Her şey 22 Mart 1890 yılında başladı. Zararsız ve içki içmeyen bir delikanlı Birmingham’da Rainbow Pub isimli bir bara gider ve zencefilli alkolsüz birasını yudumlarken diğer müşteriler tarafından sözlü saldırıya uğrar. Dışarı çıkıp eve gitmek ister ama dövülür ve üç hafta hastanede yatar. Kafatasında yarıklar oluşur, bir kaç kemik de ameliyatla alınır.

Türkiyeliler ve diğer göçmen gruplar arasında Londra en tercih edilen ve bu sebeple kozmopolit olan şehir olsa da endüstrileşme, işçi sınıfı, fakirlik ve hatta çok yemenin ve şişmanlığın tarihinde Birmingham’ın ününün önüne hiç bir şehir geçemez. Bir önemli özelliği daha var. SUÇ…

George isimli delikanlının yaralanması olayında ilk kez kullanılan bir şey ortaya çıkar; ‘Peaky Blinder’. Kasketliler…1920’li yıllarda Birmingham civarında kol gezen sokak terörünün başlangıç başlatıcısıdırlar.

Şikago’daki sokak terörüne benzetilirler ama hiçbir hırsızlık olayına karışmazlar, mafya gibi para kazanmak amacında değildirler. Temelinde endüstrileme çabalarının sonucu ağır işçilik koşulları, çalışma saatleri ve çok çocuğa bakma sorunu ve göç yatar. Yarattıkları sokak terörünün ana sebebi de fakirlikleri, protestan değil katolik olmaları ve ırkçı saldırılardır.

Birmingham, Manchester, Liverpool, Londra şehirlerinin endüstriyel dönüşümü, fabrika sistemi, şehrin fakir, rezil, zavallı arka sokakları ve kendi sokağını koruma isteği önemlidir.

Birmingham’daki suç her ne kadar yerli İngiliz veya İrlandalılar tarafından işlenmese de bugün bile devam eden bir yanı vardır. Ama yine de efsaneleşmiş olması, polisi uzun yıllar uğraştırması, mafya özelliğinde olmaması, üyelerinin nasıl giyinip nasıl göründüklerine özen göstermeleri bakımından ilginçtir.

Kavgaları yoğun ilgi gören gazete haberi olduğu için onlar da magazin gazetelerinin kaçıncı sayfasına hangi kavgalarıyla konu oldukları ve nasıl göründükleri konusu ile yakından ilgildirler. Victoria Çağı ünlülerdirler ve takipçileri önemlidir. Kısa süreli olmak kaydıyla hapis cezası da alınmış ve bu gazetelere haber olmuşsa çıkışta pek çok kişinin hayran olduğu kahraman olunabilir.

Kadınlar da sokak hareketlerinin bir parçasıdır. Hatta bazıları erkekler kadar azılıdır. Julia Giblin mesela…15 yaşında ve eteğinde topladığı taşları polise atarken yakalanır ve en azılılardan olsa da kendisi gibi bir sürü sokak kahramanı vardır. Sessiz ve eylemsiz kalınca bir şey olunamayacağını yaşayarak gören Victoria Çağı fabrika işçileri.

Kabadayıdırlar, para için değil ama ün salmak ve ırkçılıktan bezdiklerini dile getirmek için zarar vererek ses getiren, kült olan, beğenilen, sevilen ve hatta taklit edilen saldırganlardırlar. Sokak çeteleri kendi alanlarını korumak, var olanı genişletmek için yakın bir tarihe kadar ülke topraklarını genişletme amacında olan ülkelerin küçük modelleridirler sadece.

Hiç bir şeyi olmayan gençlerin sokak kavgalarını şiddetlendiren bir de kendini bilmez bir papazın köy köy dolanıp halkı Katolik İrlandalılara karşı kışkırtması ve onların yamyam, yalancı ve hırsız oldukları yalanını yaymasıdır. Yani ırkçılık sokak gösterilerinde ve kavgalarda belirleyici olur. Zaten iş, aş ve gelecek vaat etmeyen yaşamları kendilerini hiç hissetirken onlar bilinçli olarak bir kült yaratırlar ve ekol olarak uzun süre gündemde kalırlar.

Üç kardeş…John, Samuel ve Joseph kardeşler ‘The Sheldons’ olarak şehrin gelmiş geçmiş en tehlikeli suçlularıdır. Kalpazandırlar, adam dövme, polis taşlama ustasıdırlar. Ama yine de para kazanmak değil şöhret edinme ve egemen oldukları sokakları genişletme temel motivasyonlarıdır. Maskülenlik baskındır ve dolayısıyla bununla ilintili olan fakirlik, dövüş, çaresizlik. Ama yine de klasik tanımıyla suç çetesi değildirler, soygun ve benzeri şeyler için organize olmamıştırlar.

Peaky Blinders olarak isimlendirilen dövüşçülerin ilk liderlerine bakıldığında tamamı çalışan işçilerdir. Bu dönemde 12 yaş üzeri herkesin kolayca iş bulması mümkündür ama yine de İrlanda kökenli, dövüşe meraklı genç erkekler amele takımdır, iyi para kazanacakları bir becerileri yoktur, bu sebeple fakirdirler. Kaldı ki nüfusları çoktur, bu dönemde orta sınıf daha az çocuk sahibi olurken işçi sınıfı düzenli ve hızlı bir üreme çabasındadır. Oynayacak odaları, bahçeleri, göz kulak olacak yetişkinleri olmadığı için sokaklar oyun alanlarıdır ve sokak gösterileri, kavgalar da kendiliğinden gelişir.

Thomas Joyce da Birmingham’ın Park Caddesi’nde aşırı fakir İrlandalıların yoğun olduğu, yarım milyon insanın dip dibe, zor şartlarda fakirlikten ölerek yaşadığı yerde ortaya çıkar. Bu bölgeye polis bile karanlıkta girmeye korkar. Suç ve sokak dövüşleri o kadar yaygındır ki Birmingham İngiltere’nin en geniş sabıkalı fotoğraf koleksiyonuna sahiptir ki tarihçilerin işçi sınıfının tarihini yazmaları açısından çok önemlidir. Diğer hayatların anlatılması ve suçluların hayatlarının analiz edilmesi için essiz bir kaynaktır; sokak kabadayıları, kaybedecek şeyleri olmayan fakir insanlar, çalışarak hiç bir zaman iyi bir ekonomik ve sosyal seviyeye gelemeyeceğini bilen insanların hayatları…

Charles Dickens o dönemki Birmingham’ı dünyadaki cehennem olarak tanımlar. Endüstrileşme çarkları ve alevi ne kadar da kafamızdaki cehennemi andırıyor. Ortalama ömür 45 yıldan azdır, her beş çocuktan biri beş yaşına varmadan ölür.

İngiltere’nin ilk modern çete tarihinin ayrıntılarına BBC’nin heyecanla beklenen bölümleriyle vakıf olabilirsiniz. Bu dizinin çektiği ilgi araştırmacıları da harekete geçirdi ve aslında 1920’li yılların fenomen olan suçlularının kökenine bakmak ve daha iyi anlamak için çıkış noktasına, zamanına bakmak ve nedenini irdelemek olduğuna inanıyorlar. Ancak şehir tarihçilerinin, suç çalışan arşiv yorgunlarının ortaya çıkardıkları belgesel tabi daha inandırıcı ve gerçekçidir.

Okullarda belli bir yaşa kadar bedava olan sıcak öğle yemeği uygulamasından şehir merkezlerinde kurulan spor salonlarına kadar 21. yüzyılın şehir hayatında var olmaya başlayan uygulamalar ve uğraşlar bu sokak çeteleriyle ilintilidir.