MUSTAFA Kemal ve arkadaşları, 19 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma vapurundan inip Samsun’da karaya ayak bastıklarında, ulusal kurtuluş mücadelesinin başlangıcını simgeleyen bu adımın tam 93 yıl sonra bu topraklarda büyük bir tartışma ve çekişmenin konusu olacağını akıllarından geçirebilirler miydi?

Örneğin bazı valiliklerin, sivil toplum kuruluşlarının 19 Mayıs dolayısıyla Atatürk anıtlarına çelenk koyma taleplerine ret yanıtı vereceklerini tahayyül edebilirler miydi?

EN SANCILI 19 MAYIS

Bütün bu tartışmalar, hükümetin milli bayramların kutlama şekillerinin değiştirilmesi kararının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Sonuçta Cumhuriyet tarihinin en sancılı 19 Mayıs kutlamasının yaşandığını söylemek hata olmaz.
Önümüzdeki 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da benzer sancıları yaşayacağımızı tahmin etmek hiç de güç değil.
Bayramları kutlama şekillerinin zamanın koşulları ışığında değiştirilmesi gerektiği, bazı kutlamaların çok militarist bir görüntü taşıdığı pekâlâ öne sürülebilir.
Ancak yapılan düzenlemelere ve 19 Mayıs’ta kamu otoritesi adına sergilenen bazı tutumlara bakıldığında, sanki atılan adımın makul bir değişiklik ihtiyacının dışına taştığı izleniminin doğması kaçınılmaz oluyor.

ÇELENK KOYMAK YASADIŞI FAALİYET Mİ?

Diyelim 19 Mayıs’ta stadyumlarda bütün liseli öğrencilerin toplanması artık çocuklar için bir eziyet haline geliyordu ve kaldırılması daha isabetli olacaktı. Ama düzenleme bununla sınırlı kalmamış, örneğin Atatürk anıtı ya da büstlerine çelenk koyma merasiminde devletin temsil düzeyi Vali’den İl Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürü düzeyine indirilmiştir.
Karayolundan her bakan gelişinde il sınırına gidip karşılama yapan ya da gün aşırı bu amaçla havaalanlarına taşınan valiler için, yılda bir gün kent merkezindeki Atatürk anıtına çelenk koymanın gereksiz görüldüğü ya da bir külfet olarak değerlendirildiği anlaşılıyor.
Diyelim gereksiz bir uygulamaydı. Peki bu durumda Atatürk heykellerine çelenk koymak isteyen vatandaşlara, sivil toplum kuruluşlarına yapılan engellemeler neyle açıklanabilir?
Burada sorun, valiliklerin bu girişimler karşısında standart bir uygulamaya gitmemesi, hatta bazı valiliklerin açıkça engelleyici bir tutuma yönelmiş olmasıdır. Bazı illerde valiler çelenk koyma taleplerine izin vermiş, bazı valilikler ise vermemiş, pek çok yerde vatandaşlarla polis arasında tartışma çıkmıştır.
Türkiye bir demokrasi ise kimse 19 Mayıs’ta aynı heyecanı, aynı coşkuyu duymak zorunda değildir. Ancak 19 Mayıs’ı kendi bakışına, kendi dünya görüşüne göre daha farklı kutlamak isteyen insanların, sivil toplum kuruluşlarının engellenmesini anlayabilmek güçtür.
Neredeyse Atatürk heykellerine çelenk koymak illegal bir faaliyete dönüşmek üzeredir.

RUHEN BÖLÜNEN ÜLKE

Bütün bu tartışmalardan ve Atatürk heykellerinin önünden yansıyan görüntüler Türkiye açısından düşündürücü bir dizi soruyu beraberinde getiriyor.
Öncelikle, toplumun azımsanmayacak bir kesiminde 19 Mayıs kutlamalarının öneminin hükümet tarafından aşağı çekilmek istendiği yolunda bir algı yaratılmıştır.
Türkiye’de toplumun ve siyaset sınıfının, ülkenin kuruluş öyküsündeki en özel günlerden birinin nasıl hatırlanacağı konusunda bile mutabakat içinde olmadıklarını söylemek objektif bir saptamadır. Bu yıldönümünün nasıl kutlanması gerektiği bile ülkede bir bölünmenin, çatışmanın konusudur.
Herhangi bir ülkenin kuruluş öyküsündeki 19 Mayıs gibi sembollerin, o toplumu bir arada tutan en önemli ortak paydaları da oluşturması beklenir. Her ülkede milli bayramlar toplumun bütün kesimlerini aynı duyguların dalga boyunda buluşturan günlerdir.
Oysa geçen hafta sonu yaşadığımız olay, bu gibi ortak paydaların tek tek çözülmekte olduğunu, milli bayramlarını bile farklı algılayan, farklı yerlere koyan, farklı şekilde kutlayan iki ayrı Türkiye’nin belirmekte olduğunu gösteriyor.
Bu haliyle Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümüne doğru ruhen bölünmüş bir ülke olarak yol almakta olduğumuzu kim inkâr edebilir?
Bu tablo herhalde 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan kadronun da öngöremediği bir durumdur.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)