ilginç yanı AK Parti dışında cemaatin ittifak yapacağı bir siyasi oyuncunun sahnede olmaması. MHP’nin cemaate yönelik sert çıkışı herkesin malumu, CHP’nin ise ‘doku uyuşmazlığı’ nedeni ile cemaat denilince tüyleri diken diken oluyor.
Lafı uzatmayalım..

Ortada örgütlü, eğitimli ve siyasette söyleyecek sözü olan bir kitle var gelin görün ki bu kitlenin destekleyeceği bir siyasi hareket ve siyasi lider yok.
Daha doğrusu şimdilik yok.

(Radikal gazetesinden alınmıştır)