Askerin, polisin, hakimin, gazetecinin, işadamının...
Ana muhalefet partisi liderinin, Başbakan\'ın, siyasi parti liderlerinin...

Elinde en ufak bir yetki ve sorumluluk olan herhangi birinin...

İşini yaparken hiç göz ardı etmeyeceği temel prensip her hal ve şart altında \'adil olmak\'tır.

O kadar ki, \"Sen adil ol gök delinirse delinsin\" yani...

Onun için \'Adaletin kestiği parmak acımaz\' denilir.

Adalet kişiye, inanca, örfe, adete, topluma göre değişmez, evrenseldir.

En ilkel toplumdan en uygar topluma adalet duygusu değişmez.

Değişen adaletin nasıl tecelli ettirildiğidir.

Onun için defaatle yazıyorum.

Kim olursak olalım, hangi görevi ifa ediyorsak edelim, yapacağımız en temel iş, kesinlikle ve hiçbir şekilde, gök yarılsa da, yer delinse de adaletten ayrılmamak olmalıdır.

Bazı durumlarda adil hareket etmek kendi aleyhimize gibi görünebilir.

Kendi aleyhimize olduğunda bile asla adaletten ayrılmamak, keskin bir empatiyle hareket etmek gerekir.

Çünkü...

Keser döner, sap döner!

Zaman değişir, köprülerin altından çok sular akar!

Mekan değişir, kişiler, kişilerin düşünceleri değişir!

Güç dengeleri değişir!

Aşağıdakiler yukarı çıkar, yukarıdakiler aşağı iner!

Güçlüler zayıflar, zayıflar güçlenir!

Yani...

Bin yıl süren zulüm var mı?

Hiç unutmam, Hocaefendi\'nin 1987\'de Çamlıca\'daki vaazında söylediği şu sözü, ki o zamanlar 21 yaşındaydım, bugün 50\'sine merdiven dayamışım:

\"Bugün birilerine bayram, yarın başkalarına bayram. Bugün birilerine sevinç, yarın başkalarına sevinç. Bugün derenin dibinde emekleyenler yarın zirvelerde gezmeye namzet...\"

Onun için...

Hiçbir zaman...

Bütün dünya, emrimiz, yetkimiz, hükmümüz, altında da olsa...

Asla ve asla adaletten ayrılmamalıyız.

\"Güç bende artıııık\" diye haykırarak...

Kimseyi yağlı kazığa oturtmaya kalkmamak...

Hele hele üzerindeki üniformaya, üniformandaki yıldızlara, belindeki silaha güvenerek...

Şu fani dünyada fena işler yapıp sonra da \"Benim yaptığım iş bin yıl sürecek\" gibi safsatalarla ortalarda gezmemek lazım.

Hangi zulüm bin yıl sürmüş ki?

Hangi zalim hesap vermekten kurtulmuş ki?

Adaletin, bazen geç de olsa zaman içinde tecelli etme gibi bir niteliği vardır.

Bu dünyada olmadı diyelim, bunun öbür dünyası var.

Zerre kadar yanlışın ve zerre kadar doğrunun göz ardı edilmeyeceği...

Herkesin kazandıklarının mutlaka tartılacağı, ölçülüp biçileceği...

Muhteşem isim ve sıfatlarından bir ismi de Adil olan bir Hakim\'in huzuruna çıkılacağı...

Yaptıklarımızın, yapmadıklarımızın, hayalimizde noktayı ne kadar küçültebilirsek işte o kadar küçük,
minik, toz, zerre miktar hatanın ve sevabın hesabının sorulacağı bir huzur vardır.


Bin yıl sonra olsa bile!

Rövanşın adaleti!

Hesaplaşılmadan, yüzleşilmeden adaletin tecelli edebileceği bir yer ve zaman var mıdır?

Bence yok!

Onun için, adalet ancak adil bir hakimin huzurunda hesaplaşılınca tecelli eder.

Bu adaletin tecellisi için yapılan mahsuplaşmaya rövanşist ve intikam duygularıyla yapılıyor gözüyle bakmak doğru olmaz.

Yargının yaptığı mazlumun hakkını korumak, gerektiğinde iade etmektir.

Bu \"rövanşist ve intikamcı yaklaşımı\" askeri vesayetin bin yıl sürdürülebilmesi için sivil uzantılar tarafından
uydurulmuş bir toplum mühendisliği terimidir.

Eskiden askeri vesayet adil olmayan bir iş yapınca ve bunun yanlışlığı toplum nazarında ortaya çıkıp da hak yeniden yerini bulacağı zaman birileri çıkıp \"Rövanşist duygularla hareket etmeyelim, askere yenilmiş
duygusunu tattırmayalım\"
gibi adalet duygusuna aykırı sözler ederdi.

Bu aynı zamanda şu demek:

Asla hakkınızı aramayın. Daha doğrusu hakkınızı arasanız bile hep bir adım geride durun, rövanşı almaya kalkmayın yoksa kötü olur ha...

28 Şubat sürecinde bazıları bu minvalde çok yazılar yazdı.

Aman rövanşist duygularla hareket ederek askere yenilmişlik duygusunu tattırmayın...

İyi madem her daim vatandaş yenilsin. Skor tabelası hep aynı kalsın. Seyirciler de o sahada fair play izlediklerini
sansınlar...

Bak bak bak...

Seni gidi fetbaz seni...

Pop-mop sosyolog değil, bu adam hakiki toplum mühendisi...

(BUGÜN)