Suriye krizin çözümlenememesinin başlıca nedenlerinden biri bu çatışmanın aslında bölgede etkinlik rekabeti sürdüren devletler arasında bir arka plan / vesayet savaşına dönüşmesidir. Yani Suriye’de iç içe girmiş çatışmalar ve mücadeleler var.


Birincisi halk ile Esed iktidarı arasında gittikçe mezhep aidiyetlerinden daha fazla beslenme potansiyeli taşıyan çatışma. İkincisi ise soğuk savaş sonrasında değişen bölgesel düzen ve bölgesel/küresel aktörlerin rol kapma, etkinlik alanlarını genişletme mücadelesinden doğan bir çatışma.


Bu arka plan çatışması çözülmeden ya da ABD ve Rusya başta olmak üzere (İran ve Çin de dahil) güç dağılımında anlaşamaz iseler Suriye krizi uzayabilir ve maliyeti artabilir. Kısacası bölgesel ve küresel güçler arasındaki güç yarışı, iç çatışmayı önlemek için başlatılan girişimleri akamate uğratmaktadır. Bu da çatışmaların şiddetlenmesine ve genişlemesine neden olmaktadır.

 

Çözüm ne o halde?

 

Suriye krizi için kolay bir çözüm yok. Siyasi kutuplaşma, can ve mal kaybı, istihbarat ve güvenlik bürokrasinin acımasız uygulamaları derin yaralar açmıştır. Rejim elindeki tüm imkanları kullanarak iktidara tutunmaya çalışıyor. Muhalefet ise hala uluslararası meşruiyet ve tanınma arayışında.


Uluslararası aktörler (bilhassa ABD ve Rusya) doğrudan müdahele etme riskine girmiyor çünkü Suriye bu ülkeler için aşırı derece stratejik önemi olan ülke değil. Çözüm girişimlerinin yine hukuki meşruiyet çerçevesinde bölge ülkelerinden gelmesi daha makul ve sonuç alıcı olabilir.


Ancak son tahlilde çatışan taraflar arasında güç dengesizliği uçurumu var. Muhalifler derme çatma silahlar ile organize ve profesyonel bir ordu ile karşı karşıya. Güç dengesizliğini giderecek önlemlerin alınması durumunda adil bir mücadele olabilir.

 

Türk-İsrail İlişkileri


Türkiye ambargonun kaldırılması konusunda ısrarlı. İsrail ayak direyebilir ki bu İsrail’in sık başvurduğu bir yöntemdir. Artık İsrail halkı Filistin sorununun sürmesinden dolayı yorgun ve bitkin. Onlar da isteyecektir Türkiye ile iyi geçinilmesini çünkü artık İsrail için eskisi kadar korunaklı bir Ortadoğu yok. Camp David düzeni çökerken ancak ittifaklar kurarak ayakta kalabilir İsrail.


Ayrıca ABD’de aracı olduğu için İsrail üzerindeki baskısını sürdürecektir. Son tahlilde abluka kalkmaz ise Türkiye uluslararası camiada konuyu yine gündeme taşır. Aslına bakılırsa bu konu ne kadar gündemde olursa Filistin sorunu da o kadar hızlı uluslararasılaşmaya devam eder.

 

ABD ne yapmak istiyor?


Kerry Nisan ayında tekrar Türkiye’ye geliyor. Normal mi bu sıklık? Doğrusu, Türkiye ve ABD müttefik ülkeler. Bu defalarda beyan edildi. Bu bağlamda sık sık görüşmeler normal, gerekli ve hatta zorunlu. Kuşkusuz her iki ülkenin beklenti ve planları yüzde yüze örtüşmeyebilir.


ABD şunun farkında: Türkiye bölge ile konuşabilen, iletişim kurabilen özellikle yeni siyasi aktörler ile yakın temasta olan bir ülke. ABD, Türkiye’nin bu gücünden yararlanmak isteyecektir. Ancak bu konuda Türkiye temel ilkeler ortaya koydu. Demokratikleşme, sivilleşme, refah, siyasal istikrar ve ekonomik entegrasyon. Bu konularda Türkiye geri adım atmaz.


Eğer ABD’de bu ilkelerin hayata geçtiği bir bölgesel düzen istiyorsa Türkiye’nin tercihlerini desteklemek durumundadır. Kerry’nin Türkiye’ye bir başka geliş nedeni kriz ve çatışmalardan en çok etkilenen sınır ülkesi olmasıdır. Kerry’nin Yunanistan ve Bulagristan’a gitmesi için neden yok, Türkiye’ye gelmesi için se çok.


ABD, Başbakan Erdoğan’ın Gazze ziyaret edecek olmasından rahatsız görünüyor açıkça ifade edilmese de. ABD bu noktada İsrail’in olası tepki göstermesi ve Türkiye ile başlayan yakınlaşma sürecinin zedelenmemesi için dolaylı müdahil oluyor. Ayrıca Türkiye’nin Hamas ve El-Fetih arasında arabuluculuk girişimleri de var. İsrail ve El-Fetih içinde bazı gruplar bundan rahatsızlık duyuyor. Bir de ABD Hamas’ı meşru bir temsilci olarak kabul etmeme eğiliminde. Erdoğan’ın ziyareti Hamas’ın meşru siyasi bir hareket olduğu imajını güçlendirecektir. Bütün bunlardan dolayı ABD çekincelerini iletiyor. Ancak son kararı veren ABD değil, Türkiye.