낭만적인 도시

Makalemin ikinci bölümünde Seoul şehri hakkında daha fazla bilgi vereceğimi belirtmiştim. Güney Kore meraklılarının sabırsızlıkla bu makaleyi beklediklerinin farkındayım. Girizgahı çok uzatmadan hemen Seoul’un gizemli kapılarını aralamaya başlayalım.

Güney Kore’nin kalbi olan Seoul şehrinde günlük yaşam hiç de öyle uzaktan göründüğü gibi sıradan değildir. Takvim 2019’u gösterse de mitolojisinde önemli yere sahip olan ay ve güneş yine onlar için göz kırpmaya devam eder. Kışın tam ortasında aniden yağan ilk karın büyüsü tüm şehri ele geçirir. Beyaz huzur, sokakları örtmeye başlarken attığınız her adım sizi bir K-Drama sahnesindeymişçesine heyecanlandırır. Bir kar birikintisine basıp ayağınız kayacakken biri aniden bileğinizden sizi yakalar ve gülümsemesi sizi çocukluk anılarınızda saklanmış en sevdiğinize götürür… Öyle diğer milletlerin hızlıca tükettiği romantizmden göremezsiniz orada. Ağırdan başlar her şey, bakışlardan ruha inen bir merdiven açılır, son basamağa gelene kadar nereye indiğinizin farkında bile olmazsınız. Farkına vardığında ise hapsetmiştir seni ay ışığında o güzel sesinin tınısına… (The Heirs dizi müziği Painful Love – Lee Min Ho)

Kore dizileri adeta bağımlılık yapan cinsten diyebilirim. Genellikle on altı veya yirmi bölümden oluşan kısa diziler olmasına rağmen daha ilk bölümlerde hücrelerinize işlemeye başlıyor. Özellikle K-Drama denilince romantik diziler başı çekiyor tabii. Bir de romantizm ve aksiyon bir arada olanlar var; ilk bölümde yazdığım bir isim vardı: Ji Chang Wook dizileri. Healer ve The K2 bunların başında yer alıyor. İkisi bir arada sevenler için şiddetle tavsiye ederim. Ayrıca şu sıralar başrolünde Yang Se-jong’un yer aldığı My Country isimli diziyi bitirmeye çalışıyorum. Tarihi Kore dizisi izlemek isteyenlere Empress Ki’yi de öneririm. Ve elbette Lee Min Ho’nun başrolünde olduğu The King dizisinin çekimlerinin bitmesini ve bir an önce Netflix’e düşmesini de heyecanla bekliyorum.  (Hymn of Death dizi müziği Only My Heart Knows – So Hyang)

En fazla merak edilenler arasında şu maske meselesi de var aslında. Korelileri her mevsim ağız maskeleriyle görebilirsiniz. Bunun nedenlerinden en önemlisi Çin’den gelen zehirli toz fırtınaları. Soluduğunuzda boğazınızda acı bir tat bırakarak göğsünüze kadar inen hatta ilerde kansere kadar ilerleyebilen bu kimyasal toz rüzgarları Korelilerin muzdarip oldukları (Çinliler kabul etmeseler de) çok ciddi bir durumdur maalesef. (Hym of Death dizi müziği Only My Hearts Know – So Hyang)

Ayrıca söz konusu Güney Kore olunca akla ilk başkenti olan Seoul şehri ve dünyanın en geniş metro ağına sahip olması gelse de şimdilerde yeni jenerasyonun unutmaya meyilli olduğu kültürleri ve gelenekleri de geliyor. Amerika’nın Güney Kore’de, pek çok şeye el atmasıyla birlikte son birkaç yılda Koreli yeni jenerasyonda-ki üzülerek yazıyorum-bir Amerika özentiliği baş gösterdi. Daha çok batılılaşma ve özellikle Amerikan geleneklerini, deyimlerden tutun da batıl inançlarına kadar alıp günlük hayatlarında kullanmaya başladılar. Neden üzülerek yazıyorum çünkü Koreli bu milletin tarihine baktığınızda dolu dolu olduğunu, kendi mitolojilerine ve çok sağlam örflere sahip olduklarını göreceksiniz. Evet yine üzülerek belirtmeliyim ki bu bana göre attan inip eşeğe binmektir. Bu durumu benim gibi karşılayan çok yakın Koreli arkadaşlarım var. Kimi yeni jenerasyon kimi ben yaşlarda… hepsinin görüşü de aynı; kendi kültürümüz ve tarihimiz onlardan daha özel ve daha