Mübarek Ramazan ayına girdik girmesine de… Şahit olduğumuz bir çok şey içimizdeki sevinç ve mutluluk kıpırtılarını maalesef tek tek öldürüyor!..

Hırsızlığı meslek olarak seçmiş birinin yaptığı hırsızlıkla; ahlak ve erdemden bahseden birinin yaptığı hırsızlık aynı derecede yaralamıyor insanı…

O davranışı ondan beklemezdim” dediğimiz kişilerin sayısı o kadar çoğaldı ki!...

Memleketin içinde bulunduğu ekonomik durum malum… Zengin ve fakir arasındaki gelir uçurumu iyice açıldı… Fakir daha fakir, zengin daha zengin oldu…

Market ve akaryakıt fiyatları, kira ve faturalar gündemden hiç düşmüyor…

Dar gelirli insanlar için hayat mücadelesi tam anlamıyla bir savaş halini aldı…

Hal böyle iken, içinde bulunduğumuz şu kutsal günlerde, imkanı olanların yoksullara karşı daha merhametli olmaları gerekmez mi?

İman sahibi olanların, garibe, yoksula, yetime biraz daha fazla empatiyle yaklaşması icap etmez mi?

Yapılan yardımların rencide etmeden, utandırmadan yapılması emredilmişken;  her tarafta anons ederek, sosyal medyada fotoğrafını paylaşarak, sahne dekor edip, görüntü vererek yapılmasının manası nedir?

Yoksa,  Allah indinde kabul olmuyor mu?

Böyle bir davranışın hangi dinde yeri var?

Yer sofraları kurup, aynı tür pozları defalarca yayınlamanın maksadı nedir?

Allah rızası mı?

Muhtaç hale gelen kişilerin zaaflarından faydalanarak siyaset yapmak nasıl bir ahlaka sığar?

İbni Sina’ya sorarlar, dünyada devasız dert var mı diye:

-“Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır” der…

Tüm imkanları ellerine geçirmiş, her köşe başını tutmuş, kamu kaynaklarını sömürerek zenginleşmiş  kötü insanların insafına mecbur kalmak!... 

Bu duruma düşen gariplerin sayısı gün gittikçe artıyor…

Türkiye’de milli gelirin %70’i zenginlerin elinde… Sayıları ise yaklaşık 16 milyon…

Halkımızın en fakir kesiminin gelir oranı %5.5… Sayıları ise yaklaşık 20 milyon…

Milli gelirin geriye kalan kısmı yani %24’lük kısmı da nüfusun geri kalanında… Onların sayıları da 47 milyon…

Gelir dağılımındaki bu adaletsizlik toplumu gün geçtikçe geriyor…

Resmi açıklamalara göre, banka kredilerinde ve kredi kartlarında biriken borç yükü inanılmaz rakamlara ulaştı…

Borcunu çeviremeyen insan ne yapar? Tekrar borçlanır, yine borçlanır…

Ülke önemli bir borç sarmalına doğru sürükleniyor…

Üretmekten, çalışmaktan söz eden yok…

Herkes birilerini sömürme, bir şeyleri istismar etme peşinde!...

En başta Kur’an ve İslam…

Ramazan ayını, kapitalizmin fırsat pazarlarından birine dönüştürenler…

Gıda maddelerinin fiyatlarını o ay geldi diye artıranlar…

İhtiyacı olmayanlara gösteriş olsun diye iftar verenler…

Mübarek günlerin bereketini ticari kazançla birbirine karıştıranlar…

Siyasi görüşü sebebiyle, yoksulların adını yardım listesinden çıkaranlar…

Tıka basa karnını doyurup, “Allah olmayanlara da versin” diyerek sorumluluğu üzerinden kaldıranlar…

Zerre kadar kul hakkından söz etmeyip, orucu neyin bozduğundan dem vuranlar…

Sonsuz merhamet ve ikram sahibi olan, affeden ve affetmeyi seven Allah’a, “namaz kılmadıysan, orucun kabul olmaz” diye iftira atanlar!...

Kalpleri İslam’a ısındırmak yerine, sürekli nefret tohumları ekenler…

Papyonlu, süs mendilli ceketler giyip, inanılmaz ücretler karşılığında, televizyonlarda  din adına şarlatanlık yapanlar!...

Lütuf, edep, nezaket ve hoşgörüden nasibini almayanlar…

Cennette “huri-nuri” pazarı kuranlar!...

İnanmanın ödülünü buna bağlayanlar!...

Size söylüyorum:

-Anlattığınız, yaşadığınız cennet sizin olsun!...

Bu dünyada kayırdığınız kim varsa onları da alın yanınıza…

Malınıza, mülkünüze, hele de insafınıza ihtiyacımız yok!

Bize  Allah yeter!

Ne olur, sadece düşün yakamızdan…