Nerde o eski balolar

Bu yıl Cumhuriyet Bayramı biraz sönük geçti. Çankaya Köşkü’ndeki geleneksel daveti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül iptal etti; geçit töreni de bu yıl yapılmadı. İyi ki, iptal edildi, iyi ki yapılmadı. Davete katılanlar birbirinin yüzüne bakacak, geçit töreninde ise yüreklerin yangını dışa vuracaktı...

Van depreminde hayatlarını kaybedenlerin acısının her yüreğe düştüğünü sandığım için iptale itiraz edilmeyeceğini düşünmüştüm. Yanılmışım. İki gündür okuduklarım itirazların “Cumhuriyet elden gitti” feryadına döndüğünü gösteriyor. Kasıt arayanlar hayli fazla...

Can Dündar’ın İsmet-Erdal İnönü arasındaki mektuplaşmaları sergilediği yeni kitabında 1948 yılı Cumhuriyet Bayramı’yla ilgili bir not da (s. 108) var. 25. yıldönümünde kutlama amaçlı balolara katılmamış İnönü Ailesi... Sebebi şu: Bir tren kazası olmuş ve 40 kadar insan hayatını kaybetmiş...

Ülkenin ikinci Cumhurbaşkanı’nın henüz genç Cumhuriyet’in bayramının kutlandığı baloya katılmamasının anlamını bir düşünün isterseniz...

Atatürk’ün hayatına dair eserlerde ‘balo’ sözcüğü sıkça geçer... Yeni Cumhuriyet’in geçmiş dönemin özelliği olarak tanımladığı erkek-kadın kaç-göçünü kaldırma yolunda attığı önemli adımdır balo... Cumhuriyet balolarla kutlanır; hem başkentte, hem Anadolu’da... Atatürk yurt gezisine çıkar, uğradığı illerde yöneticiler hemen bir ‘balo’ düzenler...

Henüz yaygınlaşmamışken, devletin ileri gelenleri eşlerini balolara götürmekten uzak dururlar. Erkekler de pek huzurlu ve rahat sayılmaz; çoğu Menemen testisi gibi bir kenarda durur, ortalıkta görünmemeye çalışır...

‘Tek Adam’ müellifi Şevket Süreyya Aydemir ilginç bir kaç sahne aktarır (cilt 3, s. 261) o günlerden...

İlk balo Ankara’da Türk Ocağı’nda düzenlenir. “O güne ait hatıralar” diyor Aydemir, “Balo gecesi, bu harap binanın salonunu, duvar diplerine sandalyeler dizilmiş, herkesin sus pus sıralanıp oturduğu, sessiz, hareketsiz, hatta kadınsız bir mevlit toplantısı gibi gösterir.”

Çiftlik’te verilen bir başka baloya konuklarını trenle götürür Atatürk. Kalabalıkta sadece üç hanım vardır; onlardan biri olan Leman Karaosmanoğlu “Paşam, bu inkılâbın kurbanları yalnız biz miyiz? Hani yaver beylerin, mebus beylerin, vekil beylerin hanımları?” diye sorar...

Sorun bir gece kulübünden artist getirilerek çözülmek istenir; bu defa da “Kurban biz miyiz?” tavrını koyan hanımlar alınır, salonu terk ederler... Sonunda konuk artistler gönderilir... Atatürk üç hanımla ayrı ayrı dans eder... Yerler yeni cilâlandığı için ayağı kayar Atatürk’ün, damıyla üst üste yere yığılırlar; Yakup Kadri de damıyla aynı duruma düşer... “Bunu Yakup’un sahneyi hafifletmek için isteyerek yaptığı bir lâtife gibi alır ve memnun görünür” Atatürk...

Aydemir, Atatürk’ün ‘en eski arkadaşı’ ve ‘en yakın adamı’ olduğunu söylediği Fuat Bulca’nın evinde yaşananı dehşetle anlatır (s. 262). Konuk olarak uğradığı evde, “Hanımefendi nerede?” diye sorunca Atatürk, Bulca elini birden cebine atmıştır...

Peki ya Anadolu’daki balolar?

Falih Rıfkı Atay Çankaya’sında (s. 553) beraberce çıkılan bir yolculukta uğranılan vilayet merkezinde yaşananları anlatır: Atatürk ve arkadaşlarını ağırlamak için idari ve askeri makamlar ve ileri gelenler seferber olmuşlardı. Belediye binasında bir akşam ziyafeti, ondan sonra da Orduevinde bir balo hazırlanmıştı. Belediye binasında kalabalığın büyük kısmı fraklı idi. Sofrada hiçbir eksik yoktu.”

Eee? E’si şu: Elini yıkamak isteyen Falih Rıfkı binada böyle bir yer olmadığını öğrenir. Orduevine gitmeye kalkar, orda da olmadığını söylerler... “Ama fraklar, son moda esvaplar, parlak pabuçlar, hepsi hepsi yerinde idi” diye not düşer Falih Rıfkı...

Zaten artık devlet balo ile kutlamıyor Cumhuriyet Bayramı’nı; “Eyvah, öldük, bittik” feryadına ise hiç gerek yok... Gelecek yıl çok daha coşkulu kutlarız; merak etmeyin...