DURSALİYE ŞAHAN Yazdı

Üç yıl aradan sonra Londra Kitap Fuarı dedikoduların aksine iptalsiz, gecikmesiz kapılarını sonuna kadar açtı.

İlk günün kalabalığını tahmin ettiğim için, ikinci ve üçüncü gün öğlen girip, kapanış saatine kadar fuarın altını üstüne getirdim diyebilirim.

Kapıdaki aşı kontrolü oldukça ciddiye alınmıştı. Öyle aradan, dereden atlatmanız, sıvışmanız mümkün değildi. Neyse ki üç tane kapı gibi aşı kartımı gösterip ilk eşikten atladım.  Ve şahsen kendimi fabrika ayarlarına dönmüş gibi hissettim.

Huzura pardon normal hayata merhaba eylemimiz böylece başlamış oldu.

İzlenimlerimden önce somut bilgileri paylaşmak istiyorum:

  • Fuar, Kensington Olympia’da gerçekleşti.
  • Açıklamalar birbirini tutmasa da 56 ülkeden 500’ün üzerinde firma katıldığı söylendi. –Topu topu iki kata bunca firma nasıl sığdırıldı bilemiyorum.-
  • Elbette bizimkiler, yani Türkiyeliler de oradaydı. Yayıncıdan çok baba matbaalar vardı. Bazılarıyla tanıştım. Mega Basımdan Cem Şimşek beyle Türkiye’deki kâğıt sıkıntısını konuştuk. “Kâğıt sıkıntısı sadece bizim değil, bütün dünyanın sorunu,” dedi. Elle gelen düğün bayram modunda gibiydi.
  • Tırtıl Yayınlarının kurucusu Nalan Erduran hanımın yoğun programına bakılırsa yeni ve sürpriz kitaplar rafları süsleyecek gibi. -Şu alemde insanın hep çocuk kalası oluyor. -
  • Kitap fiyatları bütün dünyada yükselen enflasyondan nasibini almış görünüyor. Artış oranı ülke, ülke değişse de yükseltmeyen kalmamış.
  • Kültürel etkinlikler üç gün boyunca kesintisiz devam etti. 125 toplantıda 400 den fazla konuşmacı olduğu söylendi. Burada yararlı bir bilgiyi de vermiş olayım. Toplantılar kayıt altına alındı ve isteyen herkes nisan sonuna kadar izleyebilecek. Bence güzel düşünülmüş.

Yararlı bilgi olarak linki bırakıyorum:   https://online.londonbookfair.co.uk/

  • Basın odasının tam karşısında Ukraina standı vardı. Bağış toplanan bir sistem geliştirmişler. Hemen hepsinin yüzü gölgeliydi. Ne yapsalar hakları… Savaşın mimarlarını lanetliyorum. Fuar onlara küçük ayrıcalıklar da tanımış. Örneğin Rusya’dan gelen sektörlere onlardan izin almak gibi bir kuralı koymuşlar ki, tam olarak teyit edemediğim için detayları yazmak istemiyorum.
  • Alt katın tam ortasında en büyük stant Birleşik Arap Emirlikleri’ne aitti.  Yılın popüler sözcüğü ile söylemek gerekirse; ‘Araplar Londra Kitap Fuarına adeta çökmüşlerdi!’ Şaka değil, alt katta nereye dönsem onların kapısıyla karşılaştım. Kalabalıktan bunaldığımda zaman zaman girip soluklandığım bile oldu. Yerlerde şark usulü yastıklar, hosteslerin elinde minik fincanlarla servis edilen mırra kahvesi. –Bu misavirperverlik hiçbir stantta yoktu.-
  • Oldum olası vitrin gezmeyi pardon kitap kapaklarını seyretmeyi çok severim. Öyle kapaklar gördüm ki; oturup şiir yazmak istersiniz…

Özetle söylemek gerekirse, fuarın büyük fotoğrafı tam da günümüz dünyasının özetiydi.

Açıklamalarda, salgından önce, salgından sonrası ile başlayan cümleler… Hâl böyleyken herhangi bir şeyi eskiyle kıyaslamak elbette absürtlük.

Ödül alanlar ayrı bir yazı konusu olacağı için buraya almıyorum.

Fuarda satış dışı, örnek kitaplar çoğunluktaydı ama fuara gidip de kitapsız dönmek mümkün mü?

Tam burada bir anekdot vermiş olayım. Londra Kitap Fuarı Türkiye’deki kitap fuarlarının aksine okuyucuya değil, sektördeki yayıncılara, matbaalara, yazarlara, ajanslara hitap ediyor. Yani okuyucunun fuarda işi yok der gibi bir durum. (Bilginin kaynağı Tırtıl Yayınlarının kurucusu Nalan Erduran)

Fakat okuyucu giremez kuralı yok. Neden derseniz, ‘para paradır’ mantığı. Güvercinler bilet parası ödeyebilseydi onlar bile kırmızı halıyla içeri alınırdı eminim. Kapitalizmin beşiği İngiltere’ye hoş geldiniz.

Diyeceksiniz ki, okuyucu olmazsa o sektör doğar mı? Doğmaz da, yaşamaz da. Fazla söze gerek yok.

Neyse ara ara gidip basın odasında dinlendim. Ayaküstü üç beş genç gazeteciyle tanıştım. Sanki NATO’nun gizli toplantısına sızmış gibi bir halleri vardı.

Yazar çizer takımı başlı başına bir âlemdi. İlk romanı yayınlandığı için fuarı hepten sahiplenen mi, ajans avına gelenler mi, toplantıdan toplantıya koşanlar mı dersiniz… Renkli ve güzeldi anlayacağınız.

Adettendir firmalar üçüncü gün hediye kitaplar dağıtırlar. Bu defa da aynı şey oldu ama geçmiş yıllardaki o cömertlik azalmış gibiydi.

Akıllandım artık. Tekerlekli sırt çantamla gittiğim için, çok yorulmadım. Yorulmayınca da fuarı santim, santim turladım. Hatta neredeyse kapıları görevlilerle kapatacaktım. Şimdiden seneye yapılacak olanı beklemeye başladım.

Peter McGuigan, “Birbirlerini yılda üç kez görmeye alışmış insanlar iki buçuk yıl sonra ilk kez görüşecek. Daha ne olsun?” demiş. Katılıyorum. Bundan iyisi can sağlığı.

Yaşasın hayat, yaşasın kitap.