Reis Cemaat'in vazosunu kırdı

Hayatta kaybedilen bazı şeylerin geri getirilmesi mümkün değildir. Cin şişeden çıkınca bir daha onu şişeye koymaya gücümüz yetmez. Ok yaydan çıktığı zaman fırlatılan oku havada yakalayıp tekrar yay'a takmaya gücümüz yetmez. Birde kırılan vazoyu tamir etmeye gücümüz yetmez.


Uzun bir süreden beridir fitnecilerin fesatlıkları, nifak sokucuların yoğun gayret ve çabaları, istikrara kavuşan ülkenin huzurundan huzursuz olan baronların, yoğun kan lobilerinin ve çıkar çevrelerinin kazanların altını hiç söndürmeden kaynatmaları neticesinde Cemaat ve hükümet arasında iplerin gerilmesine ve tatsızlıkların meydana gelmesine sebep olmayı başardılar.


Bu şer şebeke ve karanlık güçlerin yoğun faaliyetlerinden etkilenen Başbakan Erdoğan dün gece katıldığı televizyon programında Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili yaptığı açıklama ve gösterdiği kararlılık neticesinde onu her zaman destekleyen Cemaat'in vazosunu ne yazık ki kötü bir şekilde kırmıştır. 'Keşke kırmasaydın vazoyu Reis!' Demek geldi içimden.


Neden Reis dediğime gelince; Erdoğan siyasi hayata başladığı Milli Türk Talebeler Birliğinden seçildiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına kadar hep ona Reis denilmiş ve şahsına Reis lakabı yakıştırılmıştır.


Korkarım ki Reis'in kırdığı vazonun parçalarını bir daha bir araya getirmesi, parçaları lehimleyip monte etmesi hiç de kolay olmayacak ve iktidar olduğu günden bugüne değin sahip olduğu en güçlü partnerini kaybetmiş olacaktır.


Türkiye'nin siyasal tarihine damga vuran, tarihin altın sayfalarına adını yazdıran, Kürt sorunu gibi ülkenin en ağır sorununu çözmek için ülke ve dünya muhalefetine, Ergenekonculara, Cuntacılara ve Balyozculara rağmen büyük risk alan Erdoğan'ın seçim arifesinde böyle bir kararı alması ve Cemaat'i karşısına alması bana göre büyük bir hata olmuştur.


Cemaat'e yakın yayın organlarını da “karşı taraf” olarak tarif edip onları bir “taraf” olarak açıklaması da Cemaat'in ruhunu şimdiden çok inciteceğini söylersem, sanırım çok da abartı olmayacaktır.


Bekleyip göreceğiz...


Oysaki kaç gündür Gülen Hocanın açıklamalarını, tepkilerini, sitemlerini, bir İslam aliminin en yüksek düzeyde gösterebileceği tepkiyi en kibar ifadelerle dile getirmesi, başta Başbakan ve Ak Parti, Gülen'in tepki ve ifadelerini iyi okumaları ve o ifadelerin ne anlama geldiğiyle ilgili kafa yormaları gerekirdi.


Diyarbakır ve Güneydoğu'daki dershanelerle ilgili her kim başbakana bilgi vermişse doğru bilgiyi vermemiştir ve başbakanı yanıltmıştır. Hizmet hareketinin Diyarbakır ve bölgede öğrencilere yönelik verdiği hizmet, hükümetin eğitim alanında verdiği hizmete eş değer olduğunu söylersem inanın abartı olmayacaktır.


Şimdi bu satırları okuyan bazıları beni, Cemaat yanlısı olarak belleyebilir ve o yüzden Dershanlerin kapatılmasına karşı çıktığımı düşünebilirler. Ancak bu yaklaşım asla adil ve doğru olmayacaktır.


Kesinlikle benim şimdiye kadar Cemaat'le doğru veya dolaylı yoldan asla bir temasım olmamıştır.


Cemaat'ten tek bir insanı dahi tanımıyorum. Sadece Cemaat'te yakın olduğunu söyleyen bir iki dostum var, onlarla da ay da yılda bir görüşürüm.


Ben şimdiye kadar AK Parti hükümetinin attığı bütün adımlarını ve doğru politikalarını, aldığım ağır eleştirilere rağmen destekledim ve doğru olduğuna inandığım bütün açılımlarını sonuna kadar savundum. Ancak Reis Erdoğan'ın; Dershanelerin kapatılıp özel okullara dönüştürülmesi kararına, Cemaa'ti karşısına almasına ve seçim arifesinde ayağına kurşun sıkmasına da gönlüm razı değildir.


Dershane ve etüt merkezlerinin kanunla kapatılması ülkeyi, özellikle Doğu bölgelerini ve Doğu'nun kalbi olan Diyarbakır'ı vuracaktır. 120 bin öğretmen ve 29 bin derslik açığının olduğu bir yerde eğitimin eksiğini gideren bu kurumları kapatmak, özel ders alamayan ve özel okula gitmeye gücü olmayan çocuklarımızı çaresizliğe mahkum edecektir. Bu kurumlar kapatıldığında ülke geneline adil bir şekilde yayılmamış olan eğitim kalitesinin sonucu olarak ciddi bir fırsat eşitsizliğini de doğuracaktır.


Bugün sadece Diyarbakır'da Gülen hareketine yakın dershaneler; binlerce öğrenciye eğitim, gelecek ve yarınlar adına umut olmuştur. Hükümetin yapamadığını yapmış ve onları birer katma değer olarak ülkenin katma değerine değer kazandırmıştır. Final dershanesi yılda 13 bin öğrenciye ücretsiz eğitim vermektedir.


Bir taraftan öğretmen kalitesinin yetersiz olduğu, bir taraftan PKK'nin baskısı ve diğer taraftan da BDP'nin eğitime çomak soktuğu bölgede, eğitimde Doğu ile Batı arasında uçurumlar kadar fark yaratılması yetmediği gibi birde buna dershanelerin kapatılmasını eklediğiniz zaman, yandı gülüm keten helva, varın Doğu çocuklarının halini siz düşünün artık.


Hiç kimse kusura kalmasın Diyarbakır ve bölgede dershanelerin kapatılması demek PKK ve PKK gibi çıkacak örgütlere yakıt sağlamaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.


Dershaneler konusuna devam edeceğim ancak size bir örnek vereyim. Geçen gün bana Diyarbakır'dan bir e-mail geldi. Yoksul bir baba Gülen hocaya yakın bir dershaneye gitmiş. Kız çocuğunun başarılı olduğunu ve okutmak istediğini söylemiş, dershane yetkililerinden yardım istemiştir. Dershane yetkilileri; kız çocuğunu almış, okutturmuş. Yetmedi üstüne birde aileye maddi destek sunmuş ve diğer 4 çocuğunu da okutturmuşlardır. Kız çocuğu da azim gösterip Ankara Hacetepe Üniversitesini kazanmıştır.


Şimdi eğer dershane olmasaydı yoksul babanın kızı Hacetepe'yi kazanabilirler miydi? Asla!


Yani şu aşamada dershanelerin kapatılması hem ülkeye ve hem de bölgeye hayır ve fayda getirmeyecektir. Hükümetin bu kararından vazgeçmesi, ülkeyi rahatlatması ve bu gerginliği sonlandırması gerekir. Aksi halde bunun faturası ülkeye ağır olacağı gibi yaklaşan yerel seçimlerde de dershanelerin faturası Ak Parti'ye de ağır olacaktır. Yol yakınken Reis dönmeli ve kırdığı Vazo'yu tamir etmelidir...