Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık problemlerinden obezite, tetiklediği önemli hastalıklar nedeniyle sağlıklı yaşam sürmek isteyenlerin en çok mücadele etmesi gereken rahatsızlıklar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Bireyler kilo problemlerine karşı farklı farklı diyet programları uygulasa da bunların çok az bir kısmı başarıya ulaşıyor. Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, diyet yapanlara, her gün tartıya çıkıp hayal kırıklığı yaşayarak diyeti sonlandırmak yerine, ayda bir tartılmayı öneriyor.

İç Hastalıkları, Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, obezitenin yaşlanma gibi yavaş yavaş gelişen bir durum olduğunu, bu yüzden kolay fark edilmediğini söyledi. “Hayat olgunlaştırır” sözüne atıfta bulunan Gümürdülü, “Hayat olgunlaştırır mı olgunlaştırmaz mı bunu bilemem ama hayat dolgunlaştırıyor. Şu kesin; insanlar zamanla kilo alıyor. Çünkü günde 5 kilo almıyoruz, sadece 250-300 gram alıyoruz. Bunu biraz alışkanlık haline getiriyoruz. ‘Biraz kiloluyum ama idare ediyorum’ diyoruz. Bundan sonrası zaten içinden çıkılmaz bir hal alıyor” dedi.

“Obezite tek bir hastalık değil”

Kilo probleminin beslenme alışkanlıkları ile başladığını, anne ya da babadan biri kilolu ise çocukların kilolu olma ihtimalinin yüzde 20 hem anne hemde baba kiloluysa çocuklarda obezitenin yüzde 80’lere çıktığını ifade eden Gümürdülü, “Aldığımız kiloyu veremiyoruz. Aksine almaya devam ediyoruz. Verebilenler de var ama azınlıkta. Çünkü olayı sorun olarak görmüyoruz. Ancak obezite ile ilgili şunu söylemeliyim; obezite tek bir hastalık değil. Obezitenin arkasında o kadar çok arkadaşı, kardeşi hastalık var ki her tarafa genişliyor. Estetik problem dışında, Hipertansiyonla ilişkili, şeker hastalığıyla ilişkili, 

kalp hastalığıyla ilişkili, bizim kendi açımızdan karaciğer yağlanması bugünlerde çok atlanıyor, onunla ilişkili” diye konuştu.

“’Bir kurabiyeden ne olur’ demeyin”

Bir tek kurabiyede 100 kalori bulunduğunu, her gün bir kurabiye yiyen kişinin yılda ortalama 5 ila 7 kilo aldığını belirten Gümürdülü, şöyle devam etti:

“Günde bir kurabiyeden ne olur ki? Bir kurabiye yılda 5 kilo, 20 yılda 100 kilo ediyor. Ortalama 80 kilogram olan bir kişi 1 saat yürüdüğünde kaç kalori harcıyor? 300 kalori, o da kişiye göre. Bazı kişiler geliyor, ‘benim bir arkadaşım var, ne yese kilo almıyor’ diyor. O genetik. Bazal metabolizmayla alakalı. Bazal metabolizmayı şöyle bir örnekle açıklayabiliriz; Bir arabanız var. Garajınız var. Arabayı çalıştırdınız 24 saat hiç hareket etmeden yaktığı benzine ‘bazal metabolizma’ denir. Yani insanın 24 saat boyunca oturur, yatar pozisyonda yaktığı kaloriye ‘bazal metabolizma’ diyoruz. Bazı kişilerin bazal metabolizması yüksektir, bazı kişilerin de düşüktür.”

“İnsülin direncine mutlaka bakılmalı”

“Çok yiyerek zayıf kalan insanları bırakın, kendinize bakın” diyen Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, “Obezite ile mücadelede işi özelleştirmek lazım. İnsanlar tek başlarına kilo veremiyorlar. Verebilenler var belki ama onlarda da şu oluyor. Çok özgüven var, geri alıyorlar. Diyet tedavilerinde şunu gördüm; bir sürü televizyon programı izliyorum. Herkes doğruyu söylüyor. Ama herkes her kişi için doğruyu söylemiyor. Bu glisemik indeksi yüksek gıdaları hepsi yasaklıyorlar. Neden? Çünkü bunu yedikten 1 saat, 2 saat sonra tekrar acıkıyor birey. Bu gıdalara örnek verecek olursak pirinç, şeker ve tatlılar. Hızla yiyorsunuz, hızla tüketiyorsunuz. İnsülin direncinden dolayı kan şekeriniz birden yerlere düşüyor. Böyle saldırırcasına gıdalara gidiyorsunuz, frene basana kadar 3 porsiyon yiyorsunuz. Bu kişinin zayıflaması mümkün değil. İnsülin direnci burada çok önemli. Kilo veremeyen veya kilo alan kişinin mutlaka ve mutlaka insülin direncine bakılmalı” ifadelerini kullandı.

“Zayıf insanlarda insülin direnci olmaz” diye bir şeyin söz konusu olmadığının altını çizen Gümürdülü, “Vardır ama azdır. İnsülin direnci olan bir insanı zayıflatmak çok zordur. Bir kişi hareket etmiyor ama diğer kişiye göre daha az yiyor ama kilo alıyor. Kişi önce kendi vücudunu tanıyacak ve bilecek. Bilemezse de yardım alıp öğrenecek. Çünkü obezite öyle ciddi bir şey ki tahrik eden şey çok” şeklinde konuştu.

“Günde değil, ayda bir tartılın”

Hastalara günde kaç kez tartıldıklarını sorduğunda birçoğundan “5 kez” cevabını aldığını dile getiren Gümürdülü, “Obezite hastalarında takıntı haline geliyor. 150 kiloluk bir tartının standart sapması yüzde 2’dir. Tartıya çıktınız 83 kilosunuz ama 80 kilo geldiniz. 2 gün spor yaptınız. Tartıldınız 1-2 kilo verdiniz. Tekrar tartıldınız standart sapma nedeniyle 82 kilo geldiniz. Böyle olunca kişi ‘Allah kahretsin, su içsem yarıyor. Olmayacak bu iş’ diyerek vazgeçiyor. O yüzden her gün tartılmayın. Ayda bir tartılın. Kıyafetten anlayın bunu. Bu kadar basit aslında.”

“Hızlı kilo veren soluğu plastik cerrahın kapısında alıyor”

Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, 30 kilo fazlası olan kişinin 2 ayda 10 kilo verdiğinde tatmin olmadığını, 30 günde 30 kilo vermek istediğini dile getirerek, şunları söyledi:

“Bu da mümkün değil. Bu kilolar yıllar içerinde alınıyor ve bir anda bunları vermek de çok sağlıksız. Zaten karaciğerde NASH (Non Alkolik Yağlı Karaciğer hastalığı) dediğimiz bir hastalık var. En basitinden onu yapar. Artı, şekil bozukluğu yapar. 1 ayda 30 kilo verdiniz, bu sefer deri sarkmaya başlar. Bu kez soluğu plastik cerrahın kapısında alırsınız. Kademeli şekilde kilo vermek gerek.”

“Aile desteği şart”

Diyet listelerinin de çok uygun hazırlanmadığına dikkat çeken Gümürdülü, “Listede brokoli, brüksel lahanası, kibrit kutusu kadar peynir var. Bunun uygulanabilirliği var mı? Her evde bulabilir misiniz? Kilo verdikten sonra hangi sofraya oturacaksınız? Ailenizin yemek yediği sofraya. İşte o sofrada verin kiloyu. Az yiyerek yapın bunu. Ailede şu desteği sağlayacak. Glisemik indeksi yüksek gıdaları aile azaltacak. Şunu söyleyeyim. Bugünün zayıf insanları 5 yıl sonrasının kilolu insanları. Bugünün obez insanları 5 yıl sonrasının morbid obez insanları olacak” dedi.

Obezite tedavisinde balon yöntemi

Obezite ile mücadelede kendilerinin balon yöntemini kullandıklarını kaydeden Gümürdülü, “Herkese balon takılmalı mı? Hayır. Ben hastalar gelince şunu söylüyorum. Gerçekten kilo vermek istiyor musun? Balondan ne bekliyorsun? Bir de şöyle hastalar var; ben yiyeyim, balon beni zayıflatsın. Böyle bir şey yok” diye konuştu.

Kelepçe yönteminin artık çok fazla kullanılmadığına dikkat çeken Gümürdülü, şöyle devam etti:

“Kelepçede 2 tane ameliyat geçiriyorsunuz. Bu kadar cerrahi müdahaleye gerek yok. Balon tedavisinde ise mideye bir balon koyuyoruz. Yani Türkçesi şu; iki buçuk porsiyon gıda koyuyoruz oraya. Mide maksimum 3 porsiyon alabildiği için kişi yarım porsiyon yediğinde ‘mide fesatı’ derler ya mide ağrıları başlıyor ve yemiyor. Bu tedaviyi endoskopik olarak yapıyoruz. Ameliyatsız şekilde ağızdan yutturuyorsunuz. Ağızdan geri çıkarıyorsunuz. Herhangi bir yan etkisi de yok. Ortalama 8 ay-1 yıl kalabiliyor midede. Çıktıktan sonra hastanın vücudu artık onu idrak etmiş oluyor. 1 yıl içerisinde 30 kilo vermiş bir birey zaten o motivasyonla devam ediyor. Bu işte psikolojik destek de çok önemli. Balonu takıp hastayı gönderirseniz o hasta kilo veremez. Bu iş ciddi bir ekip işi. Ben 15 günde bir çağırıyorum ve hastaya her gün tartılmaması gerektiğini söylüyorum.”