Yeni Kürt Politikası

Milliyet gazetesi Fikret Bila’nın haberleştirdiği AKP’nin yeni Kürt politikasını şu tümceyle manşete taşımış:

İmralı-Kandil Devri Kapandı

Fikret Bila haber yorumunda söz konusu politikanın ayrıntılarını açıklarken sivil siyaset kanalı dışında hiçbir güce itibar edilmeyeceğini söyledikten sonra, AKP’nin bundan böyle teröre karşı kararlı ve etkili bir yol izleyeceğini, ayrıca, bölgede Kürt vatandaşların PKK ve KCK’nin baskısından kurtarılacağını da belirtiyor.

Tayyip Bey, bir kez Kürt vatandaşı bu baskılardan kurtardı mı, çözüm için onu muhatap almayı öngörüyor anlaşılan.

Bundan başka, yeni anayasada da Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesinin bulunmaması, olaya insan hakları, vatandaşın kanun önünde eşitliği çerçevesinde yaklaşılması yolunun tutulacağı belirtiliyor.

Gerçek liberallerin de liberal postuna bürünmüş liboşların da büyük tepkisini çeken bu politikanın Tayyip Bey’in keyfi bir tercihi olduğunu söylemek pek doğru olmaz.

Tek adam egemenliği ile keyfi politikaları şiar edinmiş olan Erdoğan bu kez PKK ile sahnedeki diğer Kürt güçlerin tutumu sonunda, bu yolu tutmak zorunda kalmıştır.

***

Devletin her türlü açılımına şiddet politikasıyla yanıt veren ve ayrılıkçı taleplerini gittikçe arttıranların karşısında yeni ödünler vermenin bir anlamı olmayacağı açıktır.

Bu açıdan bu politikaya yöneltilengüvenlikçi tavıreleştirilerine hak vermek güç.

Ayrıca, Kürt kimliğinin üzerindeki baskıların artık kalktığı, Türkiye’nin bir dönemi geride bıraktığı, Kürt kimliğinin genel kabul gördüğü de yabana atılacak görüş değil.

Ama bu görüşü doğru kabul etmek, sorunu yine de çözmüyor.

Siyaset algı sorunu olduğuna göre, kaçınılmaz olarak şu soruyu sormak zorundayız:

- Acaba Kürtler de artık Kürt kimliğinin kabul gördüğü kanısındalar mı?

Bu soruya Kürt kanadından olumlu yanıt gelmedikçe sorun çözülmüş sayılamaz.

Kaldı ki, devletin Nevruz’un kutlanması konusunda resmi tarihte ısrar ettiği, Kürtlere bayramlarının nerede ne zaman kutlayacaklarını dayattığı son olayların üstüne, Kürt kimliği konusundaki sorunların aşıldığı görüşüne itibar etmek zorlaşmakta.

Hemen belirteyim, Kürtlerin Nevruz’u istedikleri zaman ve yerde kutlama haklarını tanıyıp, buna karşı tutumları eleştirmek demek, bu kutlamaları, vandalizme çeviren ilkellerin davranışlarını onaylamak anlamına da gelmiyor.

Ama burada en önemli nokta sanırım şu:

Kürtlere kimlikleri üstündeki baskının kalkıp kalkmadığını soralım, ama kime soralım?

***

Bölge halkına soralım desek; terör ortamı kalkmadan, PKK’nin etkisi altındaki bölgede doğrudan demokrasinin yöntemlerini kullanmak olanaksız.

Bölge halkının PKK baskısından kurtarılması ise çok denenmiş, ama şimdiye kadar sonuçsuz kalmış bir çabadır.

Tayyip Bey, belki de şöyle düşünüyor olabilir:

-Benim başka enstrümanlarım var. Ben Şeyh Sait zihniyetiyle sorunu çözerim.

Eğer gerçekten böyle düşünüyorsa ve Benim İslamcı politikam birliği beraberliği sağlamaya yeterdiyorsa Tayyip Bey, hemen söyleyelim ki, yanılıyor.

Kendi İslamcı politikasının ve tarikatlarla ilişkilerin bölgede bir etkisi olduğu doğru.

Ama bu etkinin sınırlı kaldığını da bugüne kadar yaşadığımız olaylar gösterdi.

Tayyip Bey’in yeni politikasının en kritik noktası da burası.

PKK ve KCK muhatap alınmayacak. Peki iyi de kim muhatap alınacak?

Kime gitseniz size adres olarak PKK’yi gösterdiğine göre, burada bir kısırdöngü var.

Biz doğru olanların hepsini yapalım da zaten sorun kendiliğinden çözülür de diyemezsiniz.

Artık Kürtlerin aktif katkısı olmadan, bütün gerekenleri yerine getirseniz bile Kürt sorunu çözülemez.

Özetle, karşısındakilerin tavrını görünce Tayyip Bey’in son politikasını eleştirmek zor. Ama bu politikanın nasıl çözüme yöneleceğini söyleyebilmek de zor.

(Cumhuriyet)