Hepimiz biliriz Sir Isaac Newton’u ve düşen elmasını…hem de Adem ve Havva’dan sonra gelen dünyanın en önemli ikinci elmasını…

Eğer mevsiminde giderseniz bu insanlığa hizmetkar elmanın yetiştiği ağacı görebilir ve leziz elmalarını izin almadan serbestçe yiyebilirsiniz. Newton’un doğduğu Lincolnshire şehrindeki Woolsthorpe Evi ve ağacın bulunduğu bahçeyi gezerken ve çocuklar için hazırlanan deneylere bakarken aslında elma ağacından ziyade bilgi ağacı altında olduğunuzu hissedersiniz.

Newton 1642 yılının Noel Gecesi’nde doğar. Doğumu esnasında ışığı görmüştü denir, kim bilir belki de kendisi getirmiştir. Mart ayının son günü ise ölüm yıldönümüdür. Hakkında birkaç kıymetli hususu tazelemek ve onu anmak kanaatimce kıymetini bilmektir.

Şimşeklerin çaktığı, yıldırımların düştüğü bir gece doğar, doğuştan yetimdir, yaşaması beklenmez, yetim ve yarı öksüzlüğünün yanında Newton kekemedir. Aslında elma kafasına düşmemiştir, kendisi sadece camdan dışarı bakarken meyvenin düşüşüne şahitlik ettiğini söylediği bilinir. Elmanın kafasına düşmesi hikayesi de düşen şeyin aklına bir fikir getirmesi ile alakalıdır. Ayrıca sadece yer çekimi kuvvetini bulmadı. Matematik, mekanik, astronomi, ışık, optik, teleskop… alanlarında da öncü olduğu az bilinir. Gökkuşağının ışıkları ve renklerini de o açıklar bize. Bulunduğumuz noktayı ona borçluyuz zira Endüstri Devrimi’ne imkan veren buluşları oldu.

Newton’ın Tanrı aşkıyla dolu bu bilim adamı olarak dahi doğanın kanunlarını matematiksel cümlelerle yazdığı, formüllere döktüğü kabul edilir. Formülleri elmalara yazarak evrenin, gezegenlerin davranışlarını açıklamaya çalışır. Sadece çekim ve hareket kanunlarını yazarak evrenin işleyiş sistemini çok iyi çalışan ve hiç bozulmayan mükemmel bir saatçinin saatine bağlama gibi bir açıklamaya alternatif getirir. Algımızı aşan sebeplerle tanrı öyle yapmıştı deriz ama bilimin yolundan giderek inancımızı da zedelemiyoruz haliyle…din adamlarına korku salmakta bir beis yok elbette.

Doğa olaylarını doğa üstü olduğu varsayılana bağlamadan açıklayabilme fikrini ve evrenin gizemini yine evrenin içinde var olan yöntem/gözlem yoluyla açıklamanın/ispatlamanın mümkün olduğunu gösterir bize. Bu biz sıradan insanların da anlayabileceği doğa kuralları bütünüdür aslında. B

Kendisi için ‘…dünya beni nasıl görüyor bilemem ama ben deniz kıyısında oynayan bir çocuk gibiyim. Kendimi daha şekilli bir çakıl taşı veya istiridye kabuğu arayarak oyalıyorken doğrular okyanusu gözlerimin önünde keşfedilmemiş duruyor…’ der.

Newton simyacılık ve büyücülüğe de ilgi gösterir, Kutsal Kitap ve erken dönem Kilise Babaları hakkında yazma denemeler yazar. Hazreti İsa’nın 3 Nisan 33 yılında çarmığa gerildiğini de matematik analizler yaparak hesapladığı ve ölene kadar İncil tahlili yaparak gizemini, mucizesini ve şifresini çözmeye kendini adadığı bilinir.

‘Yaradan herşeyi yönetir, olanı ve olacağı bilir’ diye inanır ve der. Dünyanın sonuna dönük kehanetlerinin olduğu notları ise zamanında basılmaya değer bulunmaz ama imha da edilmez. 200 yıl sonra da ünlü iktisatçı John Maynard Keynes’in eline geçer ve bu notlar hala Newton’ın da öğrencisi ve mensubu olduğu Cambridge Üniversitesi bünyesinde muhafaza edilir.

Newton ile çağdaş kıymetli İngiliz şairi Alexander Pope kendisi için aşağıdaki dizeleri yazar, lakin bu dizelerin Westminster Manastırı’nda anıtlaştırılan Newton’un mezar taşına yazılmasına izin verilmez. Çünkü, Allah’ın evine saygısızlık ve dine karşı gelme girişimi olarak algılanır. Orijinal haliyle ifadeler şöyledir.

Nature and nature’s laws lay hid in night;

God said ‘Let Newton be’ and all was light.

Tanrı “Newton ol" dedi ve her yer ışık oluverdi.