O yanlış bir ülkede mi doğdu

FAZIL Say yanlış bir dönemde mi doğdu, büyüdü?

Bugün değil de çok benzer bir baskı ortamının yaşandığı askeri dönemlerde yaşasaydı ne olurdu? Başına aynı şeyler gelir miydi?

Sorunun cevabını, edebiyatçı ve müzik tarihçisi babası Ahmet Say veriyor:

-  “12 MART generallerinin ne yapacağı belli olmazdı. ‘Beyin kabinesi’ Fazıl’a sempati ile bakarken, onun piyano çalması dolayısıyla komutanlardan biri ‘Kes lan gürültüyü’ diye komut verebilirdi.

Bu komutanın kafası kızarsa, Fazıl’ı Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan baba dostu Uğur Mumcu’nun yanında birkaç haftalığına ‘Hanya’yı Konya’yı anlasın’ diye gönderebilirdi.”

-  “12 EYLÜL darbecileri, bu besteci ve piyanistin söylediği sözlere bozulduğunda, Amerika’dan icazet alınması koşuluyla Fazıl’ı çarmıha bile gerebilirdi.”

Ünlü müzisyenin edebiyatçı ve müzik tarihçisi babası sözünü şöyle bağlıyor:

-  YANLIŞ YER Mİ
Fazıl, doğru bir ülkede, doğru bir zamanda doğdu. Gününüz Türkiye’sinde onun gibi muhalif başka müzikçilerin sesini yükseltmeyişi, Fazıl’ın eksiği değildir.”

* * *

Türkiye’de bazı çevrelerin, neredeyse “Ergenekoncu” diye yaftalayıp, Silivri zindanlarına göndermeye çalıştığı insanın babası, işte böyle biridir.

12 Mart döneminde devrimci olarak hapis yatmıştır.

Fazıl Say, dededen sosyalist bir ailede doğmuş, biat kültürünün kenarından bile geçmeden, kişilik kazanmış bir sanatçıdır.
   
* * *

Alman yazar Jürgen Otten”in “Fazıl Say”* adlı kitabı Türkçe de yayınlandı. Yazarın nasıl bir insan olduğunu şu örneklerle anlatayım:

Hem Fazıl Say’a hayran, hem Orhan Pamuk’a...

Türkiye’yi çok iyi biliyor.

Hem askerlerin antidemokratik girişimlerine şiddetle karşı.

Hem de bugün Ergenekon adı altında yürütülen davalarda yapılan haksızlıklara, oluşturulan baskı ortamına karşı.

Demek ki, Türkiye’de kamplaşmış, kuntlaşmış duyguların dışında bir gerçek var.
   
* * *

Türkiye’de estiği estik, kestiği kestik, yeni muhafazakârların hedef tahtası haline getirip, kaçırtmaya çalıştığı bu sanatçının geleceği nedir?

Bütün bunlar ona zarar verebilir mi?

Jürgen Otten, “Fazıl’ın bundan endişe etmesine gerek yok. Çünkü hayranlarının sayısı oldukça fazla, bir ikon haline gelmiş adeta.

Ama onu cehennemin dibine yollamak isteyenlerin sayısı da az değil.”

Evet az değil ve ellerinde insafsızca kullanılan iktidar araçları da var.

Yine de sanatçının korkmasına gerek yok.

Yazar, hayatı boyunca Fazıl’a destek veren Dortmund konser binasının müdürü Benedikt Stampa’ya soruyor:

-  “Sizce günümüzün bu dar kafalı zihniyetlerinin onu küçümsemesi Fazıl’a zarar verebilir mi?”

Verdiği şu cevap, günümüz Türkiye’sinin sessizlik orucundaki bütün aydınlarına ışık tutacak nitelikte:

-  “Hayır, çünkü Fazıl kendine güvenen ve kendine yeten bir insandır.”

Jürgen Otto: “Fazıl Say piyanist, besteci, dünya yurttaşı”, Kırmızı yayınları, Temmuz 2012   

Fazıl Say’ın hayatından

-  İSTANBUL SENFONİSİ Almanya’nın Dortmund şehri, 2010 yılında, İrlandalı yazar James Joyce’un Dortmund şehrine yaptığı hayali seyahat için 4 günlük bir festival düzenledi.

Bu festival dolayısıyla Fazıl Say’a da bir eser ısmarlandı. Fazıl Say “İstanbul Senfonisi”ni işte o festival için yazdı.

-  TARİKAT
Eserin “tarikat” olayını anlattığı addagio bölümünde Fazıl Say, Allah’a ulaşmak için yola çıkan ve kafalarını sallayarak mistik transa geçen dervişleri anlatır.

Bu bölümü yazarken en çok etkilendiği eser, defalarca seyrettiği “Takva” filmi oldu.

-  BİAT KÜLTÜRÜ
Fazıl Say’ın hayatındaki ilk önemli hocası Şefik Fenmen’di. Kendinden etkilenmemesi ve kişiliğini bulması için, ona hep çok özgür bir eğitim programı uyguladı, onu doğaçlamaya yöneltti.

Yani sanatta hiçbir ustaya biadı yoktu...

-  USTANIN BÜYÜKLÜĞÜ Fazıl Say her gün ders almak için onun evine gitti. Fenmen 8 yıl boyunca ona hemen her gün ders verdi ve bunun karşılığında tek kuruş para almadı.

-  SOSYALİST DEDE
Fazıl Say Almanya’da mühendislik okumuştu. 50’li yılların en önemli sosyalist hareketlerinden “Spartaküs Birliği”nin üyesiydi.
Alman Sosyalist Öğrenci Birliği’nde faal olarak çalışmıştı.

-  İKİNCİ USTASI
Hayatındaki en önemli insanlardan biri Amerikalı piyanist David Levine’dı. Onu Ankara’da keşfedip, bir hafta sonra Almanya’nın en önemli müzik okuluna giriş için imtihanın kapısını açmıştı.

-  O ACI GÜN
Tam imtihana gireceği gün dramatik bir gelişme oldu. Çok sevdiği hocası David Levine’a AIDS teşhisi kondu.
Fazıl Say bu acı gerçeği, 1990 yılında, yedikleri bir akşam yemeğinde, onun ağzından öğrenecekti.

-  KAPIDAKİ O YAZI
Düsseldorf’taki okulda Tobias Koch adlı bir öğrenci ile arkadaş oldu. Fazıl’ın yurttaki odasının kapısına şöyle bir yazı asmışlardı:

Seks dersi verilir, ilk ders bedava...”

Kapıya asılan bu yazı, okulun tutucu öğretim üyelerini ve öğrencilerinin hedefi oldu ve kaldırıldı.

Ancak ertesi gün aynı yazıyı tekrar astılar.

-  MÜTHİŞ CAZ İKİLİSİ
Say, aynı zamanda çok iyi bir caz doğaçlamacısıdır. En sevdiği cazcılar, Oscar Peterson, Keith Jarret ve Art Tatum’dur.

Montrö Caz Festivali’nde Boby McFerrin’le birlikte doğaçlama yaptı.

-  O HARİKA KADIN
Hayatındaki en önemli insanlardan biri “Elif Abla”sıdır.

Doğumundan iki yıl önce evlerine gelen Alevi Kürt bir kadındır. Aile içindeki en zor günlerde, onu evin gürültüsünden uzak tutan kadındır.

Ve “Nene” dediği “Elif Ablası”, hâlâ Fazıl Say’ın Nişantaşı’ndaki evinde yaşamaktadır.

Elif Ablası bu mucize çocuğu büyütmüştür...

Şimdi o mucize çocuk Elif Ablası’nı büyütmektedir...

Her çocuğun bir koruyucu meleği vardır...


(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)