Bugün dert yanasım var ama yana yana bitmiyor ki canına yandığımın dertleri. Kim söylemişti hatırıma gelmiyor ama güzel söylemiş burada tekrar edeyim. Türkiye’yi sevmek bedel istiyor.

Sosyal medya olayını ciddiye almamak gerektiğini söyleyen insanlara katılıyorum ancak vaktimizi orada geçiriyor, dünyayı oradan takip ediyoruz. Yeri geliyor eş dostla muhabbet ediyor, yeri geliyor meslektaşlarımızla fikir alışverişinde bulunuyor. Çoğunlukla da fikir beyan ediyoruz. Ancak Türkiye’deki sosyal medyanın, özellikle de Twitter’ın, dünyadaki kullanımından önemli bir farkı var. Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının neredeyse yarısı sahte. Çok korkunç bir durum bu ve artık adiyattan olmaya başladı. Düşününsene, fikir beyan ediyorsunuz ve hitap ettiğiniz kitlenin yarısı kimliğini gizliyor, istediği zaman da saklandığı maskesinin arkasından size istediği hakareti, tehditi yağdırabiliyor. Bu bireysel olan kısmı. İşin bir de toplu halinde olanı var. Bir sürü maskeli, gelip sana hakaretler yağdırıyor, seni sindirmeye çalışıyor. Senin savunduğun değerlere liyakatsızlık ettiğini ileri sürüyor, “yerini getirip” seni ihanetle suçluyor. İhanetle suçlanıyorsun ama seni suçlayan-lar-ın kim olduğunu bilmiyorsun.

Bu hastalıklı bir hal, sokak tabiriyle “delikanlıca” ortaya çıkıp diyeceğini diyemeyen tipler, kalkıp başka isimler, maskeler arkasında asıp kesiyor, yeri geliyor cihad ediyor, yeri geliyor devrim yapıyor, yeri geliyor vatan müdafa ediyor.

Bu sahte kimlikli sosyal medya kullanıcıları (troller) 2013 Haziran’ında artış göstermiş ardından 17-25 Aralık’ta Fetö talimatıyla ‘ikiye katlanmış’ beraberinde karşı cephesi oluşmaya başlamıştı. Şimdi geldiğimiz noktada at izi it izine karışmış durumda. Fetöcülerin münafıklıkları güven duygusunu son derece sarsmışken bir de kimliksiz kişileri görünce hepten soğuyor insan. Geçtiğimiz günlerde Taha Kılınç, bu kimliksiz güruhun lincinden illallah edip Twitter hesabını kapattığını duyurdu. On binini toplasan bir Taha Kılınç etmeyecek tipler yüzünden değerlerimiz küstürülüyor.

15 Temmuz gecesi, ihanet kalkışmasını öğrendiğimde ilk söylediğim şey, “Tayyip Erdoğan’ın bin tane hatası olabilir ancak bir tek kılını bile bu alçaklara vermeyeceğiz”di. Tayyip Erdoğan insandır, fanidir, kusurludur, hatası vardır, günahı vardır. Bunlar insan olmanın alametidir. Tayyip Erdoğan eleştirilir, yanlışı yüzüne söylenir. Söylenmelidir, o da bunu ister, istemelidir. Bu söylediklerimin üzerine kimliksizin biri çıkıp bana şunu söyleyebilir, “Sen kim oluyorsun da reisin kusuru var diyorsun. Kes sesini” tabi bu hafif tabiri, nitekim onların ağzı bu kadar temiz değil.

Bu millet, Tayyip Erdoğan’ı eleştirenler de dahil olmak üzere, Erdoğan’ın değerini bilmeyi, onu sevmeyi veya desteklemeyi sizden öğrenecek değil kimliksizler. İnsanları “Reis sevdasına” zorlamak, onu putlaştırmanın kapısını aralamak demektir. Biz, Erdoğan’ı eleştirmek gerektiğini savunanlar olarak gerektiğinde, hainlere karşı Erdoğan’ın canına canımızla kalkan oluruz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak kimliksizlerin bu konuda nasıl bir yol izleyeceklerini kestiremem doğrusu. Çünkü maskeler arkasında esip gürleyenler, er meydanından sıvışıp kaçabilirler, nasılsa yüzü kızarmayacak nasılsa kimse onu tanımayacak.

Türkiye’de ufuk gitgide kararmaya başladı gibi görünüyor. Ancak bizler Cenab-ı Hakkın rahmetinden ümit kesmekten men edilmişiz. Ümidimiz hep diri olacak. En karanlık gecelerden olan 15 Temmuz gecesi bile bir gecede, milletin mertliği ve Allah’ın inayetiyle aydınlığa döndüyse her karanlık aydınlığa dönecektir. Yeter ki hak yemeyelim, yeter ki adil olalım, adaletli söyleyelim.

Nefis insanı kin atına bindirip gazap sahralarında koşturmak ister, kinimize dizgin vurmazsak kılıcımızı dosta sallarız, günün sonunda belki kılıç hala elimizde olur ancak yanımızda duracak dost bulamayız.

Kişisel bir not ve selam: Gayretini ve yaptıklarını uzun yıllardır takip ettiğim Serkan İnci’ye geçtiğimiz yıl bir söz vermiştim. O zaman bir gazeteye makale yazmaya başlamıştım. Henüz ikinci yazıyı gönderecektim. Çabalarını desteklemek amacıyla, Serkan İnci ve İsmail Alpen’in yaptığı Sosyotrend programını anlatmış ve mücadelelerini desteklediğimi dile getirmiştim. Kendisi de teşekkür etmiş ve yazıyı ilk fırsatta okuyacağını söylemişti. Buradan sonrasını o da bilmiyor çünkü o yazım gazete yönetimi tarafından bilmediğim bir nedenle sansür yedi. Sonra da orada yazmayı bıraktım. Geç de olsa desteklerimi dile getirip selam ederim.