Dizileri bir kenara bırakın, televizyona bile o kadar uzakken bir dizi çıktı karşıma. Yedi Güzel Adam. 5. ya da 6. bölüme gelmişti ki tanıştım bu diziyle, bir dostum sayesinde. İnternetten açıp 1. bölümden başladım izlemeye. Nasıl olsa diğerleri gibi sıkılıp yarıda bırakırım diye düşündüm. Sabaha kadar süren bir serüvenin içinde buldum kendimi o gece. Bütün bölümleri bitirdiğimde, kendimi bir boşlukta hissetmem kaçınılmaz oldu. Bundan sonra Cuma akşamlarını iple çekecektim T.V.’de izlemek için. Büyülenmiştim.

TRT1’de yayınlanan Yedi Güzel Adam, bir edebiyat dizisi. 1950’li yıllarda Kahramanmaraş Lise’sinde hayatları kesişen ve sonrasında birbirlerinden ayrılmayan yürekli şairlerin hayatını anlatıyor. Sonrasında şairlerin lise sıralarında başlayan dostluklarının 1970'li yıllara uzanan serüveni anlatılıyor.

Dostluğu, kardeşliği, aşkı, birlik ve beraber olmanın en uç noktasını anlatıyor Yedi Güzel Adam. Dizide sağ-sol çatışması, Maraş Katliamı ve ülkenin 1980 darbesine gittiği yolları şairlerin, biri sağcı biri solcu gençlerin gözünden anlatır ve o düzen içinde oynanan oyunları. Onları birbirlerine nasıl düşürmeye çalıştıklarını. Ve o müthiş büyüsüyle şiire sarılan Yedi Güzel Adam’ı.

Dizi; A. Cahit Zarifoğlu, A. Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Ali Kutlay, Alaeddin Özdenören ve Akif İnan’ın hayatlarını konu almaktadır. Diziyi, kahramanlarını ve yaşanan olayları anlatmak için bu köşe yetmez. O yüzden anlatmaya çalışmayacak ve izlemenizi tavsiye edeceğim. Şuan 37. bölümde ve iki bölüm sonra final oynanacak.

Fakat TRT1’de yayınlanan bu dizinin, yayın günü ve saati bir türlü sabit olamadığı gibi, heyecanla beklenen yeni bölümler için de hevesler kırılıyor çoğu zaman.  Televizyonlarda o kadar dizi kirliliği yaşanırken, böyle faydalı, böyle eğitici diziler, birçok hayran kitlesine ulaşmasına rağmen, neden çocuklarımıza bile izletmekten çekindiğimiz diziler kadar önem taşımıyor anlamış değilim.

 

Biraz saygı lütfen...

Şairlere, yaşananlara, izleyenlerine...

 

I.

Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda

Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum

Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse

elini uzatmıyor

Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan

bir deniz gibi

Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.

Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme

Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar

Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda

İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda

Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar

Biz bunun için mi geldik.

 

II.

Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu

Her şey bir makine düzenine gidiyor

-- düzen diyorlar beni çağırıyorlar --

Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu

Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu

Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.

 

III.

Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa

bağlıyorsunuz

Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var

Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var

Sizin güveniniz bir güneş düzeninde

Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum

Bir ağacı büyütüyorum her yerimle

Bir ağacı uyguluyorum -- her şey bir ağaç düzeninde --

Yerde gökte ve her her yerde

Dallarında ben ağacın incecik köklerinde

Boğuluyorum -- bağlanıyorum --

Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum.

 

IV.

Şu dar odanın katı yalnızlığında

Ve her şeyin çıplaklığında

Durup bir pencereyi deniyorum

Gizliliğin dışına çıkıyorum

Araçların

İnsanların

Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin

İçimde yalnız ve yapraksız

Bir kavak ağacı büyüyor -- Çıplak ve göğe doğru --

Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun

Bir ağlama duvarı bu.

Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında

Ve aklın dar yalnızlığında

Şehrin ve herşeyin

Ve kalabalığın yorgunluğunda

Saçların ve parmakların

Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında

Ve aynaların sığ görünümünde

Bunalıyorum.
 

V.

Susmanın kalesine sığınıyorum

Önümde karanlıktan duvarlar

Sırtımda insan yüklü bir gök var.

 

Erdem Bayazıt (1959 Maraş)