İşçi Partisi'nin seçmen tabanının farklı kesimlerine yaklaşımında benimsediği çifte standardın kokusu bunaltıcı hale geliyor. İster beceriksiz yönetim zafiyetleri ister planlı strateji yoluyla olsun, muhalefet hem Müslüman üyeleri hem de seçmenleri arasında acı, yabancılaşma ve güvensizlik tohumları ekerken aynı zamanda da bir sömürge dönemi valisini gururlandıracak kadar ilkesiz böl ve yönet taktikleri izliyor.

Yazar ve yayıncı Trevor Phillips'in geçen yıl İslamofobi iddiasıyla İşçi Partisi'nden uzaklaştırılmasının ardından sessiz sedasız eski görevine yeniden atanmasında da böyle yaralayıcı tutarsızlıklar açıkça görülüyordu. Birleşik Krallık Müslümanlarının "ulus içinde ulus" olması ve Müslüman bir ailenin gayrimüslim bir kız çocuğu yetiştirmesinin "çocuk istismarına benzediği", Phillips'in yorumlarından bazılarıydı.

İşçi Partisi'nin karmakarışık disiplin süreçlerini, soruşturma bekleyen uzaklaştırmaların üzerini örtme politikasını günlerce tartışabiliriz. Fakat Phillips'in açıklama yapılmaksızın görevine geri getirilmesi, ki anlaşılan hâlâ devam eden soruşturmadan sorumlu birimin üzerinde alınmış bir karar bu, Jeremy Corbyn'in İşçi Partisi'nin antisemitizmi ele alış tarzıyla ilgili hep suçlandığı türden gizli kapaklı bir karar alma sürecini andırıyor. Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu'nun (EHRC) İşçi Partisi'ndeki antisemitizme dair geçen yıl yayımlanan raporu, Corbyn'in parti liderlerinden oluşan ekibinin şikayetlere veya uzaklaştırmalara dair kararları etkilemesi gibi siyasi müdahale örneklerinin eşitlik yasasının ihlali anlamına geldiğine dikkat çekmişti.

Batley and Spen'deki son ara seçim kampanyası sırasında resmi parti kaynaklarından gelen mide bulandırıcı yorumların üstüne şimdi de bu geliyor. İşçi Partisi'nden üst düzey bir yetkili, "Keir'in (Starmer) antisemitizm konusunda yaptıkları" sebebiyle partinin Müslüman oylarını ağır ölçüde kaybettiğini söyledi: Britanyalı Müslüman ve Yahudilerin karşıt gruplar olduğunu da aynı anda öne sürmeyi başaran düpedüz İslamofobik bir iddia (İşçi Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Angela Rayner bu açıklamayı kınadı ve tahkikat sözü verdi).

Britanya Başbakanı'nın Hindistan'ın sağcı, Hindu milliyetçisi lideri Narendra Modi'yle el sıkıştığını gösteren İşçi Partisi'nin kötü hazırlanmış kampanya broşürü, Müslüman seçmenlerin zekasına dair son derece aşağılayıcı varsayımlar taşıyordu. Ve İşçi Partisi'nin seçim bölgesindeki kıl payı zaferinin ardından kampanya ekibinden bir kaynak, bir Times muhabirine, partinin "eşcinsel hakları ve Filistin yüzünden muhafazakar Müslümanların oylarını kaybettiğini ve 2019'un Tory (Muhafazakar Parti) seçmenlerinin çoğunu geri kazandığını" söyleyerek bu sonucun İşçi Partisi'nin "daha geniş seçmen kitlesiyle yeniden bağ kurduğunu" gösterdiğini dile getirdi.

Müslümanları geri kalmış ve “daha geniş” toplumun dışında olarak sunan böylesine grotesk bir imada bulunan ilerici bir parti, her şey çok iyi gitse bile kendinden utanmalıdır. Fakat her şeyin iyi gittiği de yok. İşçi Partisi bu yaklaşımı, adaylarının kız kardeşi Jo Cox'un 2016'da aşırı sağcı bir aşırılıkçı tarafından öldürüldüğü bir seçim bölgesinde benimsedi. İşçi Partisi bunu, Britanyalı Müslümanlara yönelik nefret suçlarının ve saldırıların hızla arttığı ve İslamofobinin toplumumuzun çirkin bir özelliği haline geldiği, öyle ki nüfusun üçte birinin İslam'ın Britanyalı yaşam tarzı için bir tehdit olduğunu düşündüğü bir zamanda yaptı.

Ana muhalefet partimiz bunu, yerlilik savunucusu Muhafazakar bir hükümet kendi siyasi kazanımları için çok kültürlülük ve göç karşıtlığıyla bağlantılı önyargı dolu anlaşmazlıkları körüklerken yaptı. İşçi Partisi yönetimi bu toksik siyasi kültürün üzerine gidecek cesarete ve akla sahip değilse, en azından bu kültür içinde bilfiil yer almayabilir.

Bu arada bütün bunlar, partinin antisemitizmle mücadeleyi farklı ırkçılık biçimleriyle baş etmekten ayırdığı ve daha önemli bir şey olarak ayrı tuttuğu şeklinde, tamamen geri tepen bir izlenim yaratmasıyla daha da kötü hale geliyor. Doğru, eski İşçi Partisi lideri etkili bir şekilde antisemitizmin üstesinden gelemedi ve Starmer anlaşılır şekilde bunu ilk odak noktası yapmayı seçebilir. Irkçılığın her biçiminin kendine has özellikleri olduğu da doğru. Fakat mevcut yaklaşımın herhangi bir azınlığa ve kesinlikle de Britanyalı Yahudilere faydası dokunmuyor: Böyle bölücü, kazananın olmadığı bir tavırla herhangi bir ırkçılıkla doğru düzgün baş edilemez. Ve mantıken, gerçekten ırkçılık karşıtı bir partinin, partideki diğer önyargıların üzerine gitmek için EHRC'nin İşçi Partisi'ndeki antisemitizm üzerine hazırladığı rapordaki somut önerileri rehber almasını bekleyebilirsiniz.

Müslüman organizatör ve üyelerle konuşurken büyük üzüntü duydukları belli oluyor: Yorulmak bilmeksizin uğruna kampanya yürüttükleri parti, geçen yıl İşçi Partisi Müslüman Ağı'ndan gelen bir rapor 4 Müslüman üye ve destekçiden birinin doğrudan İslamofobiye maruz kaldığını, üç kişiden birininse buna doğrudan tanık olduğunu gösterdiği zaman bile sorunlarına değinmiyordu.

Kampanya ekibinden birkaç kişi bana, parlamento partisi ve basında yeterli şaşkınlık olmadığında bu meseleyi ele almaya isteksiz bir yönetim olduğu hissinden bahsetti. Bu konuya yönelik şu anki odaklanma eksikliği, Jeremy Corbyn'in liderliği süresince partinin antisemitizmi kötü idare ettiği haberleriyle acı bir zıtlık oluşturuyor.

İşçi Partisi'nin, tıpkı antisemitizmi kavrama sıkıntıları gibi, İslamofobiyi anlayamaması veya bununla başa çıkamaması yeni bir gelişme değil. Fakat ırkçılığın üzerine gidememenin yol açtığı zarar, ilgili toplulukların çok ötesine gidiyor, ki bunun da yeterince kötü olduğu açık. Herkes için eşitlik, kapsayıcılık ve insan haklarını desteklediğini iddia eden ilerici bir parti, böylesine tutarsızlıklarla bu kadar kötü şekilde zedelenmiş bir zeminde ayakta duramaz. Ve böyle korkunç bir yönetim zafiyetinin nahoş kokusu, partiye hem siyasi bir yuva olarak hem de partinin hükümette olmasına ihtiyaç duyanları partiden itiyor.

(Independent)