Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş liderliği, Türkiye’deki CHP’nin prensiplerini benimsemiş ve aynı anda belirlemiş bir siyasal organizasyondu.

Evet, Denktaş bir “Turancıdır” ama bahsedeceğim şeylerin Kıbrıs'ta 74 öncesine giden tarafları da var.

Malum KKTC’de Sağ ile Sol Türkiye’nin anladığı gibi değil.

Yani “dünya görüşü” ile ilgili değil durum. "Ulus devlet" ile "bir ulusal sorun olarak" Ada'daki meseleye, Kıbrıs sorununa bakış açısı ile ilişkili…

Burada anlaşılan Sağ ile Sol Türkiye’dekinin tersidir.

Mesela Türkiye’de Demokrat Parti, Adnan Menderes gelince Arapça ezana döner.

Ama Kıbrıs dönmez.

1958’lere kadar Türkçe okunmaya devam eder.

Ama Türkçe okuma ve bu konuda çalışmalar 1932 ile birlikte eşgüdüm başlayacaktır. 

Buna karşı çıkan tek bilinen şahsiyet Şeyh Nazım Kıbrısî olmuştur. Selimiye'nin şerefesine çıkıp tekrar Arapça lafız ile ezan okumuş, bunun üzerine kendisine dava açılmıştır.

Bilahir Kıbrisi, çarşafları çıkartma operasyonları kapsamında sürgün yiyecektir.

**

Türkiye’de 1940’larda kendilerine “Atatürkçü” diyenler öne çıkar ve sisteme sahip olur.

Kıbrıs’ta 2. Dünya Savaşından sonra Türk milliyetçiliği öne çıkar.

UBP de CHP gibi 'kurucu' bir partidir.

Kendilerine öyle demektedir…

Tek parti döneminde Türkiye’de CHP, ülkeye nasıl kronik sorunlar bıraktıysa KKTC’de de hali hazırda UBP için durum budur.

Türkiye, “tek parti zihniyetinden” kurtularak, CHP dışında zaman içinde gelişen siyasi organizasyonlarla, başka partilerle ilerledi, büyüdü.

Peki, Türkiye, şimdi Kıbrıs’ta sözde uygulamak istediği reform ve pek şikâyet ettiği yapısal “geriliği” nasıl UBP ile yapacak?

Teorik ve pratik olarak mesele bu ise eğer, Kıbrıs’ta aynı şeyi yapmak için UBP’den kurtulması icap eder.

Siyasal bilgiler “bilimsel” olarak bize bunu söylüyor.

Ama ne oluyor?

-Dış dünyada işlerin nasıl “döndüğünü” bilmedikleri ya da dudak büktükleri için- Siyasal İslamcılar konusunda çoklarını Turgut Özal çizgisi yanıltmıştır ama aslında Ak Parti, hem KKTC’de hem de Türkiye’de önemli hatıratlara da yansıdığı gibi 2010’lara kadar bunu bilerek ya da bilmeyerek yapmıştı.

Uluslararası konjonktürün de imkanı ile KKTC’deki “tek partiden” ve onun mirasından sıyrılmak istemiş ve CTP’yi partner olarak seçmişti.

Annan Planı süreci beyaz devrimde’ kazanımlar böyle idi.

**

Bugün de;

Türkiye’nin de toplumun da sorulsa burada aynı anda şikâyet ettiği ne adar mesele, unsur, dert varsa UBP’nin içinde olduğu organizasyonlardan kaynaklıdır.

Tek parti döneminde CHP nasıl sorunlar bıraktıysa Türkiye’ye; KKTC’de de durum UBP için budur.

Bunun böyle ve hatta daha da ötesinde eşgüdüm olduğunun basit bir alameti tarihte duruyor;

Hem Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin hem de KKTC’nin İlk Başbakan Nejat Konuk…

Aslında gençliğinde - Türkiye’de Demokrat Parti hükümeti varken üstelik- ilk başbakanımız Nejat Konuk 1950’li yıllarda Bursa’da, Nilüfer ilçesinde CHP’nin ilçe başkanıydı.

1940-50’lerde tek parti CHP zihniyetini benimsemiş siyasi kadrolar ağırlıklı olarak UBP’de vücut buldu.

1940’larda sistemde öne çıkanlar böyledir…

Tek parti CHP’nin kültürel alandaki politikalarını uygulamışlardır.

**

Ak Parti eski Türkiye ile mücadele ederken UBP önemsediği bir parti değildi.

Ama eski türkiye müsveddeleri ile iş yapmaya başlayınca bu aktörler tekrar ortaya çıktı ve bu ajanda günümüzde Kıbrıslı Türklerin irade, demokrasi gibi kazanımlarını yerle bir ediyor.

UBP için de CHP için de bu demokrasi kazanımları çok da önemli şeyler değil

Tabi bunları “tahsili yeterince yetersiz” olan insanlara anlatmak bile kolay şeyler değil.

**

Bir örnek daha verelim;

AFERİSTLER

Türk edebiyatında Yakup Kadri’lerin Kemal Tahir’lerin aynı anda bahsettiği tipler

Aferistler ya da İş Bankası Grubu, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında Devlet bürokrasisi ile sermaye sahipleri arasında kalarak maddi menfaat ve çıkar sağlayan bürokrat ve siyasetçileri tanımlamak için kullanılan siyasi bir ifade.

Bu kişiler genellikle 1924'te yeni kurulan Türkiye İş Bankası olanaklarından faydalandıkları için İş Bankası Grubu olarak da anılmıştır.

Aferist deyişi de İş Bankası'nın Fransızca karşılığı olan "banque d'affaires"ten gelir…

Bu deyiş sadece İş Bankası çevresi ile sınırlı kalmamış, Türk siyasi tarihinde zaman içinde başkent Ankara'da siyasi nüfuzunu kullanarak ekonomik çıkar sağlayan, hisse senedi satın almak, devlet ihalelerini takip etmek gibi iş takipçiliği yaparak kolay kazanç sağlamayı amaçlayan ve devletin değil kendi çıkarlarını gözeten ve sivil unsurları da işin içine komisyon karşılığı katan kişileri tanımlamak için kullanılır…

Aferistlerin faaliyetleri 1930'lu yıllarda o kadar çok artmış ve bariz yapılır olmuştu ki başbakan İsmet İnönü'nün "Devleti aferistlere yedirmeyeceğim" şeklinde ifadesi tarihe geçmiştir…

Bugün Türkiye KKTC ilişkileri Aferistlerden ibaret bir düzenektedir

O nedenle bu dönem; iş takip etmeyen, işleri yapmayan adamlara yer yok.

Bu nedenle CTP’nin dediği gibi Türkiye’nin de protokoller, esasen umurunda değil.

Olup biten hiçbir şeyin reformla, protokolle bir ilgisi yok.

Üstelik bu bir yorum falan değil.

Bilgi.

İmzalanan ya da imzalanmayan…  

Öte yandan bu ekiplerin; zaten Kıbrıs’ta 2000’li yıllarda Ak Parti’nin ilk dönemlerinde Türkiye’deki ortamı zehirlemek isteyen Türkiye’deki ekiplerin savunucu ve uzantıları ile çalışması da bu nedenle bir tesadüf değil.

Bu ekipler 15 Temmuz eğer başarılı olsa idi mutlu olacak ekiplerdir.

Bu anlamda dağıttıkları makam mevkiler de tesadüf değil...

Bunların hepsi bilinmektedir.

**

Türkiye Kıbrıs’ta değişim dönüşüm istiyorsa UBP ile bunu yapamaz

Daima böyledir.

Kurucular zaten “dönüştürücü” olamaz.

Patronaj sisteminin kurucusu da yürütücüsü de UBP’dir.

Politik psikoloji de bize bunu sormaktadırUBP mi değiştirecek?

**

Evet, Türkiye Dış politikada çok zıt kutupların da dile getirdiği gibi şu sıralar destan yazıyor.

KKTC dışında!

Peki neden?

Sorun işte burada.

Burası Yozgat Belediyesi değil!

Kıbrıs son tahlilde MGK’ya bağlı

Duydunuz mu?

Kıbrıslı Türkler, Türk Milliyetçiliğini Alparslan Türkeş ile Türkiye’ye ithal etmekle kalmadılar, Türkiye’nin karanlık Çekiç Güç zamanlarında Molotof kokteyli yapmayı da Türkiye’deki Sol’culara öğrettiler.

Kıbrıslı Türkleri küçümseyip durmayın; En azından tüm kuvvet komutanlarının, MİT müsteşarlarının bu topraklardan geçtiğini unutmayın!

Kıbrıslı Türklere de öte yandan Aferistler olarak “hainlik” gibi konuları anlatmayın.

60’lardan neredeyse 70’lerin ortasına kadar… Ölen Kıbrıslı Türklerin neredeyse yüzde 30’unu Kıbrıslı Türkler kendileri öldürmüştür.

İnfaz etmiştir.

Hiyânetten!

Bir de durup Kıbrıslı Türklere gizemi basıp “vatan hainliği” öğretmeyin.

Köşe Karantina’dan şaşmayın; Krizler, dalga dalga sürecek…

(kibrispostasi'ndan)