Yeni Türkiye’nin rotası

Bizler geçmişi çabuk unutuyoruz ya, bu yüzden yeniden hatırlatmakta yarar var. Çünkü bugünü anlamanın, yarına daha net bakabilmenin yolu geçmişi hafızamızda taze tutmaktan geçer.

Türkiye, 2002 öncesi koalisyon hükümetleri, Askeri vesayetin toplum üzerindeki baskısı, siyasilerin de milletin yanında değil korkularından askerin tarafında yer almalarına sahne olmuştu.

Toplumun büyük bölümü inançlarından dolayı dışlanmış, devlet dairelerine, üniversitelere, çocuklarının yemin törenlerine, hatta hastahanelere dahi alınmıyorlardı. Devlet Asker-Yargı üzerinden dayatma ile milleti yönetmeye çalışıyordu.

İnançlı kesimin sesi olan rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan bin bir türlü oyunla iktidardan indirilmiş, zaten IMF’ye muhtaç olan ülke ekonomisi can çekişecek duruma sokulmuştu.

Rahmetli Erbakan’ın öğrencisi olan Rizeli ve Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan, siyasi tehlike olarak görülmüş ve siyasi hayatının bitirilmesi için okuduğu bir şiir nedeni ile hapse atılmıştı.

Toplumun sesi olmak için hapishaneden yola çıkan bu yiğit adam Recep Tayyip Erdoğan, bir neslin hareketini başlatmanın temelini orada atmıştı.

Sezai Karakoç ne güzel demişti; “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır, Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır, Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır” diye.

Bütün saldırılara karşı kaderin üstündeki bu kaderle; Recep Tayyip Erdoğan ile geldi Türkiye bu günlere. Enflasyonun yüzde 70’lerden yüzde 8’lere inmesi, köprüler, yollar, tüneller, Marmara denizinin altından metro, hızlı tren, uydular vs. birilerinin canını sıkmıştı. Hele hele akan kan durmuş, Türkiye uçuşa geçmişti. Muhalefet ise daha iyi projelerle halkın önüne çıkmak yerine tüm bu başarıları engelleme derdine düşmüştü.

Dış güçlerin derdi de bu başarıyı engellemek ve eski muhtaç Türkiye konumuna ülkeyi döndürmek için sokak eylemlerini desteklemiş, yetmedi, birbirleri ile kavgalı olanlar dahil tüm muhalifleri Recep Tayyip Erdoğan’a karşı birleştirmeyi başarmıştı.

Dahası devletin içinde, bürokraside örgütlenen paralel yapı harekete geçirilmiş, her türlü kumpas mubah olmuştu.

Türkiye’yi uçuruşa geçiren uzun adam Recep Tayyip Erdoğan’ı bu millet hiç yalnız bırakmadı. Çünkü o milletinin nabzını daima tutmuş ve milletinin gönlüne göre hizmeti aşk ile şiar edinmişti.

Lider ve hükümet

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi liderliği altında, Yeni Türkiye’nin bayrağını daha yükseğe çıkarabilecek kişiyi milletin arzusu doğrultusunda, yoğun istişareler ve teveccühlerle ortaya çıkardı.

Uzun adam yine yaptı yapacağını ve “O isim Konya Milletvekili Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kardeşim” dediğinde muhalefet saldırıya geçmişti bile.

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Beykent Üniversitesi'nde görevli iken akademik çalışmalarının yanında hazırladığı dış politika raporlarıyla da dönemin siyasi isimleriyle yakın çalışma içinde olmuştu.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1999 yılında Davutoğlu'ndan Türkiye'nin de ortak olduğu uluslararası bir komisyona gönderilmek üzere Kıbrıs sorunu üzerine bir rapor hazırlamasını istemiş, Davutoğlu, iki aylık bir çalışma süresinden sonra raporu Cumhurbaşkanı Demirel'e sunmuştu. Böylece yıllardır anlattığı meseleler o günlerde uygulama fırsatı bulmuştu.

Stratejik Derinlik kitabıyla adını duyuran Davutoğlu'nun bugün Ak Parti Genel Başkanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı direksiyonuna oturması, muhalefeti kızdırdığı kadar oyun içinde oyun çeviren dış güçleri de korkutmuştur. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Önümüzdeki günlerde Davutoğlu başbakanlığında yeni bir kabine ile ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde daha güçlü yarınların temelini atmayı sürdürecektir.

Dış işleri Bakanlığı’na Hakan Fidan’ın gelmesi de sürpriz olmayacaktır.

Türkiye esasen Ahmet Davutoğlu ile 35 yaşında iken 26 Eylül 1994 yılında Kanal 7 ekranlarında tanışmıştı. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı’nın sunduğu “360 Derece” programına konuk olan Ahmet Davutoğlu’nun o dönem ABD’de yayınlanan ve birçok üniversitede ders kitabı olarak okutulan ‘Alternatif Paradigmalar’ ve ‘Medeniyetin Dönüşümü ve Müslüman Dünyası’ adlı kitapları vardı.

Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, 13 yıldır Milli iradeyi iktidarda tutmayı başardı.

Bugün ise seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde dünyanın tanıdığı ve dünyayı çok iyi tanıyan Ahmet Davutoğlu gibi bir başbakan ile yepyeni Türkiye’nin doğuşuna şahit oluyoruz.

Davutoğlu ismi açıklandığında verdiği şu mesajlar zaten her şeyi açık açık gösteriyor.

Devletler ve siyasi yapılar ancak ve ancak süreklilik ve yenilenme arasında bir denge kurdukları zaman hayatiyetlerini sürdürebilirler. AK Parti bir neslin hareketi olarak başlamıştır ama bir nesille sınırlı değildir. Nesillerle de sınırlı değildir, asırlarla da sınırlı değildir. Asırların derinliğinden gelen ve kıyamete kadar sürecek olan bir adalet ve hak mücadelesinin adıdır. Sürekliliğimiz devlet geleneğimizden, milli kültürümüzden ve temel aldığımız ilkelerden kaynaklanır. Bu ilkelerden hiçbir şekilde taviz verilmez, hiçbir gerekçe gösterilerek bu ilke ve tutum, bu duruş, bu sağlam tarihi bakış değiştirilemez ama yenilenme ihtiyacı da bir zarurettir. Bizler için her zaman Sayın Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı gibi, faniler için yenilenme kaçınılmazdır. Baki olan ise Rabbimiz ve davamızdır.”

Muhalefet ise hala mahkemelere başvurarak ortalığı karıştırma derdinde. Henüz seçim olmuş, 14 parti yüzde 38 almış, muhalefet için önemli değil. Onlar nasılsa halkın gönlüne ve desteğine göre değil, oyun kurucularının senaryosuna göre hareket etmekteler ve edeceklerdir.

Davutoğlu’nun hükümeti kurmakla görevlendirilmesi ve ardından hükümetinin güvenoyu almasından sonra Türkiye 2015 genel seçimlerine doğru yol alacaktır.

Muhalefete benden tavsiye, üslup ve politikanızı değiştirmezseniz, sizin sandığa gidişiniz olacak ama dönüşünüz olmayacak bu sefer. Hezimet sizi bekliyor.

Ne kadar kongre yaparsanız yapın. Halkı hesaba katmadığınız her hareket ölüme mahkûmdur.