Sakallı yazı


Kudüs Ortodoks Patriği Theofilos İstanbul'a gelmiş, Arap Uyanışı Kongresi'ne katılmaya... Gözlemci falan olsa gerek.
Ayasofya'ya gitmiş. Elbette gidecek. Mihrimah Sultan Camii'ne gidecek değil ya.
Çıkışta bir vatandaş kendisine "elini öpeyim hacı amca" demiş ve öpmüş. Mutlaka başına da götürmüştür.
Öpüp başına götürmese herşey olağan. Çünkü patriklerin de (katolik dünyasında onlara tekabül eden piskoposların da) eli öpülür.
Yok, eli değil de, parmağındaki yüzüğü öpülür daha doğrusu. (Ünlü bir "yüzüklü papa" fıkrası vardır da, burada anlatamam.)
Fakat patriğe "hacı amca" deyince işin rengi değişir.
Vatandaşın el öpmekle yetinip yetinmediğini, işin "hacı amca boyutunun" haberi veren gazetenin uydurması olup olmadığını pek anlayamadık ama buna değişik tepkiler gösterebilirsiniz...
"Vay ayı vay" diyebilirsiniz örneğin.
"Vatandaş sakala hürmet etmiş" de diyebilirsiniz... Bu tepki daha yumuşaktır.
Gerçekten de "sakala hürmet" ciddi boyutlardadır ülkemizde.
Bendeniz de sakal bıraktım, yok, resimde gördüğünüz top sakal değil, tam sakal. Uzayınca ucundan kırptırıyorum, hafifliyor.
Dini duygularla ya da hükümete yaranmak için değil, tembellikten. Tıraş olmaktan sıkıldım. Saçlarım da bir türlü ağarmıyor (babam yetmiş iki yaşında öldü, saçının yarısı siyahtı), altmış yaşımda olduğuma kimse inanmıyor. Oysa sakal beyaz çıkıyor, hiç olmazsa saygı gösterirler, belki de böylelikle lafımı da dinlerler.
Uzadığını nasıl mı anlıyorum?
Geçenlerde yolda giderken bir dilenci kadın "Allah ne muradın varsa versin hacı emmi" dedi, hemen berber Salim'e telefonu açtım, sakalın kırpılma zamanı gelmişti!
Henüz elimi öpmüyorlar bayramlar dışında ama azıcık uzatırsam o da olacaktır.
Dolayısıyla, patriğin elini öpen vatandaşa kızmayınız. Kızacaksanız, Fenerbahçe şampiyon olamayınca "o kupa bir tarafına girsin" diye sakalsız din büyüklerine küfür eden laik gazetecilere kızınız.
Bir de bazı kültürlü ve zeki gençlerimize...
Hrant Dink öldürülüp katili Ogün Samast yakalandığında, şu el öpme haberini veren aynı gazete, Trabzon'a iki muhabir göndermişti... Bu arkadaşlar, Kongo'nun balta girmemiş ormanlarında ilerleyen Doktor Livingstone ve gazeteci Stanley misali oraları keşfedecekler, "yerli halkın" nabzını tutacaklardı...
Uçaktan inip taksiye binmişler, hoş beş, şoför sormuş, "hangi takımı tutuyorsunuz ağabey?"
"Beşiktaş" demişler muhabir arkadaşlar.
"Aman," demiş taksici, "iyi ki Fener değil..."
"Neden?" diye sormuş arkadaşlar.
"E baksanıza" demiş taksici... "Aziz Yıldırım var ya... Fener Rum Patriği!"
Sayın Yıldırım'a özel not: Vatandaşın zeki, çevik ve ahlaklısını sevdiğim gibi, kulüp başkanının da içinde kendi adı geçen her yazıyı başka yerinden anlayıp vara yoğa yazarını savcılığa şikayet etmeyenini severim...
Boşu boşuna kalkıp taa Okmeydanı'na gidiyoruz, hem savcının vakti ziyan oluyor hem de çay masrafı çıkıyor. Avukatınız olan koskoca hukuk profesörünün boynunun bükülmesi de cabası!

(Sabah gazetesinden alınmıştır)