CHP Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in adamızı ziyareti ve "CHP'nin adada örgütlenmesi" haberi bazılarını rahatsız etti.
"Başın düşerse dara, CHP'yi ara" sloganı ile tüm dünya genelinde örgütlenmekte olan CHP'nin "KKTC'de başı dara düşenler için bir "hotline" numarası sunması niye tedirginlik yaratır anlamak güç.
Aslında Gürsel Tekin'in bir başka açıklamasına yönelik olarak tepki olmamasına şaşırdım. Sayın Tekin, "Türkiye KKTC'de yaşanmakta olanlardan dolayı Ankara Hükümeti'ni suçlu" ilan etmiş. Sayın Tekin'in bu eleştirisi eğer tarih verilerek yapılmış olsaydı doğru olurdu.
2002 öncesi Ankara hükümetlerinin KKTC'nin bu halde olmasında oynadıkları ana rol üzerine detaylı bilgiyi ve Gürsel Tekin'in tanımlaması ile "KKTC'nin perişan" vaziyette olmasının nedenlerini örneğin eski CHP Başkan Yardımcısı Onur Öymen'e sorarak öğrenebilirdi.
1974 sonrası KKTC'de "üretimi tamamen yok edenler" ve "KKTC'yi sadece Türkiye'den gelecek meblağlara bağımlı yöneticilerle yönetme kararı" verenler arasında olanlar Gürsel Tekin'in eleştirdiği şahsiyetler ve onların hükümetleri olarak doğru adres olurlardı!
Kıbrıslı Türklerin "kendi yağları ile kavrulmasını" Kıbrıs Politikaları gereği "sakıncalı" bulanların bıraktığı "enkazı" teslim alıp hataları düzeltmeye çalışanları eleştirmemek için Kıbrıs konusunu iyi bilmek gerekiyor sanırım.
Neyse, bugün işlemek istediğim konu aslında KKTC'de Türkiye'deki partilerin örgütlenmesinden rahatsız olunması garipliği.
Adada AK Parti ve MHP zaten oldukça iyi bir yapılanmaya sahipler. BDP'yi bilmiyorum ama BDP'nin temsil ettiği kesim de belli köşelerde iyi örgütlenmişe benziyor.
CHP'nin bugüne kadar olmaması bence büyük bir eksiklikti.
Özellikle adada yaşamakta olan kimi vatandaş olmuş geriye kalan büyük bir çoğunluğunun dosyaları ise "sanki vatandaş yapılmak istenmiyormuşcasına" sürekli bekletilen Türkiye kökenli insanlar KKTC'deki siyasi partiler düzeyinde bugüne kadar "doğru adreste olmadıkları" izlenimine sahip olduklarından gayet doğal olarak TBMM'de temsil edilen partilerin onların sorunlarının çözümünde "anahtar" konumunda olduğuna inanıyorlarsa buna tepki vermek yerine "nedenini" anlamak daha tutarlı bir tavır olurdu.
AK Parti, CHP ve MHP üyelerinin adada sayısının artması olumlu olarak değerlendirildiğinde "hiç değilse bu sayede KKTC'deki sorunların daha iyi anlaşılmasını ve anlatılabilinmesini de" beraberinde getirecek ise "hoş geldi, sefa geldi" diyebiliriz.
"Bir üniversitede ölen arkadaşları nedeniyle kafalarındaki açık soruları sordukları KKTC milletvekili bir arkadaşımızın "lütfedip" email ya da twitlere cevap vermemesi durumunda onların da bir "AK Parti" milletvekiline ya da "CHP" miletvekiline başvurmasından doğal ne olabilir? Üstelik AK Partili ya da CHP'li milletvekilinin anında cevap verdiğini de yaşamaktaysalar onların bu davranışına değil onlara "lütfedip" cevap vermeyen KKTC'deki milletvekili arkadaşımıza kızmamız gerekmez mi?
İşte bu nedenle Sayın Tekin'in ve CHP'nin adadaki insanlara ve sorunlara sahip çıkmak amacıyla örgütlenmelerine sevinmekteyim.
Türkiye dışında yaşamakta olan Türklerin örneğin AB ülkelerinde onların uğradıkları haksızlıklara karşı korunması için faal olan yapılanmalar var.
AK Parti'li İstanbul milltevekili Metin Külünk gerçekten canla, başla çalışmakta bu alanda. AK Parti'ye yakın olan UETD, Avrupa'da oldukça başarılı çalışmalar yapmakta. CHP şu sıralar tüm AB ülkelerinde örgütleniyor. MHP yıllardır bir federasyon üzerinden örgütlü.
İçinde bulunulan koşullarda KKTC'de de aynı örgütlenmeye gidilmesi bu açıdan gayet doğal bir gelişme.
Haklarını TBMM'nin daha iyi savunacağına inanan insanları eleştirmek yerine onların "güvenini" kazanmak daha doğru olmaz mı?