İki cinayet işlense de kendi tabiri ile ‘dünyanın en tatlı köşesi’ diye tarif eder Agatha Christie yazlık evi Greenway’i…Devon’da…National Trust koruması altında.

1899’da İngiltere’nin güneybatısındaki Devon’da doğan Agatha Christie, Alexander Dumas, Charles Dickens, Walter Scott’un eserlerini okuyarak büyüdü. İlk polisiye romanı Ölüm Sessiz Geldi’yi 1917’de yazdı. 1920’den 1965’e kadar her yıl en az bir roman yazan Agatha Christie, yarattığı Miss Marple ve Hercule Poirot dedektifleriyle dünya çapında üne kavuştu. Daha sonra İncil ve William Shakespeare eserlerinden sonra kitapları en çok basılan yazar olsa da yazarlık hayatının ilk döneminde 6 yayınevi onu defalarca reddetti. Kocasının sadakatsizliği ve annesinin ölümünün yarattığı travması 1926’da 10 gün ortadan kaybolmasına sebep oldu, ülke çapında arama çalışması yürütüldü. Harrogate’de bir otelde, otel çalışanının yazarı tanımasıyla bulundu. Sonraki yıllarda yazar bu olayı hiç hatırlamadığını söyledi.

Agatha Christie’nin ev tutkusu vardı. Kensington ve Chelsea’de sayısız adreste yaşadı, bazen yaşadığı evlerin adreslerini hafızasında karıştırdığı oldu. Çünkü, disleksi hastasıydı ve rakamları sürekli karıştırırdı, en çok da 58 ve 47-48. Çünkü bu adreslerde yaşadı ve en bilinen eserlerini vücuda getirdi.

İkinci kocası mimar Max Mallowan ile 1934’ten 1941’e kadar 58 Sheffield Terrace’taki evde yaşadı ve bu evde geçirdiği günleri hep mutlu hatırladı. Ne de olsa 16 kitap yazdı bu evde. ‘Mezopotamya’da Cinayet’ ve ‘Nil’de Ölüm’ bunlardan ünlenen ikisidir.

Agatha Christie’nin kendine ait bir çalışma odası sadece bu evde vardı. Çalışma odasında piyano, divan, yazmak için dik bir sandalye, uzanmak için bir koltuk vardı. Otobiyografisinde 58 yerine 48 Sheffield Terrace’ta yaşadığını yazıyordu, disleksiden dolayı işte…

Agatha Christie’nin yaşadığı evler British Heritage için korunası kıymettedir. Bazen gazete haberlerine de konu olur kendisinin yaşadığı değişik ikametgahlar. Mesela The Telegraph ‘eğer bir gün kendisinin yaşadığı evleri gezmek isterseniz çok zorlanmazsınız. Çünkü ev düşkünü birisi olarak Londra dışında da kıymetli ikametgahları vardır ancak en ilgi çekenleri elbette ki ikinci eşi ile yaşadığı Londra’dadır.

Ne de olsa Chelsea, yazarlar ve sanatçıların rağbet ettiği, köy havasına sahip, serin ve sessiz sokaklarıyla bohem bir hayat tarzı ile gözdedir. Christie de kalabalık yerlerden, gürültüden, alkol ve sigaradan nefret ettiğine göre…Ayrıca, George Gissing isimli yazar 1883 yılında Chelsea için ‘…dünyada yaşanabilecek değerde bir yer vardır, orası da Chelsea’dir.’ der. Bugün sadeliğinden ve bohemliğinden kaybettikleri olsa da Londra’da sokak aralarında bir sabah veya öğleden sonra için ideal bir yerdir, güzel bir gezi mekanıdır. Muteber şahsiyetlerin yaşadığı evlerin önünden geçebilirsiniz. Christie’nin evi dahil 49 tanesi British Heritage tarafından mavi plaka ile onurlandırılmıştır.

Agatha Christie’nin ‘Şark Ekspresi’nde Cinayet’ bizi Şark Ekspresi’ne, son durağı İstanbul’a, Pera Palas Oteli’ne ve onun 411 numaralı odasına götürmez mi? Christie’nin 10 gün boyunca ortadan kaybolması, kendisinin bu olayı hatırlamadığını söylemesi, üzerine hiç konuşmaması ölümüyle bir gizem olarak kaldı ama herkesin bildiği İstanbul Pera Palas ile zirveye çıktı.

Hollywood medyumu Tamara Rand isimli medyum olayı aydınlatması için Warner Brothers film şirketinin isteğiyle Christie’nin ruhunu çağırır. Çağırınca Christie ile ilgili…

‘Bir oda görüyorum, bir defter görüyorum, defter bir kutuya konuluyor ve o da bir anahtar ile kilitleniyor. Dar bir sokaktan geçti Agatha Cristie, üzerinde Meşrutiyet Caddesi yazıyor. Sonra üzerinde Pera Palace yazan devasa bir binadan girdi. Kıymetli asansörüne bindi ve 411 nolu odaya girdi’ dedi.

Amerikalı yetkililer geldiler ve 411 nolu odada gerçekten de bir anahtar buldular. Medyumun dediği noktada hem de.

Ama gerçek olan şu ki 1941 yılında Pera Palas’ta bir cinayet işlenmişti ve bu cinayetten sonra tüm oda numaraları değişti. Atatürk’ten Greta Garbo’ya, Alfred Hitchcock’tan Pierre Loti’ye kadar dünyaca ünlülerin kaldıkları odaların numaraları ile restorasyon sonrası numaraları farklıdır.

Daha da önemlisi Agatha Christie Pera Palas’ta kaldığı zaman caddenin adı Rue Kabristan idi, Meşrutiyet Caddesi değildi. Türkiye’de cadde ve sokak isimleri 1934 yılında değişti ya. Tamara Rand bunu bilemedi?

Ama anahtar hikayesi zamanla söndü, gündemden düştü, zaten gerçekçi dayanaklar arayanların hiç de ilgisini çekmemişti.

Agatha Christie Birinci Dünya Savaşı’nda hemşire ve ikincisinde de eczacı olarak çalıştığı için insan anatomisinden zehirlemeye kadar geniş çaplı teknik bilgi edindi ve eserlerinde de kullandı. Tarihçiler ve edebiyatçılar hala daha onun yazma kabiliyetine, nasıl yazdığına, neden etkilendiğine kafa yormaya devam ediyorlar. Ayrıntılardaki başarısı İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz İstihbarat Kurumu MI5’ın yazarın içeride ajanı olduğunu bile düşündürdü.

İkinci Dünya Savaşı’nın ona göre yerle bir ettiği Londra’dan kaçıp ‘basit yaşayan, gülmeyi bilen nazik insanların bereketli ülkesi’ olarak tanımladığı Suriye’ye ne kadar da gitmek istediği biliniyor. ‘mizah yanları güçlü, ölümden korkmayan, neşeli, aylak, onurlu, görgülü’ insanlar olarak tanımladığı Suriyelilerin ülkesinde kocası kazı yaparken kendisi yazmaya devam etmiştir.

İnciler ve broşlar bir yana…İngilizlerin diş sağlığına şaşırtıcı bir şekilde dikkat etmediklerinin bana göre Kraliçe II. Elizabeth’in annesi Ana Kraliçe’den sonraki şahane örneğidir. Ancak yazdığı ürkütücü romanlarına bakarsak ne kadar da neşeli, değil mi? Bugün, 12 Ocak da ölüm yıl dönümüdür ve Guinness Dünya Rekorlar Listesi’ndedir, kitapları 44 dilde satılmaktadır, Büyük Britanya kütüphanelerinden hala en çok ödünç alınan kitapların yazarı odur. J.K. Rowling ve J.R.R. Tolkien hala onu geçemediler.