PKK ‘barış’ mı istiyor, ‘taktik ateşkes’ peşinde mi

Avni Özgürel’in Kandil söyleşileri PKK ile müzakere tartışmalarını yeniden başlattı. PKK gerçekten barış mı istiyor yoksa taktik bir ateşkes peşinde mi belli değil. Müzakereci kesimlere bakarsanız PKK barış istiyor. Benim kanaatime göre PKK barış değil taktik bir ateşkes peşinde. Zaten Mart 2012’de “PKK pazarlığa mecbur” diye yazmıştım. PKK’nın kalıcı barış istediğine ilişkin tatmin edici bir veri yok elimizde. Avni Özgürel’in “Test ettim onayladım Murat Karayılan samimi olarak barış istiyor” açıklamalarıyla bir devlet, toplum PKK’nın samimiyetine güvenemez

2012 için PKK “analistleri” “PKK’nın açıklamalarını esas alıp baharla birlikte büyük çatışmalar çıkacak 2012 çok kanlı geçecek” yazarken ben, “PKK’nın eylem yetenekleri gittikçe zayıflıyor, 2012 yılında PKK 2011’den daha fazla eylem yapamayacak, daha az eylem yapabilecek” argümanını işlemiştim. 7 Mart 2012 tarihinde “PKK pazarlığa mecbur” başlıklı yazımda da şu üç gerekçeyle PKK’nın 2012 de ateşkes isteyebileceğini anlatmıştım:


1) PKK’nın Suriye’deki kolu PYD Esad rejimi sonrası için Kürt bölgesinde özerklik çalışmalarını tamamladı. Zaten Esad PKK’nın bölgeye yerleşmesine izin verdi. Suriye’de PYD altı okul açtı. PKK 1500-2000 militanını Suriye’ye kaydırdı ve Esad sonrası çıkması planlanan çatışmalara hazırlık yapıyor. PKK için Esad’ın devrilmemesi çok iyi bir senaryo ama PKK da Esad’ın kalamayacağını biliyor. Yani PKK Suriye’deki kazanımlarını korumak için çaba harcıyor. Bunun için de Türkiye’ye ayırdığı güçlerini Suriye’ye yönlendirmiş durumda ve bu nedenle de ATEŞKESE ihtiyacı var.”


2) Yeni teknolojik imkânlar PKK’yı korkutmuş, yıldırmış durumda. Bu nedenle de PKK bu teknolojiye karşı savaşmanın aptallık olduğunu biliyor ve ATEŞKESE ihtiyacı var.”


3) KCK operasyonları, PKK’nın dağda verdiği kayıplar sonrasında PKK istediği oranda şiddeti tırmandıramaz. Oysa PKK, baharı kana bulayacağız devleti imha edeceğiz türünden yüksek perdeden tehditler savurdu ve tabanında umut yarattı. Şiddeti yeniden başlattığında hem yarattığı beklentiyi karşılayamayacak hem de yeniden yenilecek. Bu, PKK’nın tabanı gözündeki ‘Kürtlerin jandarması’ imajını bitireceği için PKK tehdit savurduğu düzeyde şiddeti arttıramaz. Bu nedenle de ATEŞKESE ihtiyacı var.”

Son sürçte PKK barışa yakın diye ortaya konan tüm argümanlar Mart 2012’de yazdığım bu argümanları destekliyor. PKK’nın ve bazı müzakerecilerin “barış” opsiyonunu masaya yatırması ile Suriye’de Esad rejimine yönelik Annan Planı sonrasında başlayan ikinci dalga baskının etkisi arasında bir paralellik var. Dikkat ederseniz uluslararası kamuoyu Esad’a ikinci kez baskıyı arttırmaya başladığında, Esad’ın artık Suriye’de tutunma olasılığının giderek zayıfladığı bir dönemde PKK yeniden “barış” demeye başladı. Bu zamanlama bile tek başında PKK’nın stratejik aklının Suriye’deki gelişmelere endeksli olduğunu gösteriyor ve Suriye’deki kazanımlarını kaybetmemek için bir süre Türkiye’yi oyalama peşinde. Bu nedenle ben PKK’nın kalıcı bir barış değil taktik bir ATEŞKES istediğini görüyorum.

KCK operasyonlarının örgütün iflahını kestiğini, İHA’ların hareket kabiliyetini azalttığını bu nedenle de eylemlerini İHA uçurulmayan bölgelere, örneğin batı yayına, kaydırdığını, sağır sultan bile biliyor artık. Batı yayında PKK’nın kalıcı olamayacağını PKK bildiğinden bu süreci en az kayıpla atlatmak için PKK bir taktik ATEŞKES peşinde.

Murat Karayılan’ın Avni Özgürel ile yaptığı söyleşi de çelişkilerle dolu. Bu da PKK’nın barış değil taktik bir ateşkes istediğini gösteriyor.


Murat Karayılan ve bu arada Avni Özgürel bazı gerçeklerin üstünü örtüyor. Karayılan Örgürel’e Silvan saldırısıyla ilgili “
PKK içinde kimi unsurların barışı provoke etmiş olabileceğini” söylüyor. Oysa Aynı karayılan hem Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada hem de Taraf’a yazdığı mektupta Silvan saldırısını savunmuş şöyle demişti: “Silvan’daki çatışma da yine devletin gerillalarımızı imha etmek istediği bir çatışma olarak cereyan etmiştir. Savunma kutsal bir haktır. Bir canlıyı öldürmek üzere gelen bir saldırgan karşısında, o canlı kendini savunma hakkına sahiptir. Silvan’daki olay da böyle bir olaydır. Fakat bir yıl öncesinden, seçim sonrasında şiddet kullanarak bizi geriletmeyi kararlaştıran AKP, Silvan olayını kendisine bir gerekçe yapmıştır.”

Karayılan’daki bu açık çelişkiye rağmen “Karayılan’ı samimi buldum” diyen Özgürel’in “Karayılan’ı samimi bulmasını” samimi bulmadım. Başka bir iş var bu samimiyet reveransında.

Karayılan Örgürel’e “Oslo görüşmelerinin tutanakları sadece üç yerde var. Bir, bu görüşmeye aracılık eden İngiltere’de var. MİT’te var. Bende var ve PKK içinden sadece 11 kişi gördü bunu. O belgeler PKK’dan sızmış olamaz. BDP binasında bulunan belgeleri oraya polis koydu” diyor. Özgürel nasılsa bu açıklamayı da ikna edici bulmuş olmalı ki Karayılan’ı samimi bulduğunu söylüyor.

Oysa PKK’da 11 kişiden başka kimse görmedi dediği mutabakat metinlerini BDP’li Şerafettin Elçi’nin 26.09.2011 tarihindeki söyleşisinde Neşe Düzel’e verdiği bilgiler yalanlıyor. Elçi “BDP milletvekillerinin hepsi değil ama üst düzeyde birkaç kişi, biz bu protokolü gördük. Seçimin hemen arifesindeydi” diyor. BDP’lilerin gördüğü protokoller daha sonra Diyarbakır BDP’de yakalanıyor. Sonra MİT’çiler o belgeleri MİT’i yıpratmak için Polis oraya koydu diye yalan uyduruyor. PKK onlara katılıyor. Müzakereciler de iman edip destekliyor bu yalanı.

Özetle, Karayılan taktik bir ateşkes yapabilmek için yalan söylüyor. Bizim müzakerecilerse bunu “BARIŞ” diye yutturmaya çalışıyor. PKK’nın Özgürel söyleşisinden hemen sonra Hakkâri’de yedi askeri şehit etmesi Özgürel’in ve müzakerecilerin ne kadar yanıldığını gösteriyor. PKK’nın saldırısından çok kurumlarımızın ve aydınlarımızın gafleti acı veriyor bana. Başından beri söyledim PKK sınır dışına çekilmeden barış hayal ve PKK ile müzakere yapılmamalı. Çünkü PKK sadece PKK değildir onlar Türkiye içinde olduğu sürece barış girişimini sabote edeceklerdir…

(Emre Uslu'nun paylaşımından alınmıştır)