Bu hafta sizlere sosyal medyada pandemi ve aşı ile ilgili dolaşan bazı çarpıcı iddialardan bahsetmek istiyorum.

Bu aralar özelliklede aşılar ile ilgili çok fazla paylaşım ve bilgi kirliliği mevcut.

Bir çoğumuz pandemi sürecinde hem sevdiklerimizi kaybetmenin acısı, hem de kısıtlamaların getirdiği maddi manevi sıkıntılardan dolayı psikolojik olarak yeterince yıprandık.

Tutunacak bir dal ararken, geliştirilen aşıya, bilim insanlarına ve doktorlara karşı başlatılan bazı karalama kampanyaları ile karşı karşıya geldiğimizde gemileri yakmamak elde değil.

Bu yazıda, elimden geldiğince asılsız olduğunu bildiğim bazı iddia ve paylaşımlara açıklık getirmek istiyorum.

Sırası ile başlayayım:

1-Aşının içeriğinde kürtajlardan elde edilen fetüs dokuları var

Eminim şuan yukarıdaki başlığı okuduğunuzda sizin de tüyleriniz diken diken oldu. Ana rahmine düşen ama tutunamayan bebeklerin aşı malzemesi olarak kullanıldığından bahsediliyor. Kan dondurucu bir iddia ve böyle bir şeye tepkisiz kalmak asla mümkün değil tabii.

Fakat işin aslı hiçte öyle sandığınız gibi değil. Sosyal medya uzmanlarının kurduğu bu cümle sayesinde gözünüzün önünde canlandırdığınız o korkunç sahne ile bir alakası yok... ne aşının, nede bilim insanlarının!

Bizler laboratuvar ortamında deneyler yaparak önce hastalıkların sebebini, daha sonrada tedavi yöntemlerini araştırırız. Bu araştırmaları yapabilmemiz içinde hücreler ile çalışırız.

Laboratuvar ortamında kullandığımız bu hücreler bazen insanlardan, bazen hayvanlardan, bazen de bitkilerden dokular alınarak elde ediliyor.

Alınan dokular bazı teknik işlemlerden geçtikten sonra aşağıda gördüğünüz ‘doku kültürü’ şişelerinin içerisinde muhafaza ediliyor.

Hücreler bu şişelerin içerisinde canlı olarak tutuluyor, ve sürekli olarak beslenip çoğalmaları sağlanıyor. Bu sayede alınan minicik bir dokudan zaman içerisinde trilyonlarca hücre elde edilebiliyor.

Peki neden hücreler kullanılıyor?

Çünkü bizler hastalandığımız zaman, bakteri veya virüsler direk olarak hücrelerimizle temasa geçiyor ve onları etkiliyorlar.

Özelliklede virüsler canlı kalıp üreyebilmek için hücrelere muhtaçlar. Yani onlar olmadan tutunamıyor ve yaşayamıyorlar. Dolayısı ile bizler her hangi bir bakteri veya virüsü araştırmak istediğimiz zaman, onları canlı tutabilmek ve vücudumuzdaki etkilerini araştırabilmek için laboratuvarlarda hücrelere ihtiyacımız var.

Şimdi gelelim iddiadaki bahsi geçen fetüs dokularına...

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ne İngiltere’de kullanılan Pfizer ve BioNTech aşısında nede Türkiye’nin aldığı Sinovac Biotech aşısının üretiminde her hangi bir insan dokusundan elde edilen hücre kullanılmamıştır.

Bahsi gecen iddia İngiltere’de Oxford-AstraZeneca şirketlerinin üzerinde çalıştığı, ve kullanımı için bugün onay verilen aşı için geçerlidir.

Bahsettikleri hücreler ise HEK-293 ismi verilen, ve 1972’de ailenin onayı ile araştırmalarda kullanım amaçlı, bir fetüsün böbreğinden alınan doku ile elde edilen hücrelerdir.

Şimdi burada iki hassas noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum:

  1. Hücreler böbrek dokusundan elde edilmiştir. Bir biyopsi gibi düşünün bunu, küçük bir parça alınmış fetüsten ve daha sonra laboratuvar ortamında bu dokudaki hücreler çoğaltılmıştır. Yani insanların hayal ettiği gibi öyle sürekli fetüsler toplanıp onların parçalarının aşıda malzeme olarak kullanılması söz konusu değildir.
  2. Bu hücreler 1972’den beri varlar. Normal şartlar altında hücreler sadece sınırlı sayıda bölünüp çoğalabiliyorlar. Fakat araştırmalarda rahatça kullanabilmek için bazı işlemler görerek devamlı çoğalabilmeleri sağlanıyor. Yıllar içerisinde sürekli olarak çoğalan bu hücreler bölünme esnasında mutasyonlar geçiriyor ve orijinal doku ile pekte alakaları kalmıyor. Yani 1972’de alınan HEK-293 hücrelerinin 48 yıldır hala fetüs böbreğini temsil ettiğini söylemek mümkün değildir.

Ayrıca sunu belirtmek isterim; Astra-Zeneca aşının içeriğinde virüs kullanıyor. HEK-293 hücrelerini ise sadece virüsü çoğaltabilmek yani üretebilmek için kullanıyor, zira yukarıda da belirttiğim gibi virüslerin laboratuvar ortamında tutunup üreyebilmeleri için hücrelere ihtiyaçları var.

Üreyen virüsler daha sonra toparlanıp temizlenme işleminden geçiyor ve hücresel materyallerden arınmış oluyorlar. Yani aşıların içerisinde fetüs hücrelerine ait bir şey bulunmuyor.

Türkiye’nin aldığı Sinovac aşısında da zayıflatılmış Covid-19 virüsü kullanıldığı için yine ayni bu şekilde üretiliyor. Aradaki tek fark, HEK-293 hücreleri yerine ‘vero cells’ diye bilinen ve Afrika yeşil maymununun böbreğinden elde edilen hücre hattı kullanılarak üretim yapılıyor.

Peki bu hücreler sadece Covid-19 asışında mı kullanılıyor?

Hayır!

1960’lardan itibaren insan dokularından elde edilen hücreler vasıtası ile bir çok aşı ve ilaç üretilmiştir. Bunların arasında kızamık, su çiçeği, hepatit A aşıları ve romatizma, hemofili gibi hastalıkların da ilaçları bulunuyor.

Hatta son zamanlarda ilaç tedavileri için kampanyalar yapılan SMA’li çocuklarımızın kullanacağı Zolgensma ilacı da HEK-293 hücreleri kullanılarak üretilmiştir.

Fakat sosyal medya uzmanlarımız bunları bilmiyorlar tabii!

Simdi gecelim diğer asilsiz iddialara...

2-Aşı olursak DNA’mız ve genlerimiz ile oynanacak

Yeni teknoloji ile geliştirilen aşıların içeriğinde (İngiltere’nin kullandığı) Covid-19 virüsünün üzerinde bulunan bir proteine ait mRNA kodu bulunur. Bu kodun genetik bir kod olduğu doğrudur.

Fakat mRNA kodu DNA’dan farklıdır.

DNA şifredir, mRNA ise onun deşifre edilmiş versiyonudur.

Ayriyeten bizim DNA’mız, hücrelerimizin içerisinde 'hücre çekirdeği' olarak bilinen ve etrafı zar ile çevirili bir kontrol merkezinin içerisindedir.

Bir yumurta gibi düşünebilirsiniz bunu – yumurta hücreyi temsil ediyor, beyazı hücresel maddelerinin ve protein üretiminin yapıldığı alan, sarisi ise DNA’mızın bulunduğu ayrı bir bölge.

Aşılamada verilen mRNA hücreye giriyor ve direk olarak protein üretim merkezine yönlendirilir. DNA’nin bulunduğu çekirdeğin içerisine girmiyor. Girse dahi DNA’dan farklı bir kod olduğu için onu etkileyemiyor.

Velhasıl aşı ile DNA ve genlerimizle oynanmasında mümkün değildir.

Gelelim bir sonraki iddiaya...

3-Neden maske? neden mesafe?

Bunlar işe yarıyorsa neden aşi, ve nedir bu acele?

Aslında niyetim iddiaların hepsine bu yazıda açıklama getirmekti. Fakat görüyorum ki sözü bayağı uzatmışım. Sizleri daha fazla yormamak adına 3. maddeyi bir sonraki yazımda konu alayım inşallah... :)

Allaha emanet olun.