Gregory Jusdanis, Yunanistan\'ın modernleşme tecrübesini tartıştığı \'Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, Millî Edebiyatın İcad Edilişi\' adlı kitabında, 1922\'de \'Türk ordusunun Küçük Asya\'daki bölgelerin denetimini ele geçirmeye çalışan Yunan kuvvetlerini bozguna uğratması[nın]\' Yunan toplumunda \'mahşerî boyutlara varan millî bir travma olarak yaşadı[klarını] bildirir ve bu durumun millî ideolojinin yeniden değerlendirilmesine yol açtığını söyler.

Bu bozgunla birlikte, \'Bizansçılık ile romantik Helenciliğin bileşimi olan\' Megali İdea yıpranmış; dolayısıyla \'Yunan toplumunu işe yarar bir ideolojiden mahrum bırak[mıştır.]\' Jusdanis\'e göre, \'Milleti ve devleti, yani milletin etnik-dinsel kimliklerini modern seküler varoluşla bütünleştirme yolundaki\' Megali İdea\'nın başarısızlığa uğraması, \'Yunanistan\'ın üzerine inşa edildiği çelişkileri[n] açığa çık[masına]\' yol açmıştır.

Peki, sonra? Megali İdea\'nın yerine neyin konulacağına ilişkin olarak özellikle Metaksas diktatörlüğü döneminde, 1936\'da, muhafazakârların \"siyasî uyumsuzluğa ve sosyalizmin yükselişine verdikleri cevap, klasik kültüre dayanan ve Ortodoksluk ve Bizans mirası ile pekiştirilmiş bir \'Üçüncü Yunan Uygarlığı\' \" projesidir. Jusdanis\'in belirttiğine göre, \'liberal burjuva unsurlar [ise] estetik bir bilinç öner[mekteydiler.] Bu estetik bilinç, özerk bir estetiği öngörüyor ve bunu, \'kültürü[n] estetize edilmesinde kullandıkları vazgeçilmez bir araç\' olarak görüyorlardı.

Bu \'estetik bilinç\' nasıl işlemekteydi? Jusdanis, bunu Yorgos Theotokas\'ın deyişiyle, \'klasik olanla modern olanı kaynaştırma teklifi\' olarak okuyor ve şöyle diyor: \'Doğu ve Batı, yerel ve kozmopolit, dinsel ve seküler, geleneksel ve modern, devlet ve millet, Romalı ve Helen\'... Yunanlılar, \'geleneklerine sahip çıktıkları halde yine de Avrupalı olabilirlerdi; miraslarına sadık kaldıkları halde yine de modern olabilirlerdi\'.

Avrupa\'nın \'özerk estetik\' inşası, sanatların \'saray, kilise ya da şenlik praksisiyle bütünleşmiş\' olmaktan çıkması, 18. yüzyılda olmuştur. Jusdanis\'in Schultze-Sasse\'den aktardığına göre, \'sanat Onsekizinci Yüzyılın ikinci yarısında ayrıcalıklı bir kültürel etkinlik alanı olarak ortaya çık[mış]\' ve,- burası çok önemli, \'toplumun işlevsel ve toplumsal farklılaşmasının olumsuz yan etkilerini askıya alabilen bir mutabakat ve kurtuluş alanı olarak görülmeye başlan[mıştır]\'.

\'Burası çok önemli\', evet, çünkü modernleşme krizlerimize de çözüm sunabilecek özerk bir estetik bilinç, bizim medeniyetimize içkin olan (mündemiç; immanent) bir bilinçtir. İslam medeniyetinin edebiyat ve elbette şiir alanında, edebî enstrümanlara, özellikle de metafora başvurarak dinsel ve kanonik olandan özerkleştiğini gösteren örnekleri burada zikretmeme gerek yok. Sadece edebiyatta değil, resim alanında Erol Akyavaş\'ın, Ergin İnan\'ın, Peyami Gürel\'in eserleri, sinemada Derviş Zaim\'in filmleri [özellikle de \'Cenneti Beklerken\' ve \'Nokta\'] bu özerk estetik bilincin somut örnekleridir.

Dayatma, mutaassıp bir Medeniyet inkârcılığından veya sanatın özerkliğini-dolayısıyla da, toplumun farklılaşmış olduğunu göz ardı ederek- kabullenemeyen kanonik ısrarcılıktan geliyor. Bu iki engel, önünde sonunda aşılmak ve özerk estetik bilincin İslam medeniyeti içinde yeniden üretilmesine imkân tanımak zorundadır. Defalarca yazdım, bir daha tekrar edeyim: İslam medeniyeti bir Estetik medeniyettir! Özerk estetik bilinçle İslam\'ın herhangi bir çelişkisi olamaz...

Jusdanis\'i iyice okursak, bu bilincin \'Doğu ile Batı, yerel ve kozmopolit, dinsel ve seküler, geleneksel ve modern, devlet ve millet\' arasındaki karşıtlıklara son verme anlamına geldiğini görürüz. Türk toplumunun da hem geleneksel hem de modern olabilmesinin mümkün olduğunu \'sahih şiir\' bağlamında dilegetirirken, işte tastamam bunu, yani sanatın özerk estetik bilincinin hâkim kılınmasını kastediyordum; -anlayan anladı! Veyl anlamayanlara!

ZAMAN