Zemin kirlenmişse eğitimin kirlenmesi kaçınılmazdır

Hükümetin Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili aldığı karar, karara gösterilen direnç karşısında dayanamayıp 2 yıla yayma kararını almasıyla, eğitimdeki yozlaşmışlığı ve giderek öğrencileri birer meta haline getirdiği tartışmaları da beraberinde getirdi.


Eğitime, bilime ve sanata para karıştırıldığı zaman o eğitim, sanat ve bilim olmaktan çıkar. Ancak ne yazık ki çağımızda herşey metalaştığı, paralaştığı bir dönemde eğitimin de paralaştığı ve soysuzlaştığı gerçeğide gözlerimizin önüne sermektedir.


İnsanlığın çok uzun bir geçmişi var. Homo sapiens denilenin elli bin yılı aşkın bir geçmişi var. “Neolotik Devrim” denilenden bu yana da 10 bin yıldan fazla bir zaman geride kaldı. Lakin kapitalizmin 500 yıllık bir geçmişi var, sanayi devriminden bu yana geçen zaman da sadece 200 yıl kadardır. Ne acı ki vahşi Kapitalizm çok kısa bir zaman diliminde insanlığın geleceğini tehlikeye atmıştır.


Bizler artık kapitalizmi uygarlığın ve medeniyetin olağan bir durumu sayıyor ve bu olağan yaşamla devamla ediyoruz. Hani şöyle bir söz vardır. “Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler” diye.


David Foster Wallace, “İki genç balık, yaşlı bir balığa karşı yüzüyorlarlarmış.Yaşlı balık, başıyla işaret etmiş ve “ Merhaba çocuklar, su güzel, değil mi?” demiş. İki genç balık bir süre daha yüzmüşler, sonra biri diğerine dönmüş: “Sen suyun ne olduğunu biliyor musun” demiş.


İşte bizde bu dünyanın bir parçası olarak bu iki genç balığın durumunu yaşıyoruz.


Nazım Hikmet, Bursa Cezavevinde 6 Aralık 1945’de yazdığı bir şiirde: “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı.” diyordu.


Marx “Felesefenin Selaleti” adlı kibatında;


“En sonunda, insanın ayrılmaz parçası olan her şeyin alış veriş ve pazarlık konusu olduğu zaman gelip çattı. Bu, o zamana kadar el değiştiren fakat ticaret konusu olmayan, erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi şeylerin de ticaret konusu olduğu bir zamandır. Tek kelimeyle her şey ticaret konusu oldu. Bu genel kokuşma ve evrensel ölçekli alış-veriş dönemidir. Eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu maddi olsun, manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği bir zamandır.”der.


Şair Rainer Maria Rilke, “Genç şaire mektuplar” adlı eserinde:


“Sanatçı olmak, hesap yapmamak, sayı saymamak, özsuyunu zorlamaksızın ve yazın gelmeyebileceğinden korkmaksızın bahar fırtınalarına göğüs geren bir ağaç gibi olgunlaşmaktır.”der.


Eğitimin, bilginin, bilimin ve sanatın metalaştığı bir çağda, duyguların, duygsallıkların ve insan ruhunun çölleşmesi, bir anlamda varlık nedeninden uzaklaşması demektir.


Ünlü dramaturg, büyük yazar Egène İonesco, 1961 Şubat’ında, kendisi gibi yazarların da bulunduğu bir konferansta şöyle diyordu:


“ Sokaklarda koşuşturan şu telaşlı insanlara bakın. Ne sağa ne sola bakıyorlar. Meşgul, gözlerini köpekler gibi toprağa dikmişler. Karşıya hiç bakmadan dosdoğru yürüyorlar ve fakat kurulmuş bir makina gibi gidecekleri istikâmeti önceden biliyorlar.


Dünyanın tüm büyük kentlerinde durum böyle. Modern evrensel insanın, bu acelesi olan insanın zamanı yok, ihtiyaçların tutsağı, bir şeyin yararlı olmaya bileceğini anlamıyor, aynı şekilde yararlının yarasız bir ağırlığı, bunaltıcı bir yükü olabileceğini de düşünmüyor. Eğer yararsızın yararı anlaşılmazsa, yararlının yararsızlığı anlaşılmazsa, sanatı anlamak mümkün değildir; sanatın anlaşılmadığı bir ülke, kölelerin veya robotların, velhasıl mutsuz insanların ülkesidir, gülmesini, gülümsemesini bilmeyenlerin ülkesidir, o ruhunu yitirmiş bir ülkedir.


Mizahın, gülmenin olmadığı, öfkenin, kinin, düşmanlığın olduğu bir ülkedir.”der.


Yine Doç. Dr. Fikret Başkaya kendi tezinde şunu söylüyor:


“Bilgi basbayağı bir mal sayılıyor. Eğer öyleyse ekonomik amaçlar için üretilmesi, dağıtılması, tüketilmesi gerekecektir ve geçerli mantığa göre, okul, üniversite, ve araştırma, kapitalist mantığın gerekleriyle uyumlandırılmalıdır. Bu yaklaşımdan veya anlayıştan iki sonuç çıkıyor:


Birinci sonuç: Eğer bilgi bir malsa, bir meta ise, o zaman her şeyiyle ekonominin hizmetine sunulması gerekir; araştırma ve eğitim doğrudan veya dolaylı olarak kapitalist işletmenin ihtiyaçlarıyla uyumlandırılmalıdır, ona hizmet eder duruma getirilmelidir.


İkincisi: Eğer bilgi ekonomik bir malsa, üretilmesi diğer malların üretilmesini düzenleyen gereklerle uyumlandırılmalıdır. Araştırma ve eğitim etkinliği bildik kapitalist işletmelere benzemelidir. Yegane amacı kâr etmek ve kârı sürekli büyütmek olan işletmelerin tâbi olduğu kurallara uymalıdır.


Aklı-fikri daha çok mal, daha çok para, daha çok servet olan bir şair, bir romancı, bir dramaturg, bir müzisyen, bir matematikçi, bir fizik âlimi... olabilir mi? Her şey bir yana, düzgün bir insan olabilir mi?” diye sorar.


Albert Einstein, kendisiyle ilgili olarak: “Özel bir yeteneğim yok, ben sadece çılgın bir meraklıyım” demişti.


Doç. Dr. Başkaya hoca “Bilgi, bilim ve sanat insanlığın ortak eseridir, ortak varlığıdır ve bu niteliğinden ötürü de bir kâr ve kazanç aracı ve nesnesi haline getirilmesi, özel çıkarlar için araçlaştırılması kabul edilebilir değildir. Üstelik bilgi paylaşıldığında azalmayan, küçülmeyen yegane zenginliktir. Bilgi vereni de alanı da zenginleştirir. Bir bilgiyi biriyle paylaştığımda benim tarafımda bir eksilme, “yoksunlaşma” olmaz ama karşı tarafta bir zenginleşme olması kesindir... Bilgi paylaşıldıkça büyüen yegane şeydir...


Eğitim kurumlarının tamamı bütünüyle özel çıkarların hizmetine sokulmuş bulunuyor. Eğitim kurumları birer şirkete dönüşmekte. Üniversitelerde “para etmeyen” disiplinler ders programlarından kovulmuş durumda. Üniversiteler birer kapitalist işletmeye, diploma ticarethanesine, öğrenciler müşteriye, üniversite hocaları da “şirket memuruna” dönüşmekte... Biliyorsunuz şirket mantığının geçerli olduğu yerde “müşteri kraldır...”


Eğer üzerinde bulunduğunuz zemin kirlenmişse, sizin de kirlenmeniz kaçınılmazdır... Unutmamak gerekir ki, kültürü ve eğitimi sabote etmek, insanlığın geleceğini sabote etmektir. Oysa bizi özgürleştirecek yegane şey eleştirel bilgidir, eleştirel düşüncedir...”der.


O halde işe önce kendi kirimizi temizlemekten başlamayız...