“Örnek kıdemli̇ vatandaş”

Film yönetmeni bir arkadaşım filmleri videoda hızlandırarak izliyordu. “Böyle film izlenir mi?” diye sorduğumda “Ne yapayım dayanamıyorum” demişti. Bir gazeteci olarak ben de haberleri atlayarak okuyorum.

Hele bazı başlıklar ve gramer hataları beni kahrediyor. Bazen gazetecinin elinde olmayan fakat aktardığı anlamsız tanımlamalar da oluyor. Onlara da uyuz oluyorum.

Habercilikte haberin bir kalıbı vardır. Haberde Ne? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Niçin? Kim? sorularının kısaca “5N 1K”nın olmasına özen gösterilir. Daha doğrusu özen gösterilirdi. Günümüzde gazetelerde gazeteci kalmadığı için bu unsurlar hep eksik kalır oldu. Nereye gitti bu gazeteciler diye sorarsanız, “Gazetecilere ihtiyaç kalmadı artık” derim. Süpermarket et reyonunda çalışanlar ne kadar kasap ise gazetelerdeki gazeteciler de öyle oldu işte. Haber yazmayı bilmeyen “gazeteciler” gelen basın bülteni ve ajans haberlerini servis eder oldular. Eczacılık yapan bakkallar gibi…

Eskiden haberdeki dil bilgisinde yalnızca noktalı virgül kafayı karıştırırdı. Şimdi noktalı virgülü bilen “gazeteci” kalmadı. Soru işaretinden sonra ünlem işareti, yan yana iki ya da dört nokta ya da kelimeler arasında çift boşluk gözü de rahatsız etmez oldu. Haberin ne başı belli ne de sonu. Bir de nedense ilk paragrafları aynen tekrarlamak moda oldu. Zaten yazılı, niye tekrarlıyorsun kardeşim? Anlamak mümkün değil. Bunlar biçim açısından baygınlık geçiren aksaklıklar, bir de içeriğe bakarsak felaket…

Öncelikle gazeteci savaşlara bile beyaz bayrakla gidebilen, tarafsız yazardı. Nerde o eski gazeteciler? Şimdikiler “Falanca terör örgütüne mensup 3 terörist eylem yapmadan yakalandı” diye yazıyor. Devletin tanımını kabulleniyor ve sanki güvenlik güçlerinin yanında, olayı izlemiş gibi aktarıyor bizimkisi. Yahu bu bilgiyi kim verdiyse ona göre yazsana kardeşim. “Falanca Vali şunları söyledi” de, haber yalan mı gerçek mi günahı vali beye yükle. Bu işgüzarlık yalnızca siyasi değil, ekonomi haberlerinde de öyle. İşadamı batmak üzere olan şirketine alıcı arıyor, gazeteciye “Yabancı şirketlerin göz bebeğiyiz. Yeni bağlantılarımızla satışlarımız patlayacak” diyerek enayi tavlamaya çalışıyor. Bizim “gazeteci” sanki şirketin hesap ya da faaliyet raporlarını incelemiş gibi kendi ağzıyla şirketi pohpohluyor.

“İmam Suriyeli kadınla camide yakalandı” haberi sizin de dikkatinizi çekti mi? “Suriyeli”yi niye karıştırıyorsun kardeşim. Yine başka bir haber: “Sivas sapığına ceza…” Sivas’a özel sapık mı olur yahu? Sapık sapıktır. Bir de basında sıkça yer alabilen politikacıların “Ermeni dölü” suçlamaları var. Garip ama gerçek. Türkiye’de pervasızca kullanılan bazı tanımların İngiltere’de “ayrımcılık”, “ırkçılık” ya da “nefret” suçuna girdiğini belirtmeliyim.

Günümüz gazetecileri kendilerininki yetmezmiş gibi başkalarının yanlışını da sayfasına taşımada becerikliler. Geçenlerde Londra’daki MÜSİAD Başkanı Nuri Bulgurcu Türkiye’de Ankara merkezli Yaşlılık Konseyi Derneği’nden “Örnek Kıdemli Vatandaş” ödülü almış. Nuri Bey’i yakından tanırım.

Ödülü hayırlara vesile olsun. Benim itirazım “Örnek Kıdemli Vatandaş” tümcesine. “Örnek vatandaş” deseler anlayacağım da ne demek “kıdemli vatandaş” Allahaşkınıza? Şimdi Nuri Bey toplumdaki 90’lık amcalardan daha mı kıdemli vatandaş? Belki de ödül veren, “yaşayan en örnek vatandaş” demek istedi de ben anlamadım. Kusura bakmasınlar ama ödülü veren Yaşlılık Konseyi Derneği’nin adı da tuhaf. Hem konsey hem dernek. Bir başka gariplik de kısaltılmışında: TÜRYAK… YAK’ı anladık da TÜR nereden çıktı? Derneğin D’si nereye kayboldu?

Bir de “Hayat boyu başarı ödülü” diye bir şey var. Bunun anlamını da bilmiyorum şart olsun. Sanki “Sana bir kere bu ödülü veriyoruz ama ölünceye kadar her yıl almış gibi davran gözünü seveyim” der gibi.

Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi’nin 2017’de dağıttığı göçün 100’ncü yılı ödülleri de matraktı. Örneğin, “Yükselen Kıbrıslı Türk” ve “2017 Yılının Kıbrıslı Türk Üstün Şahsiyeti (kadın)…” Anlayan beri gelsin. Olsun varsın, anlamını bilmesen bile ödül ödüldür. Siz benim kıskandığımı sanabilirsiniz ama Konsey bana da ödül vermişti valla. Ne ödülüydü hatırlamıyorum ama ödülü benim adıma alan arkadaşıma telefonda, “valla sen onu benim için kendi büfene koy” demiştim. Bir gidip “ne ödülüydü?” diye büfeye bakmak lâzım.

Laf lafı açtı, gazetecilikten başladık ödüllere geldik. Oysa bugün eleştirel bir şey yazmayacak, kimselere çatmayacaktım. Belki haftaya beceririm.

(acikgazete.com)