PKK örgütlenmesinde ve faaliyetlerinde Stalinist yöntemleri benimseyen, bağımsız ve birleşik sosyalist bir Kürdistan’ı hedefleyen, Türk sosyalist solunun içinden çıkmış Marksist-Leninist bir örgüttü. Adında “işçi” kelimesi, ambleminde de “orak-çekiç” vardı. PKK’lılar, diğer Kürt solcuları gibi kesinlikle milliyetçi olmadıklarını iddia eder ama Türk solunu kolay kolay ikna edemezlerdi. Bununla birlikte “ezilen ulus milliyetçiliği” adı verilen bir kategoride değerlendirilir ve “milliyetçilik” kusurları, basitçe söyleyecek olursak, hoşgörülürdü. 

Aradan yıllar geçti, yasal ve yasadışı bir dizi küçük parti ve fraksiyonun toplamı haline gelen sosyalist Türk solu iyice marjinalleşti, buna karşılık PKK’nın başını çektiği Kürt siyasi hareketi, Türkiye’de mevcut siyasi iktidarı tehdit eden yegane güç haline geldi. Buna ek olarak Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalarda da nüfuz sahibi oldu. Nitekim sosyalist solun bazı unsurları, bugün Kürt siyasi hareketinin çatısı altında varlığını sürdürmeye çalışıyor. Örneğin yıllardır lafı edilen “çatı partisi” şu günlerde hayata geçeceğe benziyor ama bunun pek anlamlı olacağını sanmam. 

Yelpazenin tüm renkleri 

“Neden?” diye sorulacak olursa 1990 sonlarında Güneydoğu’da bir belediye başkanıyla yaptığım sohbeti aktarmak isterim. Tam emin değilim ama o zamanki partisi HADEP olmalı. Her neyse, kendisi “Ben siyasi olarak merkezde olan, liberal diyebileceğiniz biriyim. Ama parti yönetiminde, bildiğiniz gibi sol görüşlüler çoğunlukta. Aslında partide benim durumumda olan, yani siyasi yelpazenin farklı uçlarında yer alan çok insan var. Eğer bir gün Kürt sorunu çözülürse, sanıyorum o zaman herbirimiz kendi partilerimizde yer alırız” demişti. Kürt siyasi hareketine esas rengi, “sol”un değil “milliyetçilik”in verdiğini kavramamda bu sözler hayli etkili olmuştur. Duran Kalkan, Cemil Bayık gibi PKK liderlerinin, BDP’nin önde gelen birçok isminin eski sol jargonla konuştuğunu; hareketin yasal ve yasadışı alanlarındaki eğitim faaliyetlerinde halen Marksizm-Leninizmin esas alındığını biliyorum. Ama sosyalist sistemin çökmesinin ardından önce orak-çekiçe veda eden PKK’nın, dilini pek olmasa da yönelimini iyice Kürtlüğe kaydırdığını da biliyorum. Yani solculuk Kürt hareketinde artık “nostaljik bir süs”tür. 

Sonuç olarak günümüzde Kürt hareketinin gücü de, güçsüzlüğü de milliyetçilikten gelmektedir. Milliyetçiliğin sunduğu imkanlardan sonuna kadar yararlanan bu hareketin militanlarının, onun dezavantajlarından sakınma adına kendilerinden “yurtsever” diye bahsettiklerini, “tüm Türkiye’yi kucaklama” gibi gerçekleşmesi asla mümkün olmayan bir hedefi dillendirdiklerini görüyoruz. 

Yeniden İslam faktörü 

Bu bağlamda, yazı dizimizin ilk iki gününde irdelediğimiz Kürt hareketi-İslamiyet ilişkisine dönecek olursak, Kürt siyasi hareketinin İslam diniyle ve dolayısıyla dindar Kürtlerle arasındaki mesafeyi kapatmasını PKK’nın “taktiği” olarak görenler yanılırlar. Bu, son derece doğal, hatta bu hareket içinde epey etkili kişilerin istememesine rağmen, büyük ölçüde kendiliğinden gelişen bir süreçtir. Nasıl Türk milliyetçiliğinde dini muhafazakârlık baskın bir öğeyse, Kürt milliyetçiliğinde de benzer bir sentezin ortaya çıkması, bu hareketi yönetir gözükenler istemese de, kaçınılmazdı ve galiba şu günlerde tam da buna tanık olmaktayız. 

İşte yeni Kürt hareketi PKK’yı tam da bu noktada zorluyor. Çünkü günümüzde hareket içinde milliyetçilikle uyum sağlayabilenler yükseliyor, sağlayamayanlarsa giderek etkisizleşiyor. Bu köklü ideolojik dönüşüme karşı bir direnişin olması ve bunun da iç çekişme ve hatta çatışmalara yol açması son derece olağandır.

Kürt hareketinin milliyetçi çizgide yol aldıkça daha da kapsayıcı olduğunu, kitleselleştiğini ve meşruiyet kazandığını görüyoruz. Bunun doğal sonucu olarak silah, terör eylemleri, bu hareketin önünü açmak yerine kapatıyor. Sanıyorum yeni Kürt hareketi en kısa sürede silahla ilişkisini sonlandıracaktır. Devletin ve Türk kamuoyunun müdahil olması halinde bu silahsızlanma süreci daha hızlı ve daha az sancılı olur. 

Farkındayım, dün söz verdiğim devletin “iyi Kürt” yaratma politikasını ele alamadım. Yarın devam ederiz. 

***  

Yazıyı yazmaya oturduğumda Bitlis’teki terör saldırısı haberi geldi. Görüldüğü gibi PKK esas eylem alanı olarak kent merkezlerini ve esas hedef olarak da polisleri seçmiş durumda. Lanet olsun! 

Şehit polislere, hayatlarını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet diliyorum. Bu tür saldırılar, bir yandan Kürt sorununu ve dolaysıyla hareketini anlama ve anlatma çabalarımızı sabote ederken, diğer yandan daha da zaruri hale getiriyor. Kısacası, teröre inat, yazmaya devam.