Tayyip Bey galiba insafa geliyor



Yakında serbest bırakılabilirler.

Hatta bu seçildikleri 12 Haziran’ın yıldönümünde olabilir.

Bir tür hediye gibi.

Nereden çıkarıyorum bunu? Ben çıkarmıyorum, zaten herkes farkında bu durumun.

Değişen şu: Başbakan Erdoğan ilk defa bu konuda konuştu.

Üstelik olumlu konuştu.

Gerçi biraz kafa bulur gibiydi sözleri. “Durun bakalım” dedi, “Önce bu tutuklu milletvekillerinin hangi partiden olduğunu bir öğrenelim, sonra bu partilerin yetkilileri ne öneriyor onu bir görelim” diye ekledi.

Tahminim Tayyip Bey’in artık insafa geldiği ve tutuklu milletvekillerini hapisten çıkaracağı yönünde.

İlk günden beri yazıyorum ve televizyonlarda söylüyorum: “Tutuklu milletvekilleri ancak Başbakan Erdoğan isterse hapisten çıkar.”

O istemezse hapisten çıkamazlar.

Nitekim bugüne kadar istemediği için tutuklu milletvekillerinin tutukluluk hali devam ediyor.

Kimse kendini kandırmasın, “bu yargın kararıdır” demesin. “Görünen köy kılavuz istemez” atasözümüzü biliyoruz, bu da aynı durum.

Tutuklu milletvekilleri konusunda Cumhurbaşkanı çok üzüntülü.

Meclis Başkanı üzüntülü.

Ana muhalefet lideri, diğer muhalefet parti liderleri üzüntülü, üstelik öfkeli.

Sivil toplum kuruluşları üzüntülü.

İş dünyası üzüntülü.

Sendikalar üzüntülü.

Yandaşlar bile hiç olmazsa üzüntülü gibi görünüyor.

Bütün bunların üstüne bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi “demokrasi için” ortak bir irade koydu, “Tutuklu milletvekilleri görevlerine gelmelidir” dedi.

Bir tek Başbakan Erdoğan ne üzüntü belirtti ne de konuştu bugüne kadar.

Ve davalara bakan hakimler bütün konuşan ve üzüntülerini dile getirenleri değil, hiç üzülmeyen ve konuşmayan Başbakan’ı dinledi.

Şimdi kalkıp “yargı kendisi karar vermiştir” demek akılla ve mantıkla bağdaşır mı?

Bu nedenle Başbakan’ın son sözleri çok önemlidir.

Şimdi demokrasi oyunu gereği yasada “küçük bir değişiklik” yapılır. 12 Haziran günü de tutuklu milletvekilleri muhtemelen özgürlüklerine kavuşur.

Doğru düzgün gazeteciler haberi “demokrasi kazandı” diye duyururlar okurlarına.

Yandaşların ise demokrasiyle ilgileri olmadığı için özgür kalan milletvekillerinin 12 aylık maşlarını topluca alacağına dikkat çekip, “Bir günde zengin oldular” başlıklarıyla yayınlarlar.



Gani Yıldız’dan

Hollanda Başbakanı, Cumhurbaşkanı Gül’le Meclis’teki görüşmesine bisikletle gelmiş. Allah bilir kask takmadığı için bir de ceza yemiştir.



Devletin 57 üniversitesinde 26 bin 616 akademik kadro açığı varmış. Ortalıkta bu kadar çok “hoca” varken açığa çözüm bulunamaması enteresan.



TBMM’ye “Alman Modeli” geliyormuş; kürsü, Almanya Federal Meclisi’ndeki gibi alçalıp yükselebilecekmiş. Meclis’in “alçalan itibarını yükseltecek bir sistem” bulunmadığı sürece kürsü hareketli olsa kaç yazar.



Ayranın standardını artık Türkiye belirleyecekmiş. Ayranımız yok içmeye ama gururla gideriz olmayan ayranımızın standardını belirlemeye.



Vatandaş, bir politikacıya sevgisini takla atarak değil, oy atarak gösterir. Peki vatandaş hiç mi takla atıp oynamaz? Tabi ki takla atıp oynar; kendisinden takla atmasını isteyen politikacı koltuğu bıraktığında mutluluktan coşar.



Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Vatandaştan yersiz alınan vergi faiziyle ödenecek” demiş. Kimse merak etmesin, “yersiz vergi”ye bir süre sonra “yer bulunur” ve o para vatandaşın cebinden yine çıkar.



Süresi 1000 yıl olarak öngörülen 28 Şubat süreci 15 yılda bitti. Şimdi aktörlerinden intikam alma ya da onlarla yüzleşme zamanı. Umarız yapılan her neyse 1000 yıl da sürmez, 15 yıl da!



İşte bu pazarın fıkraları

Yıldırım Tuna’dan yine bir dolu fıkra geldi. Hepinize keyifli ve neşeli bir pazar günü dilerim.

Cinayet soruşturması

Cinayet davasında genç savcı, yaşlı ve tecrübeli adli tıp doktorunu jürinin önünde sıkıştırmaya çalışıyormuş..

- Maktule “Ölmüştür” raporu vermeden önce nabzını kontrol ettiniz mi?

- Hayır?

- Kalbini dinlediniz mi?

- Hayır..

- Pekii, nefes alıp verdiğine baktınız mı?

- Yoo..

- İnanmıyorum.. Yahu inanamıyorum ya? Yani ölüm raporunu adamın öldüğünden emin olmadan mı verdiniz?

“Bakın olayı sizin anlayabileceğiniz bir şekilde izah edeyim” demiş adli tabip dişlerini sıkarak: “Dediklerinizi yapmadım çünkü adamın beyni önümdeki kavanozda duruyordu. Ama şu anda anlıyorum ki meğer adam ölmemiş gidip bir yerlerde hukuk fakültesini bitirmiş ve karşıma gelmiş.”

Nefesi kokuyor

- Bizden önceki iktidarlarda insanların açlıktan nefesi kokardıÖ Ama şimdi işler değişti değil mi?

- Evet, şimdi benzin ve mazot da kokuyorlar efendim. Siz sürekli akaryakıta zam yapıp duruyorsunuz ya, akrabalar, arkadaşlar aralarında birbirlerinin depolarına hortum sokup ‘sifon yaparak’ yardımlaşıyorlar, milletin ciğerleri, ağzı, burnu benzin ve mazot doldu. O açlıkla karışık koku oradan geliyor efendim..

Acil tahliye

Çalışma Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelip fabrikamızın personeline yangın veya benzeri bir afette binayı çok hızlı bir şekilde boşaltması için ‘acil tahliye eğitimi’ verip vermediğimizi sordu, “Kolay boşaltılabilir mi burası?” dedi. “Eğitime gerek yok, hepsi doğuştan hazırlıklı” dedim, “Mesaimiz 18.00’de sona eriyor. Mesai bitim zili çalar çalmaz 30 saniye içinde bu binada bir Allah’ın kulunu bulabilirseniz aşk olsun..”

Her nefeste

Banliyö treninde gazetede dünyadaki ölüm istatistikleriyle ilgili ilginç bir makale okuyan yaşlı kadın heyecanla tam yanında oturan adama dönüp, “Biliyor musunuz? Her nefes alışverişimde bir insan ölüyor” demiş. “Hadi ya?” diye cevap vermiş adam korkuyla ve biraz sağa kayıp uzaklaşarak, “Mentolle, karbonatla gargara yapmayı falan deneseniz?”

Biraz yavaş

Adam iki eliyle oturduğu koltuğa yapışıp, “Karıcığım neden bu kadar süratli araba kullanıyorsun anlayamadım” demiş titreyerek.“Hayatım..” diye cevap vermiş karısı sinirlenip, “Frenler hiç tutmuyor, kaza yapmadan bir an önce hızla eve varmaya uğraşıyoruz işte!”

Gümüşler

- Aşkım.. Amcanın gönderdiği çatal bıçak takımı gerçekten güzel, ama gümüş değil..

- Aa? Sen gümüşü tanımazsın ki?

- Tamam da, amcanı çok iyi tanıyorum hayatım!

(VATAN)