FARUK ESKİOĞLU

LONDRA

Redstone Solicitors'dan Avukat Yaşar Doğan, Ankara Anlaşmalılar'ın 4 yıl yerine 5 yılda serbestlik verilmesine ilişkin davada Yargıtay'dan Yüksek Mahkeme'ye paralel bir karar çıkmadığını belirterek, "Ankara Anlaşmalılar'ın haklı davası Supreme Court'a götürülüyor" dedi.

İngiltere’de Ankara Anlaşması kapsamında girişimci vizesi ile bulunan bir grup serbest meslek erbabı Redstone Solicitors'dan Avukat Yaşar Doğan öncülüğünde 4 yıl yerine 5 yılda serbestlik verilmesi ve bazı aleyhteki (Başvuru ücretinde artış, Life in the UK sınavına girme ve İngilizce dil sınavı zorunluluğu gibi) değişikliklere ilişkin düzenleme yapıp bu düzenlemeyi geriye doğru etkin hale getiren İçişleri Bakanlığı’na karşı Yüksek Mahkeme’ye açtığı dava, 7 Mart 2019 tarihinde reddedilmişti. Dava temyize götürüldü. Yargıtay da 26 Mart 2020’deki duruşmasında davanın temyizine de ret kararı vermişti.

Avukat Yaşar Doğan konuyla ilgili soruları şöyle cevapladı:

DAVAYI SUPREME COURT'A GÖTÜRMEYİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

Evet. Yüksek Mahkeme’den ve Yargıtay’dan gerekçeleri birbirine neredeyse tamamen ters düşen iki karar çıktı. Yargıtay Mahkemesi’nin ise kararında, emsal davaların ‘meşru beklenti’ ilkesiyle ilgili oluşturmuş oldukları prensiplerin uygulamasında çok önemli bir hataya düştüğü kanaatindeyiz. Sonuç olarak; ne Yüksek Mahkeme’den, ne de Yargıtay Mahkemesi’nden tatmin edici, haklılığımızı çürüten, tutarlı, doğru dürüst gerekçelendirilmiş kabul görebilecek ve bir karar çıkmadı. Tüm bu nedenlerden dolayı, davanın Supreme Court’a taşınması için müsade başvurusunun yapılmasına karar verildi.

Supreme Court'a başvurma durumunda yine aylarca sürebilecek bir sürece gireceğiz. Bu nedenle sonunda kazanırsak, sonuçtan yararlanabilecek insan sayısı azalacak ama buna bir hak mücadelesi diye bakmalıyız. Haklılığımızın mahkeme tarafından onaylanması kendi içinde bir kazanım olacaktır. Bunun dışında sınırlı sayıda da olsa bundan yararlanan insanlarımız olacak elbette. Ayrıca kalıcı oturum için ödenmiş olan başvuru ücretlerinin geri ödenmelerini talep etmek için zemin oluşmuş olacak. Haklılığına inandığım bu davayı bugüne kadar olduğu gibi yine gönüllü olarak sürdürüyor olacağım.

"YARGITAY'DAN YÜKSEK MAHKEME'YE PARALEL BİR KARAR ÇIKMADI" DİYE AÇIKLAMA YAPMIŞTINIZ? FARK NEDİR? BU FARK SUPREME COURT'TA BİR ŞANS YARATIR MI?

Yüksek Mahkeme, Ankara Anlaşmalılar’ın kural değişikliği olmayacağı yönünde haklı beklentileri olduğuna; ancak, İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı kural değişikliklerinin ve bunların geriye doğru etkili olacak şekilde uygulanmasının ‘orantılı’ bir tedbir olduğuna karar vermişti. Yargıtay Mahkemesi ise, Ankara Anlaşmalılar’ın meşru beklentisi bulunmadığına; ancak, eğer meşru beklentileri olsaydı, İçişleri Bakanlığı’nın kural değişikliklerini geriye doğru işletmesini ‘orantısız’ bir tedbir olarak değerlendireceklerine karar verdi. Yani sonuç aynı olsa da, gerekçeler birbirinin tam tersi yönde oldu. Bu farkın Supreme Court’a yapacağımız başvurumuzda olumlu bir etki yaratacağı görüşündeyiz.



TOPLU DAVANIN MALİ YANINI AÇIKLAR MISINIZ? BÜTÇEDE ARTAN VARSA NASIL DEĞERLENDİRİLECEK?

Toplu dava için 1,000’den fazla vatandaşımızın kendi aralarında 100 bin sterlin toplamasıyla yola çıkıldı. Daha önce belirttiğim gibi bu davanın avukatlığını gönüllü olarak üslendim. Benim ve firmamın bu davadan maddi hiçbir gelirimiz veya talebimiz olmamıştır. Bu davanın başından beri, “Hak yerini bulsun” şiarından başka bir kaygı taşımadık. Bu, hem kendim hem de davanın açılmasını sağlayan direktörler için geçerlidir.

Toplanan miktarla ilgili şunu belirtmek önemli. Bu miktar sadece bizim tarafımızın maraflarını karşılamak için değil; aynı zamanda, en nihayetinde kaybetmemiz halinde İçişleri Bakanlığı’nın masraflarının ödenebilmesi için toplanmıştır. Zira, bilindiği üzere, bu tür davalarda kaybeden taraf kazanan tarafın da masraflarını karşılamak zorundadır. O nedenle, toplanan miktarın bir kısmı bizim tarafın masraflarını karşılamak için, çok önemli bir kısmı ise kaybedersek karşı tarafın masraflarını karşılamak üzere ikiye ayrıldı. Harcanmamış olan miktar Alliance of Turkish Businesspeople Limited’e ait banka hesabında durmaktadır.

Bizim tarafın masrafları şunlar: mahkeme ücretleri ve beraber çalıştığımız barrister avukatların ücretleri. Burada yine açıklamak isterim ki; beraber çalıştığımız barrister avukatlar Emma Daykin ve Sarah Ford QC de önemli özverilerde bulunarak indirimli ücretlerle çalıştılar. Eğer normal koşullarda almaları gereken miktarlarla çalışmış olsalardı, toplanan tüm miktar davanın daha ilk aşamasında tükenmiş olurdu. Örneğin, ismini veremeyeceğim bir QC barrister avukat, davanın en başında Yüksek Mahkeme’deki ön müsade aşamasındaki yarım saatlik bir duruşma için 45,000 Sterlin artı VAT talep etmişti ve bu nedenle beraber çalışamamıştık. Bu tür bir dava için elimizdeki bütçe oldukça kısıtlı bir bütçe aslında. Fakat, bütçemizin kısıtlı olmasına rağmen, ricalarımızı kırmayışları ve özverili yaklaşımları sayesinde, konularında uzman iki barrister avukatla beraber çalışabildik ve davamızı bu aşamaya kadar getirebildik.

Dava hala devam ettiğinden, davanın mahremiyetini korumak amacıyla, bu aşamada, söylediklerimin ötesinde bilgiler paylaşamıyorum maalesef. Ancak, olumlu ya da olumsuz, Supreme Court aşaması da bittikten sonra, Direktörler gerekli tüm bilgilendirmeleri detaylı ve şeffaf bir şekilde yapacaklardır. Artan bir miktarın olup olmayacağı davanın sonucuna bağlı olacaktır. Kaybedersek karşı tarafın masraflarını da ödemek durumunda kalacağımızdan, muhtemelen artan bir miktar olmayacaktır. Artan bir miktar olması halinde, bağışçılar ve temsil edilen grup tarafından seçimle göreve gelen Direktörler temsil ettikleri insanların da görüşlerine başvurmak suretiyle konuyu değerlendireceklerdir.

Şundan kimsenin şüphesi olmasın: ne bu davanın avukatı olarak benim, ne de hiçbir menfaatleri olmadığı halde bu davanın olmasını sağlayan harekete öncülük eden Leni Candan ve diğer Direktörler’in toplanan miktarlardan kendimiz için bir harcama yapmamız sözkonusu olmamıştır ve asla olmayacaktır.

TOPLU DAVA YERİNE BİR HUKUKÇUNUN İTİRAZININ HEM MASRAFSIZ HEM DE EMSAL TEŞKİL EDEBİLECEK SONUÇLAR DOĞURACAĞI KONUSUNDA BAZI HUKUKÇULARIN GÖRÜŞÜ KONUSUNDA NE SÖYLEYECEKSİNİZ?

Aslında böyle bir yöntem hukuken mümkün değil. Ortada durumdan olumsuz olarak etkilenmiş bir birey veya grup olmazsa, bir avukat veya hukukçunun mahkemede bir itiraz veya dava başlatması usul kurallarınca mümkün değildir. Böyle bir dava başlatılsa, akademik olduğu gerekçesiyle müsade dahi verilmeden reddedilirdi. Dava açılmadan önce, İçişleri Bakalığı’yla bireysel olarak yazışmada da bulunmuştum. Benim dışımda avukatlar da toplum yararına böyle adımlar attılar. Örneğin, Avukat Semira Dilgil Hanımefendi’nin de bir girişimi oldu. O da gönüllü olarak ve toplum yararına böyle bir adım attı. Ancak, İçişleri Bakanlığı’ndan tatmin edici bir yanıt alamadık. Ardından davayı mahkemeye teslim etmeden ilgili protokolü takip edip ihtar dilekçesi gönderdik. Netice alamayınca davayı başlatmak zorunda kaldık.

Toplu dava açmaktansa, bir başvuru sahibi gitseydi diyenler de oldu. Birincisi, bir kişi de dava açsaydı masraflar aynı olacaktı. Bu toplu bir dava diye masrafları daha yüksek değil. Zaten herkes adına Alliance of Turkish Businesspeople Limited adında kar amacı gütmeyen oluşum davayı açmış oldu. Yani binlerce kişiyi temsil eden bir kuruluş davacı taraf oldu. Bir birey de dava açmış olsa, aynı oranda hazırlık, aynı sayıda duruşma ve yazışma olacaktı. Pekiyi, bir birey bu kadar masrafın altından tek başına kalkabilecek miydi? Davayı başlatan birey, davanın belli bir aşamasında İçişleri Bakanlığı’yla uzlaşıp, kendisine kalıcı oturum verilmesi karşılığında davasını geri çekseydi, geriye kalanlar ne olacaktı? Tabii ki bir hak talep edemeyeceklerdi. Herbir birey bu nedenle kendi başvuruları için dava açsalar toplamda ortaya çıkacak masrafların hesap edilmesi gerekir. İşin bir de zaman aşımı sorunu var. Kamu kurumlarına karşı açılan davalarda, davaya konu olan kamu kurumu düzenlemesinin yürürlüğe girişinden itibaren 3 aylık bir zaman aşımı süresi vardır. Bireysel davalar geri çekildiğinde, toplu bird ava açmak gerektiği sonucuna varıldığında artık çok geç olabilirdi. Son olarak, şu da çok önemli. Bu davanın bu aşamalara kadar ilerlemesinde mahkemelere sunmuş olduğumuz yazılı ifadelerin anahtar rolü olmuştur. Bireysel davalar olsaydı, bu kadar ağırlığı ve çeşitliliği olan ifadeler sunmak pek mümkün olmayacaktı ve daha ilk aşamada (belki de ön müsaade dahi alınamadan) son bulacaktı.

SALGIN DÖNEMİNDE TOPLUMUN EN MAĞDUR KESİMİNİN ARASINDA ANKARA ANLAŞMALILAR'IN DA YER ALDIĞI SÖYLENEBİLİR. HUKUKSAL AÇIDAN ONLAR İÇİN LEHTE BİR DÜZENLEME TALEP EDİLEBİLİR Mİ? ÖRNEĞİN AZAMİ CİRO YA DA BİRLEŞİK KRALLIK'TA ZORUNLU GEÇİRME SÜRESİ GİBİ... YA DA ZATEN ŞARTLAR OTOMATİK OLARAK GÖZ ÖNÜNE ALINACAĞI İÇİN BÖYLE BİR GİRİŞİME GEREK YOK MU?

En mağdur kesimlerden birinin Ankara Anlaşmalılar olduğuna katılıyorum. Özellikle, son bir yıl içinde gelmiş olan Ankara Anlaşmalılar ciddi mağduriyetler yaşıyorlar. Hükümet’in açıklamış olduğu Coronavirus Devlet Destekleri’nden yararlanabilen Ankara Anlaşmalılar bir nebze de olsa daha rahatlar. Ancak, yakın tarihlerde gelenler veya işlerini kuranlar ne Coronavirus Devlet Destekleri’nden, ne de sosyal yardımlardan yararlanabiliyorlar. Bu durumu çok endişe verici buluyorum.

Bu konuyla ilgili Maliye Bakanı, İçişleri Bakanı ve Göçmenlik Dairesi’ne ayrı ayrı yazılı talepler ilettim. Benim dışımda da girişimde bulunan insanlar oldu. Örneğin, Emekli Ataşemiz Ayşegül Yeşildağlar Hanımefendi de yazışmalar da bulundu. Ancak, henüz tatmin edici bir yanıt alamadık. Benzer şekilde, konunun gündeme getirilmesi amacıyla insanların yerel millet vekillerine gönderebilmeleri için mektup örnekleri hazırladım ve yayınladım. Bu etkin olarak kullanılırsa belki sonuç getirebilir.

İngiltere dışında fazla zaman geçirilmek zorunda kalınması ve benzeri diğer hususlarla ilgili gerekli esnekliklerin gösterileceği beklentisindeyim. Ancak, bunların şimdiden bir düzenlemeye bağlanması elbette çok faydalı olurdu.

(Gerçek)