Geçtiğimiz ay, Amerika Başkanı Joe Bieden, Avrupa’yı ziyaret etti. Bu çerçevede, İngiltere’de G7 Zirvesi, Brüksel’de de NATO Liderler Zirvesi ve AB toplantıları yapıldı. Bu iki önemli zirve ve AB toplantılarının yanı sıra, Amerikan Başkanı ile Rusya Devlet Başkanı Cenevre’de bir araya geldiler. Tabii ki, toplantılarda liderler arası bir çok görüşme yapıldı. Gerek G7 Zirvesinde ve gerekse NATO Zirvesinde bir takım kararlar alındı. Dünya kamuoyuna sunulan bu kararlar, adeta uluslararası ilişkilerde kartların yeniden karıldığı yorumunu beraberinde getirdi.

Joe Bieden’in Avrupa ziyareti, toplantılar, görüşmeler ve Putin’le görüşmesinden çıkartılacak bazı derslere geçmeden önce, genel yorumlara kısaca değinmek isterim.

Ziyaret sonrası, Rusya Dışişleri Bakanlığının, resmi web sayfasında yayınlanan açıklamada, ‘Bieden’in ziyareti, Amerika ve Avrupa arasında yenilenen transatlantik işbirliğinin, Batı normlarının geçerli olduğu dünya düzeninin dikte edilmesidir’ şeklinde yorumlandı. Bieden’in ziyaretiyle, ‘biz-siz düşüncesinin’ geri geldiği, ‘tehlikeli diktatör’ ve ‘barış sever demokrat’ yönetim kavramlarının kullanıldığı, Batılı olanı kabul etmeyenin cezalandırıldığı, Rusya değerlerinin görmezden gelindiği bir tablo oluştuğu yönünde yorumlar yapıldı.

Trouw Gazetesi köşe yazarı, Rob de Wijk’e göre, “G7 Zirvesinde bir araya gelen liderlerin iki milyar insanı temsil etmesi ve en zengin ülkeler olmaları bir sorun olarak görüldü”. De Wijk ayrıca, “Transatlantik işbirliğinin Hindistan, Kore, Japonya, Avustralya gibi ülkelerle genişletilmesi, insanı ürkütmektedir” diyor. De Wijk, “söz konusu işbirliğinin, Çin ve Rusya’ya göre, Batı’nın dünya hakimiyeti” olarak görüldüğünü belirtiyor. İşte bütün bunlar, bazı uzmanlara göre, 40 yıl öncesi ‘Soğuk Savaşın’ yeniden geri gelmesidir.

Uluslararası Egmond-Enstitüsü’nde “Dünya’da Avrupa” programının yürütücüsü ve Gent Üniversitesi öğretim üyesi Sven Biscop da, Joe Biden’nin Avrupa ziyaretini değerlendirmiş. Joe Biden, gezi öncesi amacını, demokrasileri birleştirmek, olarak açıklarken, dünya siyasetinde ise, daha çok demokratlarla diktatörlerin çarpışmasının hakim olduğunu söylüyor Sven Biskop.

Sven Biscop’a göre, Birleşik Devletler, Çin meselesinde, artık Avrupa ile aynı çizgiye geldi. Toplantılarda, Çin’in, ülke içinde ve dışında baskıcı uygulamaları kınandı.
NATO ilk kez, Çin’in sistematik baskıcı uygulamalar yaptığını açıkladı.
Avrupa Birliği – Çin ilişkileri, Çin’in insan hakları meselesi nedeniyle bozuldu.
Biscop’a göre, Avrupa stratejisinde kaymaların olmamasına dikkat edilmeli. Aksi halde, Merkel, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve Macron’un da istemedikleri ‘soğuk savaş’ ortamı doğabilir.

Çin’in, ‘Yeni İpek Yolu’ projesine, Biden’in cevabı, “Building Back Better for the World” şeklinde oldu. “Yani Avrupa-Amerika arasında sürdürülebilir bir yatırım yapılmalı ve ticari işbirliği geliştirilmeli. Uluslararası şirketlere vergi uygulaması gözden geçirilmeli” diyen Biscop, “Avrupa Birliği ve Amerika daha etkin bir gündemle dünya politikasına teklifler sunacak” diye devam ediyor.
Dünyayı savunmak için, kendi evimizin savunulmasının güçlü olması gerekir. NATO’un, hiprit tehlikelere karşı, özellikle Rusya ve Çin’e karşı, daha güçlü olması gerektiğini söylüyor Biscop.  

Amerikan Başkanı, Joe Biden’in Avrupa gezisi ve yer aldığı G7, NATO ve AB toplantılarında, tekrarlanan bir konu vardı. O da Çin. G7 Zirvesinde, Çin’in büyümesi sorun olarak görüldü. NATO Zirvesi Liderler toplantısında da, güvenlik riskleri ve Çin’in kendine has davranışlarına dikkat çekildi. Avrupa Birliği ise, Çin’de demokrasinin sınırlı olması, insan hakları ihlalleri yapıldığını vurguladı.

Bu gelişmeler, bazı uzmanlar tarafından, bundan böyle dünya siyasetinde takip edilecek yeni jargon olarak yorumlandı. Batı ve Doğu, Biz ve Siz, Demokrat ve Otoriter gibi tanımlamalar, insanlara ister istemez, dünyamızda yeni bir kamplaşmaya mı gidildiği sorusunu sorduruyor.
Joe Biden’in ziyaretinin ardından, bu ve benzeri sorular sorulurken, biz de, Avrupa gemisinde yaşamlarını devam ettiren Avrupa Türkleri olarak, bu ve benzeri gelişmeleri yakından takip etmeye ve anlamlandırmaya devam edeceğiz.
Elbette, soğuk savaş döneminin geri gelmesini istemeyiz.

Veyis Güngör
4 Temmzu 2021