“Televizyon izlemiyorum. İlla televizyon izleyeceksem; sadece belgesel kanallarını izliyorum.”  “Televizyonda bir şey yok yahu! Saçma sapan programlar, diziler ne yapayım bende belgesel seyrediyorum. Sonrada uyuya kalıyorum sakin ve huzurlu.”

 

Bu klişeleri herkes zaman zaman dile getirir.

 

Yabancı belgesel kanallarına bakıyoruz da lakin yapılan bu belgesel programları da kendi içinde çelişkilerle, komplo teorileriyle dolu değil mi? Önceden daha bilimsel ve daha sanatsal kaygılar vardı sanki. Tarihi olayların anlatıldığı belgesellerde; tarihin kazananlar tarafından yazıldığını, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu tarihe tanıklık ederken bir kez daha anlıyoruz. Tanık bulunamayan olaylarda teorilerle sürüp gidiyor. Savaş belgeseli tarafsız mı? Değil! Tarafsız olmalı mı? Tartışılır! Sonuçta; belgesel yapımına da para harcanıyor vardır bir tarafı.

 

Ya hayvan belgeselleri? Rahat bırakın şu hayvanları artık demek zorunda hissettiriyor insanı.

 

Yalnız bu aralar dikkati çeken bazı belgesel kanallarının sadece uzaylılara yönelmesi. Öyle bir eğilimi ki bu uzaylılardan geçilmiyor. Geçilmiyor derken, henüz görmedik gerçi. Uzaylılar gelmiş, geçmiş hatta gitmiş bile. Birde ara sıra yine geçip, gidiyorlarmış hala onu anlatıyorlar. Belgesel, belgesel olmasına ama konunun görsel destekleyiciliği yok. Herkesin cep telefonuyla rahatlıkla fotoğraf veya video çekebildiği bir dönemde ne yazık ki elimizde güçlü bir veri olmaması şaşırtıcı geliyor. 

               

24 saat yayın yapılıyor. 24 saat uzaylılardan bahsedilir mi? Programlar şöyle; uzaylı yada UFO avcıları antik uzaylılar, uzaylıları görenler, uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia edenler, rüyasında görenler, 40 yıl önce görmüş diyememiş o zaman şimdi söyleyeyim diyen görgü tanıkları, mistik olaylar silsileleri, acayip raporlar ve açıklamalar, uzaylıları görüp de gizleyenler, bulup da göstermeyenler ve öyküleri diye gidiyor. Biri bitiyor, diğeri başlıyor.

 

Onlara sorarsanız, şu andaki medeniyetimizi dahi uzaylılara borçluyuz. Her türlü bilinmeyen akıl ermeyen şey uzaylılarla ilgili olur hale geldi. Yaşam alanlarımız tehdit altında değil içimiz rahat olsun. Bir istila söz konusu olursa haber kanallarına bakarız. Zaten Türkiye’ye gelmez onlar gibi geliyor. Kim onlarla uğraşırsa ona giderler.

 

Türkiye’de, sohbet masasında zaman zaman sorgulanır uzaylılar. Genellikle gecenin ilerleyen saatlerinde olur. Biri sorar: “Sence uzaylılar var mı?” Bilinmeyene duyulan temkinli ve tutkulu duygu açığa çıkar o an. Sanki kendi içimizde inanır gibiyiz de, üçüncü şahsın güvenirliliğinden sorarız.“ İnanmıyorum” derse, “ Yok canım bende inanmıyorum da öyle sordum.” Yada eğer “ Var inanıyorum” derse, “Sanki var değil mi, dünya dışı varlıklar bana da öyle geliyor” diye sohbeti devam ettiririz, kendi garip deneyimlerimizle. Varsa ona göre saygımızı esirgemeyelim, nede olsa onlar bizden güçlü. Onu da bilmiyoruz ama öyle bir güçlü mistik bir inanış var ki .

 

Bu belgesel kanallarının programlarında; bazı  arkeolojik yapıtların, tapınakların, piramitlerin, Çin seddinin ve daha birçok şeyin uzaylılar tarafından yapıldığı söyleniyor. İddia değil düpedüz onlar yaptı diyorlar. Ellerinde bazı edebi metinlerle bazı raporlarla kendilerince kanıtlıyorlar. “O tapınağı kim inşaa etti? Cevap: “Uzaylılar” Haç şeklinde hem de. Hristiyan’mış uzaylılar o zaman. Ama o dönemde o taşı kim öyle taşıyacak ve oyacak alet yok birşey yok uzaylılardan başkası olamaz. Ya Piramitler? “Onlar kesin uzaylıların işi. Zaten şüpheye gerek yok.” deniyor.Bizim evi kim inşaa etti belli müteahhit kayıtları var belediyede. Sonra onlarıda yok edip uzaylılar yaptı derlerse. Yada ben uzaylıyım kira vermeme gerek yok, ben başka dünyanın varlığıyım dense ev sahibi ne der. Öyle mi olacak acaba?

 

                Bazı bilim adamlarının da uzaylı olduğu söyleniyor. Bu bizim Uzaylı Mustafa Topal gibi bir şey değil. Leonardo da Vinci, Nikola Tesla, Albert Einstein  gibi önemli bilim adamlarının da uzaylı olduğu yada uzaylılar tarafından yönlendirildiği iddia edilmekte. Hal böyleyken  insan gücü ve zekası diye bir şey yokmuş dünya dışı varlıklar bizi kullanıyorlar. Durum budur. Gizem ve sırların çözümü uzaylılardır. Niye yapıyorlar bunu? Zekamızı ölçmek için mi, zekamızı sorgulamak için mi, yoksa daha önemli konular gündeme geldiğinde önemsememiz için mi, her sorunun yanıtına tek bir çerçeveden bakalım diye mi, uzaylılar her şeyin sorumlusu uzaylılar.Yoksa gerçekten varlar bizi buna alıştırmaya mı çalışıyorlar. Bu kadar popüler olmasının bir sebebi olmalı. Şaka mı yapıyorlar geçici süreliğine. Zamanlama doğru ama. Belgesellerin kullandığı dil açık, herkes tarafından anlaşılır  şekilde yani çocuklarında çok rahat kavrayabilecekleri ortada. Çocuktan al haberi derler  “ Kim düşürdü seni çocuğum?” Ya “Uzaylılar!” Diye bir yanıt alırsak? Şaşırmayalım.

 

Gelelim Türk programlarına… Türk belgesel kanallarına TRT’ nin yaptığı belgeseller en az on yıl öncesine ait. Bir ilimizin kasabasını çekmişler. Şimdi o kasaba olmuş şehir gibi. Nostalji yapılıyor. Başka bir Türk belgesel kanalında da bir programda  sunucu takılmış bir yurt dışı tatil turunun peşine, otobüsteler tarihi yerleri geziyorlar. Rehber ne derse televizyondan dinliyoruz. Sunucunun yorumuna ve araştırmasına gerek kalmıyor. Tura katılan emekli gezginler de yorum yapıyorlar. Alın size belgesel!

 

Bir başka kanalda evlilik programı var, daha “reel” bir hayatı belgeliyor. Kız, “Asgari maaşla geçinemeyiz mutlaka bir evi, arabası kenarda parası olması gerekir.” derken,  haber kanalından Kemal Kılıçdaroğlu’ nun sesi duyuluyor: “işi olmayan adam nasıl evlensin” diyor.

 

Bir belgesel dahi seslendirmişliği olan Tarkan’ın “Verme, bana akıl verme Vereceksen huzur ver.” dediği şarkısını sözlerini dinleyerek huzurlu br şekilde, biryandan belgesel kanalı da açık bir şekilde uyuyoruz.  Ancak henüz uyumak istemiyorsanız bir uzaylıyla birlikte yaşayan tipik bir Amerikan ailesinin komik öykülerinin anlatıldığı “American Dad” adındaki  çizgi film  serisini de izleyebilirsiniz.