Uzun, yorucu ve bir o kadar da doyurucu bir Kartepe Zirvesi sona erdi.

Büyük emekler sarfedilerek hazırlanan uluslararası, ‘Göç, Mülteciler ve İnsanlık’ zirvesini geride bıraktık.

Tam tamına üç dolu gün. Bir oturumdan diğer bir oturuma yetişmek için koşturduk. Hepsi birbirinden değerli konuşmacıların görüşlerini, analizlerini, tenkit ve tekliflerini dinlemeye gayret ettik. Her oturumda bulunma imkanımız yoktu. Uğraş ve ilgi alanımıza en yakın toplantılara katıldık. Bazı notlarla, toplantıda konuşulanlardan damlalar halinde sizlere sunmak istedik.

Zirve boyunca, gerek birinci gün yapılan açılış ve protokol konuşmalarında, gerek sonraki günlerde gerçekleştirilen onlarca oturumda, Suriye’de yaşanan ‘insanlık faciasının’ gündemi belirlediğini söyleyebiliriz. Hele açılış ve kapanışta gösterilen kısa filmler, insanın yüreğini parçaladı. ‘Suriye Dramı’ merkezli olmak üzere, Türkiye’nin, Avrupa’nın ve diğer ülkelerin göç sürecinde sergiledikleri politikalar, uygulamalar örneklerle anlatıldı ve yorumlandı.

Bu çerçevede, Türkiye’nin göç ve mülteciler meselesine nasıl yaklaştığını bir çok konuşmacı dile getirdi. Toplantıya ev sahipliği yapan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu göç meselesini bir insanlık meselesi olarak gördüklerini ve bunu dünyaya duyurmak istediklerini belirtti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu isek “Türkiye, göç meselesinde tecrübesini, vicdanını ve rasyonel bir aklı ortaya koymaktadır. Gelişmiş dünyadan beklediğimiz destek, para desteği değil anlayış desteğidir" dedi. Milletvekili Öznur Çalık da, “Biz göçmenlere güvenlik değil, gönül gözüyle baktık. Sınır kapılarını değil, Gönül kapılarını açtık” cümleleriyle Türkiye’nin yaklaşımızı ortaya koydu.

Zirvede dikkat çekilen bir başka nokta ise, medyanın göçü ve mültecileri kamuoyuna nasıl yansıttığı, sunduğu ve yönlendirmesiydi. Toplantıya UNHCR kuruluşu adına katılan Selin Ünal bu konuda, "Medyanın gerçekliği yansıtması tek başına yeterli değildir; dilini değiştirmeli, insan hayatlarını gölgelemeden haber üretilmelidir" dedi. Bir başka gazeteci katılımcı Nikos Georgiadis ise, “Yunanistan Avrupa medyasında korku ve sevgisizlik empoze ediliyor. Bu korku algısı politikalara yansıdı. Evinde rahat rahat oturan insanlar korku filmi izler gibi haber izlerken korku duyguları ortaya çıkıyor” yorumunu yaptı.

Zirvede, göçün bizzat aktörleri olan Suriyeli katılımcılar da düşüncelerini ifade ettiler. Ravdanur Cuma duygularını şöyle dile getirdi: “Suriye’de bombalardan kaçarken Türk askeri bizleri karşıladı. Her Suriyeli çocuğa anne ve baba olduğunuz için teşekkür ederim. Bu kimliğe ve bu bayrağa layık bir vatandaş olmak için elimden geleni yapacağım”. Öğrenci olan Cuma sözlerine şu cümleleri de ekledi: “Ben mülteci olarak doğmadım, ülkemdeki savaş benim suçum değil. Mevzu sınırlar fakat o sınırları da ben çizmedim. Türkiye bizlere kapısını açtı. Arap kardeşlerimizden çok Türkiye bize kucak açtı."

Gazeteci Muharrem Sarıkaya’nın göç olayına yaklaşımı ise ilginçti. Sarıkaya, "Günümüzde artık yeni bir devrimden söz ediyoruz. Bu devrimin adı göçtür. Üstelik bu devrim öncekiler gibi ideolojik devrimler sistemi de değildir" diyordu. Sanatçı Çoşkun Aral ise olaya daha farklı yaklaşıyor ve “Biz felaketin bile olumlu tarafını görüyoruz bunun desteklenmesi lazım. Fakat kalacak Suriyeli göçmenlerinde ülkemize eğitim, sanat ve tarım gibi konularda destek olması lazım” görüşündeydi.

Düzenleme komitesinden Prof. Dr. İbrahim Şirin hocanın şu cümleleri de dikkat çekiciydi: “Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra yeni bir duvar kuruldu. Duvarın öte tarafında İslâm vardı. Korkulan,korkutucu bir İslâm... İslamofobi kavramı, Avrupa'da ilk olarak Türklerin öznelinde, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra kullanılmaya başlamıştır.”

Naçizane, Zirve süresince üç ayrı oturumda görüşlerimi ifade etme imkanı ve şansı buldum. Konuşmalarımdan sosyal medyaya da yansıyan bazı cümleler şöyleydi: “Göçmenler, gittikleri topluma ayna oluyorlar. Ev sahibi toplum, ‘biz kimiz’ sorusunu yeniden soruyor”... Göç alan ülke, göçmenlerin gelmesiyle ‘kültür’ ve ‘kimlik’ kavramlarını yeniden tanımlama ihtiyacı duyuyorlar”.

Üç gün süren toplantıdan, bir parmak bal olarak nitelendireceğimiz görüşler bunlar. Yani konuşmalardan örnekler. Sonuçlar, Kartepe Zirvesi 2018 Deklerasyonu olarak dünyaya ilan edilecek. Elbette, toplantı notları ve görüntüleri sosyal medyadan takip edilebilir.

Bu vesileyle, Cumhuriyetimizin 95. Yılını kutlarım. Nice yıllara....