İngiliz Independent gazetesi, Birleşik Krallık’ın Boris Johnson yüzünden parçalanacağını yazdı.

Gazetenin editorlerinden Sean O’Grady’nin kaleme aldığı makalede, “Koronavirüs, Brexit’in parçalayamadığı Birleşik Krallık’ı Johnson bitirecek” ifadelerini kullandı.

İşte Sean O’Grady’in o yazısı:

Sadece 6 yıl önce Birleşik Krallık'ın parçası olarak kalmak için oy kullanmış olsalar da İskoçların çoğu artık bağımsızlık istiyor. Onları suçlayabilir misiniz?

Bazen Boris Johnson'ın bir çeşit zırva sihirbazı, gelecekle ilgili bazı moral verici sözleri sadece büyülü bir şekilde okuduğu takdirde bunların şayet yeteri miktarda süsleme yapılmışsa mucizevi bir şekilde gerçekleşeceğine inanan (ya da geri kalanımızın inanmasını isteyen) biri olduğu kanaatine varmamak elde değil.

Tüm bunlar sabır telini inceltiyor. Hatta İskoçya'yı Birleşik Krallık (BK) içinde tutan yıpranmış kumaş kadar inceldi. Brexit ve koronavirüsten müteşekkil ikiz kriz, İskoçya'daki pek çok kişiye BK ile evliliğin aslında ne kadar beyhude ve mutsuz bir birliktelik olduğunu epey acı bir şekilde göstermeye yaradı. Şimdi son anketler İskoçların açıkça büyük çoğunluğunun ayrılmak istediğini gösteriyor.

Şu son birkaç yılın ardından İskoç halkının çoğunluğunun, İskoçya'ya en iyi tabirle ilave külfet gibi davranan Londra palyaçolarına kıyasla işleri daha iyi idare edebileceklerine inanmaları pek de şaşırtıcı değil. İskoçların bağımsızlık talebine şaşmamalı, tıpkı Britanyalıların (gerçi elbette İskoçlar hariç) 2016'da sorumsuz Avrupa Birliği'nden (AB) "bağımsızlık" istemesinde olduğu gibi. İskoçlar hâlâ Londra'daki Muhafazakarlar tarafından yönetiliyorlar, ki çok azı oyunu onlara verdi. Bu durum dayanılmaz bir hal alıyor. İskoçlar kontrolü geri almak istiyor.

Bununla beraber Brexit'te olduğu gibi ayrılmak kolay olmayacak. Bilhassa BK'nin ortak pazarından ve gümrük birliğinden ayrılmaya dair Brexit'le kurulan paralellikler, son 4 yılın tartışmalarının ve bugün de süren deneyimlerinin ardından iyice belirginleşti. İşte, İskoçya'nın bağımsızlığını savunan kişilerin, BK'ye bağlı kalma yönünde yüzde 55'lik oy verilen 2014'teki son bağımsızlık oylamasında talep edilenden daha açık bir şekilde cevap vermek zorunda kalacağı tuzak sorulardan birkaçı:

İskoçya, BK'den ayrılmak için (Scexit) oy kullanırsa neler olacak? İngiltere'yle denetimi sıkı bir sınır mı olacak yoksa gevşek bir sınır mı? İrlanda'yla olduğu gibi işçilere hareket özgürlüğü tanınacak ya da ortak seyahat alanı olacak mı? Ürünler için gümrük vergileri konacak mı? Profesyonel mesleklere ve finansal hizmetler gibi sınır ötesi hizmet faaliyetlerine kısıtlamalar getirilecek mi? Para birimi ne olacak: Sterlin mi, İskoç Sterlini mi, yoksa euro mu?

İskoçya balıkçılığını kim kontrol edecek? BK'den sonra vergi gelirlerinde açık yaşanırsa ne olacak? İskoçya'nın AB'ye bütçe katkısı ne olabilir? BBC'den Ulusal Sağlık Hizmetleri'ne (yani coğrafi olarak İskoç topraklarında bulunmayan) ortak BK varlıkları nasıl bölüşülecek?

İskoçya, AB'ye katılmak için kendi referandumunu yapacak mı? Öyleyse bu hangi şartlarda olacak? Ve benzerleri.

Bunlardan bazıları, şu anda sert bir Brexit'e ve denetimi sıkı sınırlara doğru yol alan BK-AB müzakerelerine bağlı. Bu durum İskoç bağımsızlığını daha da popüler hale getirirdi ama aynı zamanda alıcıyı daha da zorlayan bir satış olurdu: A1 otoyolu üzerinde gümrük idarelerini ya da tren ve otobüslerde devriye gezen pasaport kontrol memurlarını kim ister?

Şayet bir bağımsızlık oylaması Boris Johnson ve Michael Gove (söz açılmışken kendisi her şeyden önce asla yetki devri taraftarı olmayacak bir İskoçyalı) gibiler tarafından kabul edilmiş olsaydı, müzakerelere 50. Madde (AB'den ayrılma usulünü düzenleyen madde -ç.n.) tarzı bir mühlet de eklenir miydi? Bu durum, BK ve AB arasındaki ilişkinin bağımsız bir İskoçya'ya daha uygun olacak şekilde yeniden başlatılması anlamına mı gelecek? Eğer müzakere için tanınan süre dolarsa sonu gelmeyen uzatmalar mı olacak, yoksa BK'den firar mı edilecek? İskoçya bağımsız olduktan bir gün sonra AB'ye katılabilir mi veyahut bekletilebilir mi? Londra'yla yapılacak görüşmeleri Holyrood mu yoksa Brüksel mi yürütecek?

Nicola Sturgeon herkesin yararına olduğu için, yüzlerce yıldır bu kadar yakın komşular olmanın dünyanın en kolay anlaşmasını yapacakları anlamına geldiği konusunda güvence verirse İskoç halkı ona inanmaya meyilli mi olacak? Kendisi yolda tümsekler olsa bile sonunda her şeyin iyi gideceğini söyleseydi bu sözler çok tanıdık gelirdi.

Bundan 6 yıl önceki son İskoç bağımsızlık teşebbüsünün genelde ekonomi yüzünden yenilgiye uğradığı söylenir: Bir başka deyişle, o zaman "Korku Projesi" tarafından kullanılan finansal argümanlar işe yaramıştı. Tekrar işe yarayacaklar, özellikle de bağımsızlık için "boşa" masraf yapmaktansa bu parayı İskoç Ulusal Sağlık Hizmetleri'ne verme (bakın bu da tanıdık geliyor) konusunda.

Buna rağmen Korku Projesi ve ekonomi, aslında İskoçya referandumunu ucu ucuna kaybetti; birliği kurtaran unsurlar kimlik ve kültüre dair görüşlerin yanı sıra bilhassa Gordon Brown'ın son anda yaptığı ateşli müdahaleydi. Brown o günlerde verdiği mücadeleyi hatıratında şu sözlerle anlatıyor:

“Birleşik Krallık'ın dört bir yanında paylaşımın ve işbirliğinin yararlarıyla ilgili konuşurken insanlara iki Dünya Savaşı'nda birlikte savaştığımızı hatırlattım. Genç adamlar siperlerde yaralandıklarında birbirlerine bakıp da İskoç mu İngiliz mi diye sormadı, ortak bir davanın parçası olduğumuz için birbirlerinin yardımına koştular...İskoçya, İskoç Ulusal Partisi'ne (SNP) de Evet Kampanyası'na da politikacılara da ait değildi. (Bağımsızlık için) hayır oyu vermek de evet oyu vermek de sizi gururlu ve vatansever bir İskoç yapabilir. Halktan 'onlara bu bizim İskoçyamız demelerini' rica ettim.”

Daha da somut bir şekilde Brown, İskoçya'ya BK'de kalmaları halinde daha fazla özerklik ve saygı tanıyan "maksimum yetki devri" anlaşması olan "Yemin'i" (The Vow) teklif etti. Bunun bir kısmı uygulandı ama bir kısmı da uygulanmadı.

O günden bu yana bazı gerekçeler ve zorlamalarla birlikte, tıpkı Brüksel bir zamanlar Britanya'ya yapınca Brexitçilerin öfkelenmesi gibi İskoçya'nın da Westminster tarafından hâlâ aciz bir biçimde itilip kakılabileceği fikri gelişti. Sewel Konvansiyonu'nun (BK parlamentosunun yerel hükümetlerin yetki alanına giren konularda da yasa çıkarmasına izin veren önerge -çn.) bu tür yasama zorbalıkları karşısında teminat olması gerekiyordu fakat Avrupa Mahkemesi'nin Britanyalıların isteklerini (sözümona) reddetmek için kullanılması gibi bu da BK Yüksek Mahkemesi tarafından bir kenara atıldı.