Sistemin tezgahı


Ve gün döndü devran değişti.
Özal döneminden itibaren dünün özel mülkiyet düşmanı romantik devrimcilerimiz, sistemin toplum mühendisliği tarafından özel sektöre yüksek maaşla yönetici olarak yerleştirildiler; yazılı ve görsel medya en başta olmak üzere.
Sistem 68 kuşağının romantik devrimcilerine, 70’li yıllarda tükürdüklerini bir bir yalatıyordu. Devrimciler ekonomik hayatta hiçbir zaman holding patronu olamadılar, tam tersine holding tetikçisi olarak kaldılar. Hükümetlere karşı, emekçilere karşı, sendikalara karşı patronların hak ve hukuklarını savunma işi hep devrimcilere verildi.
Tabii ki kaideyi bozacak istisnalar vardır, biz genelden bahsediyoruz.

***

Ülkücülerin 68 kuşağının belirgin özelliği romantik devletçilikti. Tarihi kaynaklardan beslenen  “Devlet-i ebed müddet”  algısı  “ilay-ı kelimetullah”  cilası ile parlatılan ülkücüler, ayakları yerden kesilip pembe bulutlara kanatlanmıştı.
13 Eylül günü çıkan Hergün Gazetesi’nin başlığı bu hülyanın sembolü oldu adeta:  “Hoş Geldin Şanlı Türk Ordusu”.
 “Şanlı Türk Ordusu”nun başındaki Kenan Evren çok geçmeden ülkücüleri toplayıp Mamak zindanlarına tıkmıştı. Ülkücüler ilk defa pembe bulutlardan inip  “devlet”  algısı ile yüzleşiyorlardı.
Hülyanın sonu hüsrandı.
Mamak duruşmalarında Yılma Durak şöyle bağırıyordu:
 “Ben bu devlet için mi o kadar can verdim, mücadele ettim?”
Ülkücülerin tarih romantizmi ve  “kutsal devlet”  algısı 12 Eylül İhtilali’nin sağlıklı bir özeleştirisine hep engel olmuştur; yanılgıları da hep bu yüzdendir.
Tabii ki kaideyi bozacak istisnalar vardır, biz genelden bahsediyoruz.

***

Özal döneminden itibaren Ülkücülerin 68 kuşağı devlet kademelerine yerleştirildiler, çünkü onların  “kutsal devleti” koruyucu ve kollayıcı özelliği bu işe çok uygundu. Ama hiçbir zaman stratejik karar mekanizmalarına yaklaştırılmadılar.
Sistemin özellikle dikkat ettiği diğer hususlar şunlardı:
1. Ülkücüler ticarette küçük ölçekli işletmelerden öte geçememeli, ekonomik hayatta söz sahibi olamamalıydılar.
2. Ülkücüler yazılı ve görsel medyada  “yasak savma” kabilinden düşük tirajlı gazete ve televizyon kanalından öte geçememeliydiler.
3. Ülkenin kültür hayatında ağırlıkları olmamalı, ülkücü yetiştirme gayretleri partici yetiştirme gayretleri ile yer değiştirmeliydi.
Ülkü Ocakları’nın içinin boşaltılmasını da yöneticilerin beceriksizliği ile değil, sistemin programı veya toplum mühendisliği çalışmaları ile açıklamak gerekir.

***

Gelelim 68 kuşağının Siyasal İslamcılarına... Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki sıkıntılar ve İnönü zihniyetinin laiklik kisvesi altında İslam aleyhtarlığı sadece Siyasal İslamcıları değil, muhafazakar halk kitlelerini de  “zorba devlet”e karşı teyakkuz halinde tutmuştur. Bu teyakkuz hali siyasal ortamın uygun olduğu zamanlarda sisteme muhalif söylemlere kadar ilerlemiştir. Ülkücüler millete rağmen devlet milliyetçiliği yaparken Siyasal İslamcılar zorba devlete karşı mazlum milletin hakkını savunan bir ideolojik çizgide ilerlediler. Bu çizgi, muhafazakar halk kitlelerinin teveccühünü normal olarak milli görüş ekolüne yöneltti. Dünya konjonktüründedevleti değil, birey hakkını öne alan gelişmelerle bu çizgi birleşince milli görüş talebelerinin ezici iktidarı vücut bulmuştur.
Bu iktidar başarısı sadece siyasal alanda değil ekonomide, medyada, kültür hayatındaki iktidarla pekişmiştir. Milli görüş talebelerinin iktidarını sadece dış güçlere bağlamak iç dinamiklere göz kapamanın getirdiği bir yanlıştır.
Emperyal güçlerin Türkiye Cumhuriyeti’ni milli devlet kimliğinden çıkarma emeli ile milli görüş ekolünün devlete muhalif kimliği aradaki işbirliğinin temel sebebidir.
68 kuşağının devrimcileri ve ülkücüleri sistemin kendilerine biçtiği rolle oyalana dursunlar, Milli Görüş ekolü her alanda devlet olmuştur. Ülkücü Hareket ve Türk Solu yüzlerini millete dönmedikleri sürece, Milli Görüş iktidarları karşısında hep müzmin muhalif olarak kalacaklardır.

(yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)