MİSKİN MUTLULUK

Eğlencesine…

Sadece eğlencesine başlamıştır.

Hayatın tasarlanmış kuruntuları içinde debelenmek yerine; kendinizi mutlu etmek adına bir şeyler yapmak güzel olurdu. Dünyayı arkada bırakıp unutmak ve unutulmuş olmak iyi gelmez mi? Geçmişi, bugünü ve yarını unutmak. Eğlence dünyası bunun üzerine kurulu.

Böyle işler olmasaydı kendimizi, ruhumuzu iyi etmek adına daha masum şeylerin peşine mi düşerdik?

İnsan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üretilmiş araç ve gereçlerin aynı zamanda insanı eğlendirme işlevini de yerine getirmesi talep gören bir durum. Hoş vakit geçirmeli, heyecanlanmalı, neşelenmeli, gerekirse öfkelenmeli, güzel dakikalar bizim olmalı. Bu zaman diliminde  kimsenin sizi anlamasına gerek yoktur. Patron sizsinizdir, kumanda sizdedir.

Herşey bu sebeple başlar. Eğlencesine...Şimdi hayatımıza adeta yeni bir uyuşturucu etkisi yapan bir etkinlik daha eklendi. Zehirli bir mutluluk!



Bilgisayar oyunları …



O kadar keyifli ki bırakamıyorsunuz, haz alıyorsunuz. Televizyonun karşında olmak gibi değil. Sıkılmadan o  kadar güzel vakit geçiyor ki, vazgeçemiyorsunuz. O kadar ki, kendi kişiliğinizden bağımsız ayrı bir kişi olmaktan bile çok mutlu oluyorsunuz.

Böylece bilgisayara bağımlı hale geliyoruz. Sonra birden dipsiz kuyuya düşmüş gibi oluyoruz. Bilgisayar başından kalkamaz hale geliyoruz. Miskin bir mutluluk içinde yaşıyoruz.Yaşadığımız gerçek dünyadan kopar hale geliyoruz. Bu işin içinde bir eğlence, pür sevinç, neşe var mı?



Bu duruma ‘bilgisayar bağımlılığı’deniyor. Diğer bilinen adı da ‘hikikomori’, Japonca bir terim ancak anlamı dünyayı sarmış. İnternetle birlikte bilgisayar oyunlarının ‘fan’ı olarak, hayatlarını bunlara adayan gençleri sarmış durumda. Bir  sonbahar depresyonu değil. Depresyondan çok daha derin, taciz eden, bırakmayan, tedavisi mümkün olsa da çok yavaş ilerleme sağlayan modern bir hastalık.



Dış ve gerçek dünyayı  ‘reddederek’ evin bir odasında kendilerini kapayan gençlerin tek ilgi alanı  sanal dünya. Sonuçta, topluma fayda sağlamayan, işsiz, eğitimsiz, hareketsiz bireyler meydana geliyor.



Oyunseverleri aileleri destekliyor ya da desteklemek zorunda kalıyor.

Bağımlıların yarattığı toplumsal sonuç ‘Neet’ olarak tanımlanıyor. ‘Neet’, ‘Hikikoromi’ hastalığıyla beraber yaşanıyor. İşi gücü evde oturmak olan gençler. Herhangi bir konuda sorumluluk duygusu olmayan gençler.





Bir bisküvi firmasının ‘eğlencesiyle birlikte  hareket’ kavramıyla anne ve  çocuklara seslenen yeni reklamda : anneler bisküvileri çocuklara uzatarak evde televizyon ve bilgisayar başında hareketsiz kalan çocukları dışarı  çıkmaya teşvik ediyor.



http://www.youtube.com/watch?v=RbfWS2psCBg



Bilgisayarın başından, ancak ‘yemek’ bahanesiyle kalkılıyor. Yemek yeme ihtiyacı ile ancak harekete geçiliyor. Reklam  bu güdüyü çok iyi kullanmış görünüyor. Olmazsa olmaz ihtiyacın dışına çıkılmıyor.



Öyle ise, suçlu, aileler mi, toplum baskısı mı, işsizlik mi yoksa, bu bilgiyasar veya eğlence sektörünü ilgilendiren bir konu mu? Konunun tartışılması bile daha çok yeni iken, çözüm üretilinceye kadar bu eğilimin artacağı kesin.



Bir büyük sorun ise, ‘bilgisayar bağımlılığı’ hastalığı ile birlikte, 30’lu yaşlarına gelmiş bireylerin temel ihtiyaçlarının aileleri, ana ve babaları tarafından karşılanmasının ne zamana kadar süreceği?  Kuşların zamanı gelince yavrularını uçmaları için yuvalarıından zorla itmesi gibi çocuklarımızın hayata katılmalarını sağlamak için, sadece içgüdüsel davranmak mı doğru olan?



Öylesine hayat kurtarmak için eğlencesine belki de...