Piyasaların 9 Aralık senaryosu



Çalışmalar 8-9 Aralık tarihlerinde Brüksel'de yapılacak zirveyle son şeklini alacak ve kamuoyuyla paylaşılacak. Piyasalar da bu zirveden çıkacak sonuçları tahmin edip pozisyon almaya çalışıyorlar. Açıklamalar sonrasında da beklentileri ile ne kadar uyumlu olup olmadığına bakıp pozisyonlarını yeniden değerlendirecekler.

Beklenen sonuç ne?

Zirve, Euro üyeliğinin mevcut konumunda (yani 17 ülkeyle) devam edebilmesi için son bir şans olarak görülüyor. Yine de herkes çok temkinli. Bugüne kadar birkaç kez önemli kararlar alınabilmiş olsa dahi uygulanamadı. Üstelik bugün daha da zor kararlar gündemde. Otoriteler bölgede bir mali (fiskal) birliği oluşturmaya çalışıyorlar. Bu sayede parasal birliği (yani Euro'yu) kurtarabileceklerini umut ediyorlar.

Almanya'nın ikna edilebileceği bir mali birlik üye ülkelerin bütçe politikalarındaki yetkilerin ellerinden alınması anlamına gelecek. Almanya ve AAA kredi notundaki diğer ülkeler (örneğin Hollanda, Fransa, Finlandiya) bir ölçüde herkesin adına ne yapılacağını belirleyecekler. Örneğin, istenildiği gibi vergi oranlarıyla oynanamayacak. İstendiği kadar harcamaları artırılıp azaltılmayacak. Bütçe açıkları Maastricht kriteri olan ekonomilerin % 3'ü seviyesinin üzerine çıkarılmayacak. Hatta üye ülkeler bütçelerini kendi parlamentolarında onaylatmadan önce Avrupa Komisyonu'na sunup ön onay almak zorunda bile kalabilecekler. Tüm bu kurallar ve prosedürler anayasalarına yazılacak ve kurallara uymayanlara otomatik yaptırımlar uygulanacak. Birçok ülke 10 yıl önce Türkiye'nin IMF karşısındaki konumuna düşecek. Bunlar yapılmadan "ortak tahvil" çıkartmak mümkün olmayacak.

Bu ve benzeri kararlar açıklandıktan sonra Avrupa Merkez Bankası (ECB) devreye girecek. "Tamam artık devletler gereken kararları aldı" diyerek ikinci piyasadaki devlet tahvili alımlarını hızla artıracak. İtalya ve İspanya gibi ülkelerin tahvil faizlerini % 4 ve altına indirecek (ki bu ülkeler geri ödeyemeyecekleri maliyetlerde borçlanmak zorunda kalmasın, Grafik 1). Hatta ECB ikinci piyasada devlet tahvili alıp destek vermek yerine IMF üzerinden dolaylı bir şekilde devletlere kredi verecek. AAA notlu ülkeler bunu kabul edecek, çünkü IMF verdiği krediler karşılığında çok sert reformlar ve tedbirler isteyecek. Ayrıca verilen sözlerin takipçisi olacak. Yine 10 yıl önce Türkiye'ye yaptığı gibi.

Euro otoriteleri bu son virajda piyasaların neleri beklediğinin ve beklentileri karşılayamazlarsa nelerin olabileceğinin son derece farkındalar. Bu nedenle muhakkak ki bir tür mali birlikteliği sağlayacak kararları alacaklar. Alacakları kararlar hemen ertesi gün uygulanabilecek kararlar olmayacak. Çünkü kararların bir anlamı olabilmesi için en az 17 Euro üyesinin ve hatta mümkünse 27 AB ülkesinin parlamentoları tarafından görüşülüp onaylanması gerekecek. Ve bu da doğal olarak ne kısa sürede yapılabilecek ne de kolay olacak. Ama yine de bu yönde alınacak kararlar piyasaların bir süre rahatlaması ve bugün takındığı göreceli iyimserliği devam ettirebilmesi için yeterli. Kaldı ki, ECB'nin hemen devreye girip daha fazla tahvil alması, hızla % 1,25 olan Euro politika faizini % 0,50'ye kadar indirmesi ve bölge bankalarına yaptığı fonlamanın vadesini 3 yıla kadar uzatması piyasaları rahatlatan önemli destekler olacak. Bankalara geçen hafta FED ile ortaklaşa temin edilen ucuz dolar imkânının yanına ucuz Euro imkânı eklenecek. (Grafik 2)

Ama bu da sorunu çözmeyecek

Öte yandan kısa bir balayı sonrasında piyasalar yeniden gerçekleri görmeye başlayacaklar. Çünkü mali birlik Euro Bölgesi'nde ekonomilerin yeniden canlanıp büyümeye geçmelerini sağlayabilecek bir mekanizma değil. Üstelik ülkelerin mali birliğe uymak için tasarruf yapmaları ekonomilerini çok daha fazla boğacak. İddialı tasarruf tedbirleri açıkladıktan sonra ekonomisi son 3 yılda % 10'dan fazla küçülünce tasarruf tedbirlerini zaten yapamaz konuma gelen Yunanistan'ın hatasını tekrarlamış olacaklar. Bu hatayı İtalya ve İspanya gibi büyük ekonomilerin yapması krizin bölgeye olan maliyetini daha da artıracak ve kalıcı çözümü daha da zorlaştıracak.

Kalıcı çözüm, Euro'nun bu sorunlu ekonomilerinin rekabet güçlerini artırıp kendilerine bir büyüme motoru yaratmaları sayesinde olabilecek. Bunun da bugün için en kolay ve etkili yolu, sorunlu ülkelerin önce borçlarının bir kısmını ödemeyerek nefes almaları, sonra da Euro dışına çıkarak yeni para birimlerini devalüe etmeleri ile mümkün. Çünkü mali birlik ya da rekabet gücü elde edilebilecek nominal (Euro) ücretlerin düşürülmesi gibi önlemler geniş kesimler tarafından kabul edilmeyecek ve ister politikacı isterse de teknokrat hükümetleri bunları gerçekleştiremeyecekler.

Kaldı ki bu son çabanın yeterli olmayacağını ve kalıcı çözümün Euro'nun 7-8 tane Kuzey Avrupa ülkesine özel bir para birimi olarak devam edeceğini görenlerin ve buna göre de B planı geliştirmeye başlayanların sayısı çoğalmaya başladı. Acaba neden TUI gibi dünyanın sayılı turizm şirketlerinden biri Yunanistan'daki müşterileri ile gelecek yılın anlaşmalarına ödemelerini "drahmi" olarak yapabileceği yönünde madde koyduruyor? Acaba neden EasyJet müşterilerine Euro'nun bölünmesi durumunda hizmetlerin aksamayacağı garantisi veriyor? Acaba neden Japonya'nın global yatırım bankası Nomura, 2 yıldır kriz devam ederken yapmadığı şeyi son bir ayda yapıp tüm Euro Bölgesi devlet tahvili portföyünü boşaltmaya karar veriyor ve peşinden de müşterilerine Euro'dan çıkan ülkelerin Euro cinsi tahvillerinin hukuki durumunu analiz eden araştırmalar yayınlıyor? Acaba neden Almanya Maliye Bakanlığı hükümetin ulusal banka kurtarma fonu Soffin'i yeniden faaliyete geçiriyor? Acaba neden İngiltere'nin banka regülatörü FSA bankaların stres testlerine Euro'nun bölünme senaryosunu koyduruyor? Acaba neden FED bir anda diğer merkez bankalarına yanaşıp dolar likiditesini artırıyor? Çünkü hepsi kalıcı çözümün ne olduğunu ve buna göre hazırlıklı olmak gerektiğini görüyorlar.

Ve muhteşem bir zamanlamayla tam da zirve öncesinde Euro Bölgesi'ndeki AAA ülkelerin notunu düşürebileceği uyarısını yapan S&P de aslında bu ülkelere "diğerlerini sırtınızda taşımayın, taşırsanız hep beraber çökersiniz" diyor.